Osmanlı’nın güven simgesi: Rakoczi Müzesi

Osmanlı’ya sığınan Macar prensinin Tekirdağ’da güvenle yaşadığı ev, Osmanlı’nın güven ve misafirperverliğinin sembolü olarak günümüzde müze olarak korunuyor. Rakoczi Müzesi’ne yarısı Macar olmakla birlikte yıllık 3 bin ziyaretçi geliyor.

Osmanlı’nın güven simgesi: Rakoczi Müzesi

Macaristan’ı işgal eden Avusturya’ya karşı Macar ayaklanmasının lideri II. Frenc Rakoczi beklenen yardımların gelmemesi üzerine başarılı olamadı. Başarısızlığı nedeniyle ülkesinden ayrılmak zorunda kalan Rakoczi bir süre, önce Polonya, daha sonra Fransa’da yaşadı.

Rakoczi, 1717’de Gelibolu’dan Trakya’ya geldi, Edirne ve İstanbul’daki geçici ikametleri ardından 1735 yılında ölümüne dek Tekirdağ’daki evde güvenle ikamet etti.

Ölümü sonrası cenazesi bugünkü Slovakya’nın Kösice kentine bağlı Borsi kasabasına götürüldü. Macar hükümeti, Osmanlı’nın ev sahipliğine teşekkür amacıyla Tekirdağ’da Rakoczi’nin yaşadığı Osmanlı mimarisindeki 3 katlı evi 1931’de satın aldı.

Müzeye dönüştürülen Barbaros Caddesi’ndeki evi, çok sayıda Macar ziyaret ediyor.

Rakoczi Müzesi, Türk-Macar dostluğunun simgesi

Tekirdağ Macar Dostluk Derneği Başkanı Güneş Gürseler, yaptığı açıklamada, Macar turistlerin Türkiye’ye geliş amaçlarından en önemlisinin Rakoczi Müzesi’ni ziyaret etmek olduğunu belirterek “Rakoczi Müzesi, Osmanlı döneminden bu yana Macar-Türk ilişkilerinde en önemli odak noktası. Rakoczi Müzesi, evden müzeye dönüştürüldüğü günden bugüne Türk Macar dostluğunun simgesi bu dostluğun mihenk taşlarından birisi olmuştur” dedi.

Rakoczi Müzesi Müdürü Ali Kabul de Rakoczi Müzesi’nin Macar-Türk ilişkilerinin ana damarından olduğunu söyledi.

Müzenin Türk-Macar dostluğunun en büyük simgelerinden olduğunu ifade eden Kabul, “Rakoczi Macar tarihinin yetiştirdiği en büyük değerlerden biridir. Türk Macar dostluğunun en büyük simgelerinden bir tanesidir. Macarların Tekirdağ’a gelmelerindeki etken yüzde 99 Rakoczi Müzesi’ni gezmek. Yıllık 3 bin civarında ziyaretçimiz var. Bunların yarısı Macar ziyaretçiler.” diye konuştu.

Tapınakçıların Ayasofya’daki gizli simgeleri çözüldü

Dünya Miras Listesi’nde yer alan Ayasofya, 1935 yılında müze kapsamına alınırken yeniden ibadete açılmasıyla ilgili tartışmalar devam ediyor. 1479 yıllık tarihi eserin bir kısmında restorasyon çalışmaları sürdürülürken, Hünkar Kasrı adı verilen bölüm ise ibadete açık tutuluyor. Ayasofya ile ilgili bu ay başlatılan özel bir kültür turu ise yeni tartışmaları da beraberinde getirecek.Türk ustaların izleriABD’li yazar Dan Brown’ın ‘Cehennem’ romanında adı geçen araştırmacı yönetmen Göksel Gülensoy ile “Ayasofya’nın Gizli Tarihi” kitabının yazarı araştırmacı Erhan Altunay tarafından gerçekleştirilen “Antik Çağ’dan Günümüze İstanbul’a Gizemli Yolculuk” başlıklı kültür turunda, Ayasofya bünyesinde yer alan ancak bilinmeyen gizli simgeler ziyaretçilerle paylaşılıyor. Milliyet’ten Mert İnan’ın haberine göre; bugüne kadar bilinmeyen gizli simgelerin Tapınak Şövalyeleri ile masonik örgütlere ait olduğu belirtilirken, Hıristiyanlık öncesinde yaygın olan pagan inancına ait çok sayıda simge de ilk kez deşifre edilmiş oldu. Göksel Gülensoy, Ayasofya’da ilk kez tespit edilen pagan ve ezoterik simgeler hakkında, “Yapım sırasında birçok farklı yerden işçi olarak gelenler oldu. İşçiler arasında pagan inanca mensup kişiler kendi simgelerini duvarlara gizlediler. Üst kısımda gördüğünüz sekizgenler, Cennet Kapısı’nın girişindeki Hayat Ağacı bu simgelerden. Bahçe kısmında yer alan bazı taşlarda ise Türk ustaların izleri bulunuyor. Eserin yapıldığı dönem bazı Türk ustaların İstanbul’a geldiğini düşünüyoruz. Taşların bir kısmında Türk damgalarını tespit ettik. Nereye elimizi atsak gizli sembol ve sırlar çıkıyor” değerlendirmesini yaptı. Fossati’nin Ayasofya’ya ihanetiAyasofya’nın iç kısmında bulunan 4 ana sütunda bulunan ve her birinin üzerine gizli olarak kazınan simgeleri ilk kez görüntülerken, ‘Cennet Kapısı’ denilen üst kısımdaki bölümde paganlara ait simgeleri, Altunay ve Gülensoy ikilisi tarafından incelendi. Dikkat çeken ayrıntılardan biri girişteki sütunda yer alan masonik simge. 1847’de Osmanlı padişahı Abdülmecid tarafından Ayasofya Camii’nin restorasyonuyla görevlendirilen İtalyan asıllı mimar Gaspare Fossati tarafından sütuna gizli olarak işlenen masonik gönye-pergel simgesi hakkında bilgi veren Erhan Altunay, “Ayasofya’da Tapınakçılar’a ait yüzlerce gizli simge var. Osmanlı döneminde Ayasofya’yı restore eden mimar Fossati üst düzey bir masondu. Fossati, masonlar’a ait gönye-pergel simgesini Ayasofya’nın bazı sütunlarına işleyerek esere ihanet etti. Genellikle sütunların üzerine gizli olarak kazınan simgeler aynı zamanda ezoterik anlamlar da içeriyor. Poseidon simgeleri ile Tapınakçılar’a ait Tampliye haçlarını birçok noktada tespit ettik. Poseidon simgesinin depremden koruyucu gücü olduğuna inanılıyordu. Tespit edebildiğimiz gizli simgelerin korunması çok önemli” diye konuştu. Türkiye’nin en büyük müzesi açılıyor Sur’daki 14 tarihi eser restore ediliyor

Saraybosna camilerinin asırlık seccadeleri Anadolu’dan

Saraybosna’daki tarihi camilerde, 18. ve 19. yüzyıllarda kullanılan farklı renk ve desenlerde asırlık seccade ve kilimler, eşsiz bir koleksiyonda bir araya geldi. Saraybosna’daki 40 farklı camide, farklı tarihlerde kullanılan seccade ve kilimler, tarihi Gazi Hüsrev Bey Hanikahı’nda açılan sergide Saraybosnalılarla buluştu.Renkleri, motifleri, işçilikleri ile adeta tarihe ışık tutan seccadeler, hikayeleriyle de ilgi çekiyor. Seccade koleksiyonu, “Islamic Arts” isimli derginin genel yayın yönetmeni Kenan Surkovic ile Saraybosna Üniversitesi Felsefe Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Haris Dervisevic’in çabaları ile oluşturuldu. Seccade ve kilimlere dair hikayelerden etkilenen ikili, böyle bir koleksiyon oluşturmak için Saraybosna’daki 40 camiden eski seccade ve kilimleri bir araya getirdi. Dervisevic, koleksiyonu oluşturmaya başlamadan önce, Saraybosna’nın dört bir yanındaki camilerde kilimciliğin en eşsiz örneklerini bulabileceğine kendisinin dahi inanmadığını ifade etti.Sergi işine isteksiz giriştiklerini, çünkü Saraybosna’nın eski seccade ve kilimlerini kaybettiğine dair hikayeler duyduklarını anlatan Dervisevic, “Saraybosna’da 40 cami dolaştık. Gördüklerimiz karşısında adeta nefesimiz kesildi. Yaklaşık 40 kilim ve seccadeden oluşan bir koleksiyon oluşturduk.” dedi.Tüm seccadeler Anadolu’dan geldiAraştırmaları sonucunda o dönemdeki tüm seccadelerin Saraybosna camilerine Batı Anadolu’dan geldiğini tespit ettiklerini belirten Dervisevic, “Bosna’da Osmanlı’nın hüküm sürdüğü dönemde, bu seccadelere talebin yoğun olduğunu düşünüyoruz. Ya belli dükkanlardan sipariş ediliyordu, ya da buradaki halk İstanbul’a gidip satın alıyordu. Bunlar çok değerli ve sanatsal eserler.” ifadesini kullandı.Koleksiyondaki tüm seccade ve kilimlerin yün ve ipekten klasik yöntemle yapıldığını anlatan Dervisevic, işlemelerde daha çok kırmızı, yeşil, sarı ve mavi renklerinin kullandığını söyledi.En eskisi 18. yüzyıldan Dervisevic, koleksiyondaki seccadelerin en eskisinin 18. yüzyıla ait olduğunu belirterek, bu seccadenin Saraybosna’da çıkan bir yangın sırasında hasar gördüğünü ve daha sonra deri ile onarıldığını aktardı. Mavi işlemeli bu seccadenin bir benzerinin Londra’daki Victoria Albert Müzesi’nde bulunduğuna dikkati çeken Dervisevic, “Bu eserler son derece değerli ve önemli. Biz bu eserleri koruyoruz. Hepsinin ayrı bir değeri ve anlamı var.” diye konuştu.Dervisevic, Bosna Hersek’te seccadelerle ilgili eski bir gelenek olduğuna da işaret ederek, şunları söyledi:”Aile mensuplarından biri yaşamını yitirdiğinde, namaz kıldığı seccadesi camiye bağışlanırdı. Modern seccadelerin işlenmeye başlamasıyla bu gelenek de kaybolmaya yüz tuttu. Aileler seccadeleri genellikle mahalle camilerine bırakırdı. Yıllar geçtikçe büyüyen gençler dedeleri ve babalarının namaz kıldığı bu seccadelerde bayram namazlarını kılardı.”Seccadelere verilen değer azKoleksiyondaki seccadelerin, günümüzde kullanılanladan daha büyük olduğuna dikkati çeken Dervisevic, bunun sebebinin de geçmişte seccadelerin iki veya üç kişinin namaz kılabileceği şekilde yapılması olduğunu söyledi.Gelecekte İslam sanatı üzerine bir müze açmayı hedeflediklerini anlatan Dervisevic, “Camilerdeki seccade, halı ve kilimler en az değer gören eserlerdir. Zaman geçtikçe en kolay değiştirilen veya yok edilen eşyalardır. Ancak bilinmelidir ki bunlar, İslam sanatının en önemli eserlerindendir.” ifadelerini kullandı.Dervisevic, Saraybosna’da Hz. Muhammed’in doğumu münasebetiyle düzenlenen “Selam ya Resulallah” etkinlikleri kapsamında açılan ve 21 Aralık’a kadar gezilebilecek serginin ardından seccade ve kilimlerin ait oldukları camilere iade edileceğini bildirdi.Kendi sanatımızla barışık değiliz ‘Mücevher Tezhip’ sergisi açıldı ‘Saklı Çeyiz’ sergisi açıldı

KAYNAK : Yenişafak

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ