‘Biz İslamiyet’in değerini anlayamadık, onu bir miras olarak aldık…’

‘Çoğu İslam ülkelerinde yaşayan Müslümanlar yani bizler İslamiyet’i sanki miras olarak aldık. Yani maalesef yüce İslamiyet’in değerini çok anlayamadık…’

‘Biz İslamiyet’in değerini anlayamadık, onu bir miras olarak aldık…’

26 Kasım 2017 Pazar 20:48

Yazar ve Yönetmen Mustafa Ablak’ın dünyanın birçok yerinde farklı dinlere mensup gayri Müslimlerin Müslüman olma hikayelerini derlediği “İslam’a kavuşanlar” kitabı Ensar Neşriyat’tan çıktı.

Yayın öncesinde kitapta yer alan isimlerle görüşen ve bu konuda bir belgesel film de çeken Ablak, “İslam’a kavuşanlar” kitabını anlattı:

– Öncelikle sizi tanıyalım, Mustafa Ablak kimdir?

İlk-Orta-Lise tahsilini İstanbul’da tamamlar. Yükseköğrenimini Nevşehir Erciyes Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik bölümünde tamamlar. Üniversite döneminde Polonya ve Finlandiya’yı seyahatte bulunur.  Üniversite sonrası, 1997-1998 yılları arasında Türsak ve Kaknüs eğitim kurslarında; Film Yönetmenliği, Kamera, Montaj, Sanat yönetmenliği, Senaryo, Sinema Tarihi, Profesyonel Fotoğrafçılık ve Işık Kursu alır. Feza Filmcilik, Teha-Telif hakları Ajansı, Esra Filmcilik, Kanal 7 Televizyonu, Sera Filmcilik, Ella Çizgi Film şirketlerinde; film ithalatı-ihracatı ve film festivalleri ve film yapımcılığı konularında çalışır.

1995 yılında; Savaş döneminde Bosna-Hersek’te bulunduğu 3 ay boyunca; Birleşmiş Milletlere bağlı yardım kuruluşlarında medya sorumluluğu ve yönetmenlik yapar. 2001 yılından itibaren, kendi kurduğu; Anatolia Filmcilik şirketi bünyesinde yönetmenlik ve senaristlik yapar. Fransa Kültür Bakanlığı’na yaptığı belgeselin yanı sıra yurt içinde ve yurt dışında yaptığı belgesellerin bölüm adedi 800’ün üzerine çıkmıştır. Türkiye’de yapılan 60’ın üzerinde çizgi filmde yönetmenlik, senaristlik ve yapımcılık görevlerinde bulunur. Yönetmen, senarist ve yapımcı olarak araştırma ve çekimler yaptığı ülkeler:  Amerika, Rusya, Malezya, Çin, Almanya, Fransa, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Slovenya, Suudi Arabistan, Suriye, Ürdün, İran, Arnavutluk, Makedonya, Ukrayna, Moldova, Belçika, Singapur, Azerbaycan, İtalya, Hollanda.

– “İSLAMA KAVUŞANLAR” isimli kitabınızın içeriği nedir?

Bu kitap Dünyanın muhtelif ülkelerinde bulunan farklı dinlere mensup olan gayri Müslimlerin İslam’ı seçerek nasıl Müslüman olduklarını anlatan bir kitaptır. Bu kitapta; Amerikalı, Rus, Fransız, Alman, Ukraynalı, Moldovalı, İspanyol, İsviçreli ve Yahudi kardeşlerimizin hem hayat hikâyeleri hem de Yüce İslam’ı neden seçtikleri anlatılıyor. Bu kitap daha basılmadan önce firmamız ANATOLIA olarak Amerika, Rusya ve pek çok Avrupa ülkesine giderek bu insanlarla röportajlar yaparak belgesel filmlerini çektik. Bu belgesel filmler hem yurt içinde hem de yurt dışında pek çok televizyon kanalında yayınlandı. Bizlerde bu bilgileri derleyip kitap haline getirdik.

– “İSLAMA KAVUŞANLAR” isimli kitabı yazarken amacınız neydi?

Hristiyanlıktan, Budizm’den, komünizmden, Anarşizmden, putperestlikten ve Yahudilik dininden ayrılarak İslam’ı seçip Müslüman olan bu insanların hayat hikâyeleri televizyonlarda yayınlandığında büyük takdir gördü. Hatta bu belgesel filmleri televizyonlarda izleyen bir kısım öğretmen ve samimi Müslümanlar bu filmleri okullarında talebelerine komşularına izletmek için bizden DVD olarak istediler. Demek ki Müslümanlar bunda güzel bir fayda görmüştü. Daha sonra pek çok arkadaşımız bunun kitaplaşmasının daha kalıcı olacağını söylediler. Bununla ilgili olarak Ensar yayınları bu konu ilgilendi ve böylece kitabı Ensar yayınlarından çıkarttık hamdolsun.

– “İSLAMA KAVUŞANLAR” isimli kitabı yazarken ki vermek istediğiniz mesaj neydi?

Aslında mesajı veren bin bir kötülüğün içerisinden gelip Yüce İslam ile şereflenen bu Allah dostları verdi. Evet, onlar diskoları, içkiyi, zinayı, uyuşturucuyu daha da önemlisi atalarının batıl dinlerini terk ederek Müslüman oldular. Bence bu çok önemli bir mesajdır başlı başına. Çünkü bugün TC kurulduğu andan itibaren (belki Osmanlı’nın son dönemlerindeki yabancı kültür etkisini de ekleyebiliriz) maalesef insanların manevi yönleri tırpanlanmış, beyinleri uyuşturularak batı kültür emperyalizmine köle yapılmıştır. Bunun etkisiyle günümüz Müslümanı aşağılık duygusuna kapılmış, batılı gibi yaşamayı ve hatta onlar gibi düşünmeyi kurtuluş sanmıştır. Bu taklitçi anlayış sözüm ona Müslüman yazarları da etki altına alarak Ehli Sünnet itikadımız temel ilk iki kaynağı olan Kur anı Kerim ve Hadisi şerifleri temel almak yerine Batılı kelime ve düşünsel şablonlarını esas alma yoluna girmiştir. Ama bu kitapta hayat hikâyelerini anlattığımız Müslümanlar öyle bir iman ile sarılmışlar ki İslam’a onların tek temel ölçüsü Kur anı Kerim ve Hadisi şerifler. Ben röportaj esnasında zaman zaman evlerine hatta işyerlerine gittim ve çok etkilendim çünkü onların konuştukları ana konu İslam ve hayatlarında kar zarar ölçüsünü tartan tek ölçü yine Yüce İslam’dı. Bunu durumu kelimelerle anlatmak çok zor gerçekten de; çünkü O yabancı ülkelerde bulunup bunları bizzat tanımak ve onlarla yaşamak gerekiyor.

Paris’te röportaj yaptığım Ermeni Bayan Müslüman olmuştu. 25 yaşlarındaydı. Bizimle röportaj yapmadan önce yarım saat düşündü, korkuyordu, çünkü O Müslüman olduktan sonra gizlice namaz kılarken odasında annesi tarafından yakalandığında dayak yiyordu. Ama onun korkusunun bedenine yapılacak zarardan değil İslam için olduğunu biliyordum çünkü O, dayaklara küfürlere rağmen tesettüre bürünmüştü. Ben de bu röportajı Arapça öğrenmek için gittiği kursta yapıyordum… Yani O baskılara rağmen İslam’ı öğrenme ve yaşama davasından taviz vermiyordu. Müslüman ülkede yaşayan adı sanı Müslüman olan pek çok kardeşimiz bugün Türkiye’de ana kitabımız Kur’an-ı Kerimi’ hala Latincesinden okuyor. Bence bu Ermeni bayanın Hristiyan Gregoryanlığını bırakıp Müslüman olması ve her türlü baskıya rağmen İslam’ı öğrenip yaşamaya çalışması bizim için iyi bir örnek olmalıdır.

Başka güzel bir örneği Rusya’dan verelim: Rusya’nın Petersburg ve Moskova şehirlerinde her an bir Rus fanatiği tarafından sırf İslam’ı seçtiği için ve tesettüre girdiği için öldürülme riskine aldırmadan sokaklarda yürüyen Havva ve Kamelya hanımlar bence en güzel mesajı veriyorlar.

Eski ismi Howard olan, İslam’ı seçtikten sonra Ebubekir Mümin ismini alan Afro-Amerikan (zenci) kardeşimizi de Amerika’dan örnek verebiliriz. Uyuşturucu satmak ve hırsızlık suçlarından hapse giren bu insan, diğer hücredeki Müslümanın anlatmasıyla Müslüman olmuştu. Namaz kılmak için öğrendiği Fatiha suresini soğuk demir parmaklıkları arkasından gelen sesleri tekrar ederek nasıl öğrendiğini anlatan bu New Yorklu dervişin hikâyesi bize anlamlı, hikmetli bir mesaj vermektedir. Bugün rahat ortamlarında haşa namazı bir yük görüp tembellik yapanlara demir parmaklıklar arkasından gelen sesleri tekrar ederek Müslüman olup namaz surelerini öğrenen bu insanın İslam’a dönüşü mesaj olarak yeter. Namaza tembellik deyince aklıma geldi. Paris’te bir uyuşturucu müptelası genç Müslüman olmuştu. Tedavi görüyordu. Bir saatlik röportaj esnasında dört beş defa abdest alıp nafile namaz kıldı. Sebebi neydi biliyor musunuz? Uyuşturucunun etkisiyle geçici koma hali yani sersemlik ve zihin bulanmasına giriyordu. Dolayısıyla kamera çekimimiz 10-15 dakika konuştuktan sonra zihni bulanmaya başlıyordu. Tam bu anda abdest alıp 2 rekât namaz kılıyor sonra tekrar konuşmasını sürdürebiliyordu. Abdest almaya giderken de mırıldanarak bizlere şunları söylüyordu: “Kusura bakmayanın sizin çekiminizi yine böldüm ama beni uyandıran tek şey olan namazı kılmalıyım”. İşte namazın kerametiydi bu yaşananlar. İslam’ı miras olarak almış olan benim gibileri tekrar tekrar düşündüren olaylardı bunlar.

“İSLAM İLE MÜŞERREF OLANLARIN HİKAYESİ”

– Kitabı yazarken en çok neyden etkilendiniz?

Kitap aslında derlemedir. Yani kitabın hemen hemen tamamı İslam ile müşerref olmuş insanların hikâyeleridir. Bizim emeğimiz sadece röportaj ve bir kısım tercümelerdir. Belgesel filmi çekerkenki etkiyi kitabı yazarken de yaşıyorsunuz çünkü bu insanlar çok farklı ortamlardan ve dinlerden gelerek Yüce İslam ile müşerref olmuşlar. Bu mübarek insanların hayatlarını derleme esnasında okurken hep onlarla yaşadığım hatıralar gözümün önüne geliyor. O samimiyetleri gerçekten ibret verici. Almanya’da çekimler esnasında (yapacağımız belgesel filmde kullanmak üzere) Müslüman olmadan önce içki içtiği dönemleri anlatmak üzere evinin yakınındaki Müslüman olmadan önce sürekli gittiği barın önünde yürümesini istemiştim. Bu Alman Müslüman kardeşim bana döndü ve sert bir edayla “Sakın bir daha bu lanet yerde yürürken video çekmeyi teklif etme” dedi. Onlar günah yuvalarının gölgelerinden bile geçmeye korkuyorlardı. Evet, onlar La ilahe İllallah’ı tam uyguluyordu.

“ANNEM MÜSLÜMAN OLMADAN ÖLDÜ”

Başka bir hatıram; Moldova’nın başkenti Kişinev de Tatiana Cotovan isimli bir Bayan Müslüman olmuş adını Tahmina olarak değiştirmişti. Biz belgesel filmde ve kitapta hayatlarının tamamını kaydetmek için annesinden bahsetmesini istemiştik. Soru kısmında annesinin dinini sormuştuk. Tam annesini sorduğumuz bu esnada bir ağlama tuttu Tahmina hanımı. Hüngür hüngür ağlamaya başladı. Durduramadık kendisini, dakikalarca ağzından çıkan tek kelime “Annem Müslüman olmadan öldü” oldu. Bir arkadaşımız veya bir akrabamızın şirketi iflas ettiğinde çok üzülen bizler aynı arkadaşımız veya akrabamız İslami hayatı terk ettiğinde üzülmememizdeki acı tablomuza uymayan bir tabloydu bir zamanlar Tatiana olan Tahmin hanımın duyguları.

– Birçok farklı insanın dönüşüm hikâyesini kaleme aldınız, bunlardan sizi en çok etkileyen hangisiydi?

Bunu söylemek çok zor çünkü her birisinin hikâyesi ayrı bir ibret ve hikmeti barındırıyor. Örneğin; babası yüzyıllardır papaz yetiştiren Almanya’nın eski ailesinden gelen Christ Wagner da ailesi tarafından papaz okuluna gönderilir. Genç Christ eski metinleri çözmede uzmanlaşarak papaz okulunu başarıyla bitirir. Gözü daha yukarılardadır. Daha üst düzeyde bir papaz okuluna hazırlanır. Papaz olan babası ve amcaları da ondan beklenti içerisindedir. Hidayet ona da nasip olur, gün gelir; Kur’an-ı Kerim’i okur ve “Bu metin bir insan elinden çıkamaz” der, Müslüman olur. İsmini İsa olarak değiştiren bu gençle Almanya’da röportaj yapmıştım. Kendisine düşman olan ailesi de dâhil her şeyi terk eder. Geçimini pazarlarda sebze satarak sağlamaya çalışan bu insandan etkilenmemek mümkün mü? Başka bir örnek; Amerika’nın Los Angeles şehrinde Zenci ırkçısı ailede yetişen Rachelle Müslüman olarak Cennet ismini alır ve aynı gece kocası tarafından sokağa atılır. Şükürler olsun şimdilerde Hristiyan kocasından boşanıp kendi evini kurmuş. Beş vakit namazını kılıyor ve Los Angeles’da bulunan camilerde gönüllü çalışarak hizmetlerine devam ediyor. Burada birkaç tanesinin anlattığım bu müthiş hayatlar gerçekten ibret verici.

– Birçok ülkeye seyahat ettiğinizden bahsettiniz. Sizce o toplumlardaki insanları İslam’a yaklaştıran neydi?

İlginçtir her birisini İslam’a yönlendiren farklı olaylar olmuştur. Sanırım örneklerle daha kolay anlatabilirim. Örneğin Rus Bayan Katia Kamelya Hanım Müslüman olmadan önce anarşizm ve sosyalizm ideolojilerini benimser. Edebi eserlere ilgisinden dolayı eline geçen Hz. Mevlana’nın kitabını okumaya başlayınca tasavvufa yönelir ve ardından Müslüman olur. Paris’te sokak kadınlığı yapan Nelli Hanım ona, onun kurtuluşu için tebliğ yapan bir Müslüman’da gördüğü samimi duygu ve ahlaktan etkilenerek Müslüman olur.

Ukrayna’daki bir siyasi partinin araştırma ve yeniden yapılanma faaliyetleri araştırma komisyonunda görev yapan Alexander Bondarenko görevi gereğince başladığı “İnsanoğluna en uygun idari, sosyal ve ekonomik çözümler için tüm din ve ideolojileri araştırıp analiz çıkartmak” başlıklı araştırması sonunda Müslüman olur.

Paris’teki Yahudi David Zeyer ise başka bir örnek. O, İslam’ın güzelliğini ateist zamanlarında buhrana girip babası gibi intihar etmeyi düşündüğü anda bulur. Olay şöyle gelişir; babası buhrana girer tabanca ile kendisini vurur. Küçük David henüz 20 yaşlarındadır, onunda göğüs kısmında oluşan bir hastalık yüzünden yataklara düşer. O, buhranlı günlerini şöyle anlatır “Çok sevdiğim babam ölmüştü. Ben de hastalığımdan dolayı yataklardaydım. Küçükken Yahudi Tentura dini okullarında eğitim almıştım amao kadar acı çekiyordum ki ‘Tanrı nerede? O gerçekten olsaydı bana yardım ederdi…’ diyordum kendi kendime. Ve bu düşüncelerle Tanrıyı reddederek ateist olmaya başlamıştım. Tam yok oldum dediğim anda mahallemizde oturan bir aile vardı. Sadece o aile ve çocukları bana yardıma geldiler. Dertlerimi dinlediler. Bana maddi manevi yardımda bulundular. Hâlbuki annem ben çocukken onlarla tanıştığım halde eve almak bir tarafa eve yanaştırmamı yasaklamıştı. Çünkü onlar Müslümandı.” Bu Müslüman olan ailenin karşılık beklemeden onlara Allah için yardım etmesi David’i çok etkiler. David, Allah’ın hikmetiyle iyileşmiştir. İslam’ı öğrenir ve Müslüman olur ismini Davud olarak değiştirir.

Amerikalı Mühendis Abdullah Mc Cay’ın İslam ile buluşması doğrudan Kur’an-ı Kerim ile olmuştur. Anne tarafından Kızılderili, baba tarafından Amerikalı beyaz olan Abdullah Mc Cay kütüphaneden aldığı İngilizce Kur’an-ı Kerim’i okuyup bitirince Müslüman oldu. Kur’an-ı Kerim ile buluşmasını şöyle anlatıyor: ” Kitap okurken kahve içmeyi severim. Büyük bardağımı doldurdum ve oturdum. Kahvem bitene kadar kitabın ne olduğunu anlar bırakırım diyordum. Henüz; birkaç sayfayı bitirir bitirmez şok oldum. Hemen birkaç sayfa boş kâğıt aldım ve oturdum okumak için. Benim bir huyum vardır önemli cümleleri okuduktan sonra tekrar edip yazmayı severim. Kur’an-ı Kerim’i bitirmem tam üç günümü aldı. Çünkü önemli bulduğum cümleleri yazayım derken tamamını yazmışım ve bir baktım ki bir kucak dolusu boş kâğıdı doldurmuşum.” Mc Cay, Müslümanları tanımadan Kur’an-ı Kerim’i vesilesiyle İslam’la şereflenir. Dallas Camiinde Müslümanları bulur Abdullah ismini alarak kelime-i şehadet getirir.

Almanya’dan başka bir örnekte de İslam’daki içki yasağından dolayı Müslüman olan bir kardeşimizin hikayesi var. Babası içkiliyken araba kullandığı esnada ölen Alman Mattias içkiyi serbest bırakanlara lanet eder. Yıllar sonra İslam’da içkinin yasak olduğunu görünce İslamiyet bir anda dikkatini çeker, araştırır ve Müslüman olur. 

BULUT’TAKİ ALLAH LAFZI…

Fransa’da yaşayan Patrice Bruno Bey, günlük koşu yaparken kendisini takip eden ve üzerinde bir çeşit işaret olan bulutun onu takip ettiğini fark eder. O durunca bulut duruyor, o koşunca bulut harekete geçiyordur. Şok içerisinde korkmuş olarak evine gelir Patrice Bey. Bulutun üzerindeki şekli çizip sonrada ne olduğunu araştırınca Arapçada ALLAH yazısı olduğunu öğrenir. Bulutun hikâyesini bize anlatırken gözleri dolan bu kardeşimiz, Allah kelimesini araştırırken İslamiyet’i bulur ve Müslüman olur.

MÜSLÜMAN OLAN BİR MİSYONER: BEN UYANDIM

Hristiyan misyonerliği yaparken Müslüman olan Ammar kardeşimizin de İslam ile buluşmasına farklı bir olay vesile olmuş. Fransız Hristiyan misyoneri olarak Cezayir’e giden Ammar şöyle diyordu yaptığımız röportajda “Cezayir’deki zavallı Müslümanlara hayatın tek gerçeği olan Hristiyanlığı anlatarak onları uyandırmak için gittim. Ama onlar bana asıl gerçeği yani İslam’ı anlattılar ve uyanan ben oldum.” Müslüman olduktan sonra Arap bir bayanla evlenir ve İsmini Ammar olarak değiştirir.

Bunun gibi pek çok örnekten de anlaşılacağı üzere Yüce rabbimiz çok farklı yönlerden bu insanlara vesileler sunmuş. Onun için bu insanlara Allah dostları diyorum, çünkü Allah Celle Celaluh onlara hidayeti nasip etmiş.

İSLAMİYET’İN DEĞERİNİ ANLAYAMADIK, ONU BİR MİRAS OLARAK ALDIK”

– Sonradan Müslüman olan insanlarla Müslüman toplumlarda doğanları kıyasladığınızda ne tür farklılıklar görüyorsunuz?

Tüm Müslümanları kastetmesem de çoğu İslam ülkelerinde yaşayan Müslümanlar yani bizler İslamiyet’i sanki miras olarak aldık. Yani maalesef yüce İslamiyet’in değerini çok anlayamadık. Rus Katerina Müslüman olup da televizyonda Müslüman Türk bayanlardan başörtüsü takmayanları görünce şaşkınlığını ve tepkisini gizleyemiyor örneğin… Türkiye’den geldiğimizi öğrenince şu ifadeleri kullandı: “Müslüm Türk kızları dayak veya ölüm korkusu olmadığı halde başlarını açıyorlar buna şaşırıyorum.” İşte maalesef İslam dünyasındaki tablo buydu. Onlara gelince onların durumu daha farklıdır. Yıllarca imansız, ibadetsiz yaşamış bir kişi imanı ve ibadeti buluyor. Bu onları öldürseniz de vazgeçemeyecekleri bir kazanç oluyor. Bir Alman Müslümanla röportaj sonrasında sohbet ederken bana şunları söyledi “Mustafa sorularınla beni anlamaya çalışıyorsun. Bunu biliyorum. Ama sen de şunu bil ki sen beni asla anlayamazsın, çünkü sen benim gibi Allahsız yaşamadın, İslam’ın olmadığı bu koca kalabalık şehirlerde imansızlığın yalnızlığını hissetmedin, onu (Allah’ı) bulmak için aylarca ıssız ormanlarda sabahlamadın, O yüzden İslam’a girerek bulduğum Allah’ın benim için ne demek olduğunu asla anlayamazsın” diyordu. 

Bu cümle o an bana çok düz ve sert bir ifade olarak gelmişti. Daha yeni Müslüman olmuş bu insan bana neyi anlatıyordu? Ama zamanla, batı kültürünün oluşturduğu “ölü ruhlu-yürüyen cesetleri” gördükçe neyi kastettiğini daha iyi anlamaya başladım.

“MÜSLÜMAN TÜRKLERİ CAMİDE BULAMADIM…”

– Sonradan Müslüman olanların Müslüman toplumlara bakışı nasıl? Yani Müslümanlar İslam’ı iyi temsil ediyor mu?

Avrupalı, Amerikalı ve Ruslar nezdinde Müslüman veya İslam imajı çok iyi değil. Bunu iki temel sebebe bağlayabiliriz. Bunlardan birincisi Müslümanlardan kaynaklanan hatalar. Müslüman diyorum çünkü İslam hatasız bir sistem. Fakat Müslümanların pek çok hataları var. Tabi ki Müslümanların hataları maalesef İslam ülkeleri ismiyle geçen pek çok ülkede gerçek İslami eğitimin olmamasından da kaynaklanıyor. Fakat bir gayri Müslim bunu gördüğünde olaya böyle bakmıyor ve doğrudan İslam’ı suçluyor. Örneğin gayri Müslim, Alman, Rus veya başka bir milletten olabilir; bir Müslümanın konuşma esnasında kabalığı, kırıcılığı, işindeki tembelliği, randevusuna gelmemesi disiplinli bir çalışma hayatı olan batılılarda uygunsuz bir İmaj bırakıyor. Bir röportaj sonrasında Müslüman olmuş bir Alman şöyle diyor: “Müslüman olduktan sonra İslam’ı hemen tüm Almanlara daha iyi yayabilmek için Almanya’da evime yakın Türk camine koşarak gittim. Türk Camisi boştu. Bu insanlar nerede dedim. Dediler ki çay ocağındadırlar oraya git. Oraya gittim ki hepsi orada boş boş kaygısızca çay içiyorlardı. Ben buna çok şaşırmıştım ebedi kurtuluşu kazanan Müslümanlar neye sahip olduğunun farkında değiller mi acaba?” Yani diğer taraftan Müslümanların İslam’ı yaygınlaştırma konusundaki kaygısızlıkları sonradan Müslüman olanlarda olumsuz bir etki bırakıyor. Günah işleyen Müslümanlarda batı âleminde çok iyi bir imaj oluşturmuyor. Ukrayna, Romanya, Bulgaristan ve Moldova gibi ülkelerde Türk erkeği sadece kadın peşinde koşan erkek imajı sergiliyor. Biz nasıl onların bayanlarına bir bakış geliştirmişsek onların da “Türk erkeği” imajı maalesef negatif. Keşke böyle olmasaydı.

Batı dünyasında Müslümanlara karşı olumsuz bakışın ikinci sebebi de dış kaynaklı. Batılılar çok iyi biliyorlar ki İslam’ı öğrenen pek çok samimi insan Müslüman olacak. Dolayısıyla onlarda Batı ülkelerinde; Müslümanlar teröristtir, adam öldürür, karısını her gün döver gibi yanlış propagandaları yayıyorlar. Buna öncülük eden de dünya medyasında birinci derecede söz sahibi olan Siyonizm. Tabi ki MI6, CIA, FBI gibi batılı karanlık güçlerin maddi ve manevi tahribatları gece gündüz işbaşında. Gerektiğinde İslam ülkelerinde İslam’ın tevhidi anlayışına en uygun Ehli Sünnet Vel Cemaat anlayışını bozacak sahte alimleri piyasaya sürüyorlar. Çünkü bugün batılılar şunu çok iyi biliyorlar ki Sünni İslami hareketler İslam’ın tükenmez enerjisini harekete geçirebilecek güçtedir. Bu böyle olmasaydı askeri gücü olan İran’ı en az 10 defa sadece Amerika istila ederdi. Karanlık Siyonist güçlerin bu çabalarının yanında; masum insanları katleden IŞİD gibi beynini kullanmadığı için İslam’ı iyi anlayamamış Müslümanlar da batılıların ekmeğine yağ sürüyorlar. Ama şu kesin: Batı dünyası İslam dünyasının uyanışının kendi batıl sistemlerinin yok oluşu olacağını gördükleri için on binlerce insanı bu işle görevlendirmişlerdir. Çünkü İslam’ın şuurunu elde etmiş her Müslüman kalpleri fethedecek gerçek bir gönül fatihidir.

Bu dönüşümlere yakinen şahit olup, gözlem yapmış biri olarak sizce daha çok insanın İslamla tanışması için neler yapılmalı?

Bence ilk olarak Müslümanlar birlik olmalılar. Ehli Sünnet Vel Cemaat yani Kur’an ve sünnetin yoluna tabi olmuş her Müslüman diğer cemaat kardeşine iyi gözle bakmalı. İşbirliği içerinde olmalı. Cemaate değil İslam’a insan kazandırmaya çalışmalılar. Böylece İslam’ın tebliği yurt dışına taşacaktır. Yok, eğer kendi içimizde kavgaya girersek fitneye düşer zayıflarız. Yüce Şeriat’ın kilit taşlarının düştüğü günümüzde Müslümanlar içtihadi meselelerde birbirlerini düşman edinmeyi bırakmalıdırlar. Böylece gücümüz artacak ve sonradan İslam ile şereflenen kardeşlerimize çalışmalar daha kolay ulaşacaktır.

Sizin için yazarlık mı, yoksa yönetmenlik mi daha önemli? Farkları ve ortak yönleri nelerdir?

Aslında yazarlık ve yönetmenlik iç içe olan konulardır. Yurt dışında konusunda uzmanlaşmış sineması uluslararası düzeye taşınabilmiş film yönetmenlerine baktığınızda bu film yönetmenlerinin aynı zamanda güçlü senaristler olduğunu görürsünüz. Bunlardan İtalyan sinemasında Fredrico Fellini, Rus sinemasından Andrei Tarkowski, Amerikan sinemasından Oliver Stone gibi bilinen isimler sadece bunların bir kısmıdır. Yaptığı filmlerle Türkiye’deki İslami gelişime katkıda bulunmuş olan, rahmetli Yücel çakmaklı, rahmetli Ahmet Uluçay, Mehmet Tanrısever, Mesut Uçakan ve Salih Diriklik gibi isimler; yönetmenliklerinin yanında aslında iyi birer senaristtirler. Japon sinema ustası senarist yönetmen Akira Kurosawa kitabında sinema ve senaryo ilişkisini şöyle bir teoriye bağlar: “kötü bir senaryosu olan bir filmi iyi bir yönetmen bile iyi bir film haline getiremez. Fakat iyi bir senaryoyu vasat bir yönetmen le bile iyi bir film haline gelir. Yani önemli olan senaryoyu yazabilmek yani başka bir deyişle filmin senaryosunu beyninde ve gönlünde iyi bir şekilde kurgulanmış olmasıdır.

Bu olaya bir film yönetmeninin ve senaristinin yazdığı kitap açısından bakacak olursak bence bu durumda aynı başarı yakalanabilecektir. Tabi ki bu yazılacak kitabın içeriğine göre de değişiklik gösterebilir. Örneğin bana göre iyi bir film senaristi iyi bir roman yazabilir. Fakat bir kısım araştırma isteyen teknik bilgilere sahip kitap türleri vardır, iyi bir senaristte bunları yazabilir fakat muhakkak ki bunun için uzun bir araştırma süreci gerekecektir.

KAYNAK : yeniakit

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ