El yazması Kur’an-ı Kerim’e özel kağıt

Hattat Hüseyin Kutlu tarafından hat sanatıyla özel olarak yazılmasına başlanan Kur’an-ı Kerim’in kağıdı, Yalova’da üretiliyor. Tamamının bitmesi 2-3 yıl sürecek. İlk nüshasının da önümüzdeki yıl sonuna bitmesi öngörülüyor. Dünyanın önemli kutsal kitap çalışmaları arasında yerini alacak.

El yazması Kur’an-ı Kerim’e özel kağıt

İbrahim Müteferrika Kağıt Müzesi’ndeki atölyede ağaç dallarından geleneksel “aharlama” ve “mühreleme” yöntemleriyle üretilen Kur’an-ı Kerim kağıdının yapımında, Nil Nehri’nden su, Medine’den gül, Mekke’den hurma dalları, Kudüs’ten Mescidi Aksa’dan zeytin dalları ve Kerbela’dan toprak gibi manevi değeri olan 21 yerden getirilen malzemeler kullanılıyor.

Müzenin sorumlusu ve sanat tarihçisi Aytekin Vural, yaptığı açıklamada, 2013 yılının mayıs ayında kurulan müzenin yola çıkarken en büyük hedefinin kağıt üretmek olduğunu söyledi.

Vural, geleneksel yöntemlerle kağıt üretmeyi amaçladıklarını vurgulayarak, “Amaç, esaslı bir şekilde geleneksel Türk kağıt sanatlarını, Osmanlı kağıdını, Yalova kağıdını tekrar üretmekti. Şu an uzun çalışmalar sonucu bu hedefe ulaşmış bulunmaktayız. Ülkemizde, hat, minyatür, ebru, kaat’ı ve tezhip gibi sanatların da çok ileri boyutlarda gelişmeler ve çalışmalar devam etmekte” diye konuştu.

Mescid-i Aksa’dan zeytin dalları getirildi

Hattat Hüseyin Kutlu’nun yazdığı Kur’an-ı Kerim’in kağıtlarını büyük bir emek sarf ederek ürettiklerini anlatan Vural, şunları kaydetti:

“Cildinden tutun, dikişlerine, kullanılan mürekkebin is mürekkebi olma şartına kadar tamamen muhteşem, doğal, Osmanlı ürünü olan bir çalışma olacak. Elle yazılacak. Tezhipleri elle yapılacak. Bazı sürprizleri de eserin galasına bırakıyoruz ama kitabın kağıdında Medine’den güller, Mekke’den gelen hurma dalları, Ahmet Yesevi türbesinden getirilen ağaç dalları Murat Hüdavendigar’ın şehit düştüğü yerden Şah-ı Nakşibend Hazretleri’nin kabrinden getirilen otlar, Kerbela toprağı kullanıldı. 21 tane bu şekilde manevi değeri olan yerlerden kağıt üretiminde kullanılan malzemeler getirildi. Eyüp Sultan’dan ağaç dalları getirildi. Pamuk, keten konuldu bunun içerisine. Yine Erzurum’dan Alvarlı Efe Hazretleri kabrinden getirilen bitkiler kullanıldı. Kudüs’ten Mescidi Aksa’dan zeytin dalları getirildi. Kağıt üretiminde su çok önemli suyu da Nil nehrinden getirdik. Bu yönden manevi değeri yüksek bir kitap oluşturduk. Müthiş bir çalışma. Geceli gündüzlü çalışmanın karşılığını aldık.”

El yazması tek orijinal olacak

Eserden el yazması olarak bir adet orijinal yazılacağını belirten Vural, “Bin adet de aynısının baskısı yapılacak. Ülkemizin önemli kütüphanelerinde de yerini alacak. Tamamının bitmesi 2-3 yıl sürecek. İlk nüshasının da önümüzdeki yıl sonuna bitmesi öngörülüyor. Dünyanın önemli kutsal kitap çalışmaları arasında yerini alacaktır” dedi.

02:17 dk30 Aralık 2016Internet Haber Merkezi / AAKağıdına Kerbela’dan toprak, Medine’den gül katılıyor

Hattat Hüseyin Kutlu tarafından hat sanatıyla özel olarak yazılmasına başlanan Kur’an-ı Kerim’in kağıdı, Yalova’da üretiliyor.İbrahim Müteferrika Kağıt Müzesi’ndeki atöylede ağaç dallarından geleneksel “aharlama” ve “mühreleme” yöntemleriyle üretilen Kur’an-ı Kerim kağıdının yapımında, Nil Nehri’nden su, Medine’den gül, Mekke’den hurma dalları, Kudüs’ten Mescidi Aksa’dan zeytin dalları ve Kerbela’dan toprak gibi manevi değeri olan 21 yerden getirilen malzemeler kullanılıyor.

Osmanlı’nın güven simgesi: Rakoczi Müzesi

Macaristan’ı işgal eden Avusturya’ya karşı Macar ayaklanmasının lideri II. Frenc Rakoczi beklenen yardımların gelmemesi üzerine başarılı olamadı. Başarısızlığı nedeniyle ülkesinden ayrılmak zorunda kalan Rakoczi bir süre, önce Polonya, daha sonra Fransa’da yaşadı.Rakoczi, 1717’de Gelibolu’dan Trakya’ya geldi, Edirne ve İstanbul’daki geçici ikametleri ardından 1735 yılında ölümüne dek Tekirdağ’daki evde güvenle ikamet etti.Ölümü sonrası cenazesi bugünkü Slovakya’nın Kösice kentine bağlı Borsi kasabasına götürüldü. Macar hükümeti, Osmanlı’nın ev sahipliğine teşekkür amacıyla Tekirdağ’da Rakoczi’nin yaşadığı Osmanlı mimarisindeki 3 katlı evi 1931’de satın aldı.Müzeye dönüştürülen Barbaros Caddesi’ndeki evi, çok sayıda Macar ziyaret ediyor. Rakoczi Müzesi, Türk-Macar dostluğunun simgesiTekirdağ Macar Dostluk Derneği Başkanı Güneş Gürseler, yaptığı açıklamada, Macar turistlerin Türkiye’ye geliş amaçlarından en önemlisinin Rakoczi Müzesi’ni ziyaret etmek olduğunu belirterek “Rakoczi Müzesi, Osmanlı döneminden bu yana Macar-Türk ilişkilerinde en önemli odak noktası. Rakoczi Müzesi, evden müzeye dönüştürüldüğü günden bugüne Türk Macar dostluğunun simgesi bu dostluğun mihenk taşlarından birisi olmuştur” dedi.Rakoczi Müzesi Müdürü Ali Kabul de Rakoczi Müzesi’nin Macar-Türk ilişkilerinin ana damarından olduğunu söyledi.Müzenin Türk-Macar dostluğunun en büyük simgelerinden olduğunu ifade eden Kabul, “Rakoczi Macar tarihinin yetiştirdiği en büyük değerlerden biridir. Türk Macar dostluğunun en büyük simgelerinden bir tanesidir. Macarların Tekirdağ’a gelmelerindeki etken yüzde 99 Rakoczi Müzesi’ni gezmek. Yıllık 3 bin civarında ziyaretçimiz var. Bunların yarısı Macar ziyaretçiler.” diye konuştu.Tapınakçıların Ayasofya’daki gizli simgeleri çözüldü Saraybosna camilerinin asırlık seccadeleri Anadolu’dan

Kütüphanenin asıl hamisi padişahlardı

Osmanlı’nın kuruluşundan, 17. yüzyıla değin geçen süreçte kitap ve kütüphane kültürü konusunda iki farklı etkinlik gerçekleştirildi. Zeytinburnu Kültür Merkezi’nde “17. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Darülfünün’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası – Alimler, Müesseseler ve Fikrî Eserler”, Koç Üniversitesi Anadolu Araştırmaları ve Medeniyet Merkezi(ANAMED)’nde ise “Osmanlı Kitap Koleksiyonerleri” konuları ele alındı. EN BÜYÜK DESTEK III. AHMED’DENZeytinburnu Kültür Merkezi’ndeki sempozyumda Prof. Dr. Hatice Aynur, Berat Açıl, Özgür Kavak ve Sami Arslan kadı, alim ve bibliyofil olan Cârullah Efendi’yi merkeze alarak 17. yüzyıldaki kütüphanecilik hakkında konuştu. Moderatör Hatice Aynur dönemin kütüphane kültürü ile ilgili şunları söyledi: “Cami, medrese, hayır için yapılan binaların bir bölümünde mutlaka kütüphane vardı. Köprülü Kütüphanesi ile birlikte kütüphaneler bağımsız bir yapıya geçti. Osmanlı’da kütüphanelerin en büyük hamisi padişahlardır. Özellikle de I. Mahmud ve III. Ahmed’i söyleyebiliriz.” Özgür Kavak ise, “Gelen her kitaptan haberim var” diyen Carullah Efendi’yi şöyle anlattı, “Haşiyelerde yazara itirazlar, üsluba dair notlar, kitabın alınış hikayesi gibi otobiyografik bilgiler, şiirle süsleme, başka bir eser üzerinden karşılaştırmalı okumalar yer alıyor. Bu sayede kitap kültürünün farklı yönleri ortaya konuyor.”KİTAPSEVER ŞEHZADELER ANAMED’teki etkinlikte ise kitap koleksiyonerliği ele alındı. Osmanlı’nın ilk koleksiyonerlerinden Mahmud Paşa’dan II. Bayezid’in oğlu Mehmed’in kitap sevdasına, Şeyh Vefa’nın vakıf kütüphanelerinden 16. yüzyıl taşra ulemasının kullandığı kitaplara dek pek çok konu yerli ve yabancı akademisyenler tarafından tartışıldı. Zeynep Atbaş, II. Bayezid’in oğlu Şehzade Mehmet’in çok fazla bilinmeyen kitap sevdasını anlattı. Atbaş, şehzadenin ilim, fıkıh gibi çok sayıda kitap biriktirdiğini söyledi. Kadir Turgut ise Şeyh Vefa’nın Konya ve İstanbul’da kütüphaneler oluşturduğunu fakat bu kütüphanelerin günümüze ulaşmadığını belirtti. Turgut, Şeyh Vefa’nın 38 kitap vakfettiğini de sözlerine ekledi. Medreselerin büyük kaynağıİlk özel kütüphane olan Köprülü Kütüphanesi’nin bu dönemde açıldığını belirten Yrd. Doç. Dr. Berat Açıl ise Carullah Efendi’nin hedefinin medrese kütüphanesi kurmak olduğunu söyledi. Açıl, haşiyelerde yer alan bir anekdodu da şöyle anlattı: “Fatih Camii bahçesinin kitap müzayedelerinin merkeziymiş. Cârullah Efendi bir müzayedede 125 paraya alamayıp cahile gitti diye üzüldüğü kitabı, birkaç ay sonra Mısır’dan 60 paraya getirtmiş. Bu gibi notlar dönemin ilmi hayatının yanında sosyal yaşamla ilgili de bilgi veriyor.”

KAYNAK : Yenişafak

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ