Bir karakter âbidesi

Akranları ve meslekdaşları arasında Osmanlı bakiyesi diyebileceğimiz bir silsilenin son halkası olan Orhan Okay Hoca da öldü. Onun ölümü normal bir ölüm değildir. Kendinden önceki bazı isimlerin bıraktığı boşluk gibi yeri doldurulamaz bir ölümdür.

Bir karakter âbidesi

Orhan Okay ismi akla geldiğinde, onunla beraber anılan ve üzerinde etkisi olan isimler vardır. 

Kimdir onlar? 

Orhan Okay’ın hayatı boyunca tanıdığı kişiler arasında en çok sevdiği ve etkilendiği ilk beş insandan üçü mutlaka Abdülaziz Efendi, Celal Hoca ve Nurettin Topçu’dur.

Abdülaziz Efendi’yi henüz ortaokul sıralarında tanıdı. Bu Nakşi şeyhi, elini saygıyla öpen küçük Orhan’a “koca molla” lakabını taktı. İsmi geçince yüzüne büyük bir feraklık yayılan Orhan Okay bu iltifatı ömrü boyunca unutmadı. Şeyh Efendinin sohbetlerine katılan bazı isimleri hatırlar o yaşlarda: Osman Çataklı, Necmettin Erbakan, Ferruh Bozbeyli, Faruk Kadri Timurtaş, Turgut ve Korkut Özal kardeşler vs. 

CEBİNDEKİ FOTOĞRAF

İmam-Hatiplerin kurucusu olan Celal Hoca, 70 yaşından sonra bu okullara bina ararken bir elinde bastonunu tutuyor, diğer eliyle de 17 yaşındaki Orhan’a yaslanıyordu çoğu zaman. Eyüp’ten Edirnekapı’ya kadar yıkık medreseleri, metruk binaları tek tek birlikte dolaştılar. Felsefeci, gramerci, tarihçi olarak ondan çok şey öğrendi ve etkilendi. Arapça dersler aldı. Celal Hoca’nın siyah-beyaz bir fotoğrafını sevgilisi gibi ölene kadar cüzdanında taşıdı. 

Ve Nurettin Topçu. Hareket dergisinde fahri musahhih olarak çalışmaya başladıktan sonra Tupçu’yu bir daha bırakmadı. Yıllardır Erzurum’da görev yapmasına rağmen İstanbul’a biraz da onun için gelirdi. Ve hocalığı boyunca da onun gibi olmaya çalıştı. Mehmet Akif sevgisini ondan aldı. 

Bu isimlere ilâveten Rahmi Eray, Tahirül Mevlevi gibi isimleri de sayabiliriz. Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan önde gelen hocalarıdır. Aynı alanda çalışmışlardır. Her üçü de klasikle yeniyi kaynaştırmaya çalışan, eskiyi ve yeniyi çok iyi bilen sanatkâr yaradılışlı hocalardır. Hepsinden birşeyler almış, Orhan Okay olarak tecessüm etmiştir. 

Mütevazı ve kararlı

Mehmet Akif için yazdığı bir kitabın isminden ilham alarak Orhan Okay Hoca için “Bir Karakter Âbidesi” diyebiliriz. Onu âbideleştiren mütevazı duruşu ve gerektiğinde doğru bildiği yolda kimseden çekinmeden kararlıca tavır koymasıdır. Bu ikinci özelliğini çoğu kimse bilmez. 

Emekliliğinin son yıllarını Sakarya Üniversitesi’nde tamamlayan Hocayla tanışıklığımızın olduğunu ve bir nebze de olsa tanıdığımı söyleyebilirim. Bu yıllarda ve daha sonraları Hocayla çocukluk yıllarının geçtiği İstanbul hayatını, eğitim ve öğretim dönemini, akademi yıllarını, Topçu ve Celal Hoca ile ilişkilerini, vs. konuştuk ve not aldık. 

BEN HAYATTAYKEN OLMAZ

Bütün bu notların toparlanmasından kitaplık bir biyografi çalışmasına sıcak bakmadı ve “Hüseyin, ben hayattayken olmaz!” dedi. Abdülaziz Efendi’den tasavvuf terbiyesi almış, Nurettin Topçu’nun ayak izinden gitmiş bir insandan da bu beklenebilirdi zaten. Kararlı duruşu için de şu örnek yeterli sanırım: Sakarya Üniversitesi’nde Bölüm başkanı olduğu yıllarda, alınmasını istemediği bir kişi için Fakülte yönetimi ısrar ediyor ve Hoca üzerinde baskı kurmaya çalışıyordu. Bir sabah Hoca masasında otururken, fakülte sekreteri koltuğunun altında dosya ile geldi ve alınmasını istemediği o kişi için imza atmasını istedi. O yüzü her daim gülen mütebessim Hoca ayağa kalktı, düğmeleri ilikli ceketinin cebinden sarı bir zarf çıkararak sadece şunları söyledi: “Üzerime daha fazla gelirseniz, buyrun istifa dilekçem!” 

Hepsi bu kadar. Onun ismi etrafında oluşmuş efsaneyi bilmeyenler bu tür küçük şeylerle oyalıyordu Hoca’yı. Tabi, yaşayan en büyük edebiyat otoritesini Erzurum’dan Sakarya’ya getirerek, yeni açılmış bir üniversiteye kattığı ve katacağı şeyleri gözardı edemeyen yönetim geri adım atmak zorunda kaldı.

KAYNAK : STAR Gazetesi

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ