Steve McCurry: En güzel fotoğrafları henüz çekmedik

Steve McCurry: Bence fotoğrafçılığın en iyi günleri henüz yaşanmadı. Artık dijital çağın içindeyiz ve geleceğin heyecan verici olduğunu düşünüyorum. Fotoğraf her zaman bir sanat biçimi olacaktır.

Steve McCurry: En güzel fotoğrafları henüz çekmedik

Steve McCurry: Bence fotoğrafçılığın en iyi günleri henüz yaşanmadı. Artık dijital çağın içindeyiz ve geleceğin heyecan verici olduğunu düşünüyorum. Fotoğraf her zaman bir sanat biçimi olacaktır.

Çektiği “” adlı estantaneyle dünyanın gelmiş geçmiş en popüler eserlerinden birine imza atan Amerikalı Steve McCurry, insanın peşinde olan fotoğraf sanatçılarından biri… Yıllardır değişik coğrafyalarda çalışan usta sanatçı, tefekkür edilesi enstantaneler meydana getiriyor ve kendisi de fotoğrafı tefekkürün bir parçası olarak görüyor. McCurry, şimdi Başkent Kültür Yolu Festivali çerçevesinde Ankara’daki CerModern’de 14 Ağustos’a kadar görülebilecek “Photographer” adlı sergiyle son 30 yılda çektiği en çok bilinen 47 eseri bir araya getiriyor. Biz de bu vesileyle McCurry ile fotoğraf sanatını konuşuyoruz.

> Üniversitedeyken sinema eğitimi almışsınız ama hareketli görüntüler yerine, fotoğrafı tercih etmişsiniz. Fotoğrafta, sinemada olmayan bir “büyü” mü var?

Üniversitede sinematografi okuyordum ve güzel sanatlar fotoğrafçılığı dersi aldım. Durağan fotoğrafçılığa, kameramla etrafımda yaşanan hayatı gözlemleme imkânına âşık oldum. Ne olursa olsun bunu yapacaktım. Bunun için de seyahat etmeye karar verdim. Ayrıca Henri Cartier-Bresson, Walker Evans, Elliott Erwitt ve Dorothea Lange gibi büyük fotoğrafçılardan da ilham aldım; onlarda inanılmaz bir insanlık, zamanlama, ışık ve kompozisyon hissi vardı.

> Kariyerinizin ilk zamanlarında fotoğrafçılık yapmak, teknik tarafları yoğun olan bir işti. Şimdi yapay zekâlı mobil kameralarla her gün çekilen milyonlarca görüntü size ne düşündürüyor?
Cep telefonlarıyla harika projeler yapan fotoğrafçılar var. Yapay zekâ ile yaşanan değişim; müzik, resim, edebiyat ve diğer sanat türleri için de geçerli.

> Yani günün birinde fotoğraf, sanat olmaktan çıkar mı?

Bence fotoğrafçılığın en iyi günleri henüz yaşanmadı. İşimizi daha iyi ve daha dramatik şekillerde ortaya çıkarabilecek yepyeni bir dizi imkânlar var. Artık dijital çağın içindeyiz ve geleceğin heyecan verici olduğunu düşünüyorum. Fotoğraf her zaman bir sanat biçimi olacaktır; imkânlar sonsuz…

> Bir konuşmanızda fotoğraf çekmeyi, “tefekküre” benzetmişsiniz. Bunun manasını biraz açar mısınız?

Güçlü bir fotoğraf hâlen muazzam bir etkiye sahiptir. Hareketsiz bir fotoğraf, üzerinde derin düşünme yapabileceğiniz bir şey; ruhunuza kazınabilir. Oysa hareketli resim, kişinin duraklamasına veya tek tek üzerinde düşünmesine izin vermeden uçup gider.


Fotoğraflar: ©️Steve McCurry

> Hayatınız boyunca uzun fotoğraf seyahatleriniz oldu. Size en çok etki eden an neydi?

Birinci Körfez Savaşı’nın ardından Kuveyt’te çalışmak unutulmaz ve sürreel bir tecrübeydi. Irak ordusu arkalarında tam bir yıkım bırakmıştı. Yanan 600 petrol sahası, paniklemiş ve açlıktan kıvranan hayvanlar ve yüzlerce ölü Irak askeriyle dolu bir manzara… Cehennemin görüntüsü gibiydi.

> Peki, sizce bir fotoğrafı dokümanter olmaktan çıkarıp sanat eseri yapan şey nedir?

Sanata yaklaşan görüntüler, insanlık ve dünya hakkında derin bir manaya sahiptir. Fotoğraf ile sanat arasında farklılıklar ve örtüşmeler vardır. Genellemek zor. Andre Kertesz, Henri Cartier-Bresson ve Walker Evans’ın çalışmaları buna mükemmel birer örnek.

Steve McCurry o meşhur “Afgan Kızı”nı çekerken neler hissettiğine dair soruma “Güçlü bir portre olacağını biliyordum. Ancak öte yandan, diğer portre fotoğraflarını çekerken içinde olduğumla aynı hissiyattaydım” cevabını veriyor ve fotoğrafın, yapay zekâlı mobil kameralarla dolu bugünkü dünyada çekilse bile kesinlikle aynı tesire sahip olacağını söylüyor.


Fotoğraflar: ©️Steve McCurry

> Daha evvel Türkiye’yi de fotoğrafladınız. Bu ülke hakkında neler söylersiniz?

İlk yurt dışı seyahatim Londra’da başlayıp İstanbul’da sona ermişti. O zaman önüme yepyeni bir dünya açıldı. Türkiye, hem Doğu hem de Batı kültürlerini bir araya getiren, modernite ve geleneğin içinde eridiği canlı bir pota. Antik kültürlerin zengin tarihi, daha önce hiç görmediğim bir şeydi. O zamandan beri çok defa Türkiye’ye geldim.

>  Peki, kamerayla iç içe hayat size ne öğretti?

Ülkeleri veya milletleri ne olursa olsun insanlar arasında bir ortaklık olduğunu öğrendim ve dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar insanlar saygı görmek istiyor. Eğer insanlara saygı duyabilirsen, dünya harika bir yer oluyor, kapılar açılıp her şey yolunda gidiyor.

KAYNAK: turkiyegazetesi.com.tr
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ