Coğrafya tarifsiz acılar içinde

‘Şair, dünyada acı yokmuş gibi davranamaz’ diyen Orakçı, mazlum dünyanın çektiği acılar karşısında şiirin ve şairin sessiz kalamayacağını düşünenlerden.

Coğrafya tarifsiz acılar içinde

Cengizhan Orakçı, üçüncü şiir kitabı ‘Acıdan Siyah’ ile okurlarını selamladı.

Uzun yıllar Ankara’da yaşadıktan sonra İstanbul’a yerleşen ve bu kadim şehrin sanat ufkunu açtığını düşünen şair Cengizhan Orakçı’nın üçüncü şiir kitabı Acıdan Siyah, Kesit Yayınları’ndan çıktı. Daha önce pek çok edebiyat dergisinin yayın serüveninde yer almış Orakçı ile İstanbul’u ve şiir serüvenini konuştuk.

– Ankara’dan İstanbul’a taşınan bir şairsin ve sanki şiir verimin arttı. Ne dersin?

İstanbul’un sanatçının ufkunu açtığına ve sanatını beslediğine inanıyorum. Ankara’nın böyle bir özelliği yok. İstanbul’a geldikten sonra şiir verimimin arttığı doğru; Ankara’ya göre daha fazla şiir yazıyorum ve yayınlıyorum. Bunu doğrudan İstanbul’a bağlıyorum. Şiirimi besleyen İstanbul’a “şiirden şehir” dense yeridir. Her köşesi ayrı bir mısra, mısrâ-ı berceste. 

– Ankara ve İstanbul’un edebi muhitlerini karşılaştırma yapmaya değer mi sence?

Ankara’nın da edebî muhitleri var elbette, fakat İstanbul’la kıyaslanması mümkün değil. Ankara’da birkaç ise, İstanbul’da pek çok muhit ve merkez var. Eskiden olduğu gibi edebiyatın asıl üretildiği yer İstanbul dersek yanlış olmaz.

– Kitabında “Bak bu şiir! İyi gelir yaraya bereye; her dizesi başka bir acıya merhem” diye başlıyor şiir. Şiirin acıya iyi gelmesi üzerine neler söylenebilir?

 

Şiir acıdan doğar! Mutluluktan, sevinçten şiir doğmaz diye düşünenlerdenim. Mutluluk daha çok yaşanır, yazılmaz. Acının yazılmak gibi tarafı vardır. Yaşamak bizzat “acı”dır, acılardan geçen bir süreçtir. Bizi acılar olgunlaştırıyor, acılar insanlaştırıyor. Acıyı tanımayan, (var mıdır acıyı tanımayan acaba?) ya da acıdan izole edilmiş bir kişinin sahih insan olması mümkün değildir. Günümüz dünyasında ne çok acı var, başımızı çevirdiğimiz her tarafta acı dağları yükseliyor. Coğrafyamız tarifsiz acılar içinde, kanla yazılıyor buralarda acının kitabı. Haçlılar ve onların yerli işbirlikçileri bizim coğrafyamızda mazlumlara en ağır acıları yaşatıyorlar ne yazık ki. Şiir bütün bunların dışında kalabilir mi? Dünyada acı yokmuş gibi davranabilir mi? Şairin de kendi ferdî âleminde yaşadığı ve duyduğu acılar var; bir de dünyanın ve insanlığın acılara buna eklendiğinde şiir nasıl olur da acıyla buluşmaz, nasıl olur da acıdan kaçabilir? Şiir böylece acılardan beslenirken bir yandan da yaraya bereye iyi gelir demek biraz çelişkili gibi aslında. Ama değil, şiir acıdan geçip gelse de biz onu okuduğumuz da acımıza iyi gelecek bir şey vardır içinde; bu gözle görülen bir merhem olmasa da belki bir mısra bir sızıya iyi gelecek ve dindirecektir acıyı.  

TAKLİTLE GELENEK YAŞATILMAZ

ORAKÇI: Bizim son derece zengin bir şiir geleneğimiz var. Günümüz şairinin bu hazineden habersiz olması, geleneği tanımaması düşünülemez. Fakat bu demek değildir ki geleneği aynı şekilde devam ettirsin. Bazı arkadaşlar günümüzde de gazel yazıyorlar, bunu yanlış buluyorum. Bugün gazel yazmak anakronizme düşmek demektir. Ben gazel okuyacaksam, canım divan şiiri okumak istemişse açar Fuzûlî’den Bâkî’den, Şeyh Galib’ten okurum. Ölümsüz gazeller yazmışlar. Şimdi senin Fuzûlî üstadımızdan daha üstün ve güzel bir gazel yazma ihtimalin yok ki! O halde, bu beyhude çaba neden? Geleneği taklit etmek, onu aynı şekilde devam ettirmek abes bir iş.

KAYNAK : STAR GAZETESİ

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ