Beyrut’ta bir Osmanlı valisi

Osmanlı Devleti’nin Suriye ve Lübnan Valisi olarak görev yapan Ahmed Hamdi Paşa, Beyrut’ta özellikle eğitim alanındaki katkılarıyla hatırlanıyor. İlk askeri okulu kendi döneminde kuran Hamdi Paşa’nın Beyrut’taki kabrinde de Osmanlı motifleri yer alıyor.

Beyrut’ta bir Osmanlı valisi

Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Suriye ve Lübnan Valisi olarak görev yapan Ahmed Hamdi Paşa’nın Beyrut’un eğitim tarihinde bıraktığı izleri aradan geçen yaklaşık 150 yıla rağmen hala görmek mümkün. Suriye ile Lübnan’ın tek bir vilayet olduğu dönemde bölgede iki dönem vali olarak görev yapan Ahmed Hamdi Paşa, Beyrut’ta özellikle eğitim alanındaki katkılarıyla hatırlanıyor.

Lübnan ve Biladi Şam tarihçisi Hasan Hallak, Ahmed Hamdi Paşa’nın yürüttüğü çalışmalarla bölgenin müreffeh bir dönem yaşamasına büyük katkı sağladığını söyledi. Hamdi Paşa’nın valiliği döneminde Beyrut’ta birçok ilmi kurum ve okulun kurulduğunu anlatan Hallak, bu kurumların kentin eğitim tarihinde önemli izler bıraktığını, hatta bazılarının varlığını koruduğunu belirtti.

İlk askeri okul Hamdi Paşa döneminde kuruldu

“Hamdi Paşa döneminde Havd El-Vilayet ismiyle ilk askeri okul kuruldu” diyen Hallak, söz konusu okulun daha sonra normal bir eğitim kurumuna dönüştürüldüğünü ve halen Beyrut’un seçkin bölgelerinden birinde faaliyete devam ettiğini aktardı.

Tarihçi Hallak, Lübnan’da kurulan ilk dernek olma özelliğini taşıyan “İslami Hayır Amaçları Derneği”nin de ilme düşkünlüğü ile bilinen Hamdi Paşa döneminde faaliyete geçen kurumlardan olduğunu kaydetti.
Ahmet Hamdi Paşa’nın Beyrut’taki kabri.
Beyrut’taki kabrinde Osmanlı motifleri yer alıyor

Osmanlı Devleti’nin Suriye ve Lübnan Valisi olarak 1874-1885 yılları arasında iki dönem görev yapan Ahmet Hamdi Paşa’nın kabri de Beyrut’ta bulunuyor. Valiliği döneminde teftiş için geldiği Beyrut’ta hastalanıp vefat eden paşanın cenazesi El-Başura bölgesindeki kabristana defnedilmiş.

Hamdi Paşa’nın kabri Beyrut’un önemli siyasileri, sanatçıları ve aydınlarının medfun olduğu mezarlık içinde Osmanlı dönemi motifleri ve yüksek kubbesi ile diğerlerinden ayrılıyor.

Paşanın kabrinin üzerinde Osmanlıca yazılar ile yönetici sınıfından olduğunu gösteren bakır renkli bir fes motifi yer alıyor. Sultan 2. Abdülhamid Han döneminde kısa süre Sadrazamlık da yapan Ahmed Hamdi Paşa, Osmanlı Devleti’nde ayrıca Evkaf Nazırlığı, Maliye Nazırlığı, Dahiliye Nazırlığı gibi görevler de üstlenmişti.

Beylerbeyi Sarayı’ndaki 136 metrekarelik halı restore edildi

Beylerbeyi Sarayı’ndaki 136 metrekarelik halı, gece gündüz çalışılarak 6 ayda restore edildi. TBMM Milli Saraylar Halı Koleksiyonu Sorumlusu Ayşe Fazlıoğlu, Hatay, penç, rumi, iri helezonik kıvrımlar ve dallarla bezeli 136 metrekarelik halının restorasyonunun çok emek istediğini ve hasar oranının da yüksek olduğunu dile getirerek, “Halının saçakları, kenarları, kilimleri eksikti. Tüm zemininde bin 578 noktada yırtık restore edildi. 33 bölgesel alanda da güve yeniğinden yani böcek yenmesinden kaynaklanan hav kayıpları vardı. 16 kişi çalıştı restorasyonda sürekli olarak. Son iki ay da 25 kişi çok özverili bir şekilde çalıştı” dedi.Restorasyonun normalde 1,5 yılda bitirilmesi gerektiğini aktaran Fazlıoğlu, gece gündüz mesai harcanarak 6 ayda tamamlandığını söyledi. Fazlıoğlu, restore ederken orjinaline uygun ipliklerin kullanıldığının altını çizerek, “Biz özellikle halının dokunduğu dönemdeki yani 19. yüzyıla ait eski kilimlerden sökülen iplikleri kullanmayı tercih ettik ki daha sonraki görüntüsünde büyük bir farklılık olmasın” ifadelerini kullandı. Hereke Fabrikası’nda dokunan halıda Türk düğümü kullanıldığını vurgulayan Fazlıoğlu, şu bilgileri verdi:”Halı, 27’ye 26 düğüm kalitesinde. Bu, düğüm sıklığı anlamına geliyor. Açık, koyu kırmızı, bordonun tonları, sarı, mor ve siyah, toplam 18 renk kullanıldı. Bu halı Hereke fabrikasında dokunmuş. Hereke Fabrikası Sultan Abdülmecid döneminde kurulmuştu ancak Abdülhamid döneminde halı üretimine başlanıyor. Sultan Abdülhamid özellikle kendisi ilgileniyor halı üretimiyle. Desenleri takip ediyor. Bu halı da Abdülhamid döneminde kullanıldı. Sultanın zamanında çok büyük ebatlı halılar kullanıldı.”Nadide örneklerden biriAyşe Fazlıoğlu, halının tamamen saray halısı geleneğinde dokunduğuna dikkati çekerek, nadide örneklerden biri olduğunu vurguladı.Restorasyonun Aksaray’da Sultanhanı’nda yapıldığını sözlerine ekleyen Fazlıoğlu, “Sultanhanı, halı restorasyonunda artık Türkiye’yi geçti, dünyada da bilinen bir yer. Dünyanın çeşitli müzelerinden restorasyon için oraya halılar yollanıyor. Biz de araştırdık. İyi de netice aldık. Başarılı restorasyonlar yapıldı ve bunlar saraylarımızda tekrar sağlıklı bir şekilde teşhir edilir hale geldi” diye konuştu.Milli Saraylar’daki halı restorasyonlarının 2004’te başladığının altını çizen Fazlıoğlu, şöyle devam etti:”İlk etapta kendi bünyemizde halı restorasyon atölyesi olmadığı için bunları hizmet alımı yoluyla yaptık. 2007’de kendi bünyemizde bir restorasyon atölyesi kurduk fakat halı adedimizin çok fazla olması ve daha önce hiç restorasyon yapılmamış olması nedeniyle, yine hizmet alımına devam ettik. Kendi atölyemizde 50 adet halı restorasyonunu tamamladık. İlk etapta küçük ebattaki halı seccade dediğimiz halıları bitirdik. Son 3 yıldır da daha büyük halıların restorasyonunu yaptık.” Restorasyon sonrası halıya 30 yıl müdahale edilmeyecekHalı Koleksiyonu Sorumlusu Fazlıoğlu, ısı, nem, havanın kirliliği gibi çevresel koşulların yanı sıra açık teşhir düzeninde olmasının halıları yıprattığını sözlerine ekleyerek, “Milli Saraylar’da halı restorasyonu hiç yoktu. Mobilya restorasyonu saltanat döneminden beri hep var. Fakat (halılara) hiç restorasyon yapılmadığı için 100 yılı geçen sürede bu eserler kullanılmış. Dolayısıyla bu bozulma süreci yaşanmış. Tabii ki ilaçlama yapılıyor. Beylerbeyi’nde birkaç yıl önce bütünüyle sarayın ilaçlaması yapıldı. Fakat toza ve olumsuz çevre koşullara bağlı olarak, isli oluşu ve böcek yenmesinden dolayı süreç içinde bu yıpranma yaşanmış” değerlendirmesinde bulundu.Fazlıoğlu ayrıca tarihi halıları süpürmek üzere uygun teknik özelliklere sahip vakum ayarlı süpürgelerin kullanıldığını kaydetti.Türkçe Hilye-i Şerif RTÜK dizideki tek sahneye 711 bin lira ceza kesti

Selçuklu Sarayı’nda ezber bozan çini

Anadolu Selçuklu Sultanı 1.Alaeddin Keykubad tarafından Kayseri’de yaptırılan Keykubadiye Sarayı gün yüzüne çıkıyor. 1950’lerin başlarında Zeki Oral tarafından keşfedilerek ilim dünyasına ve kamuoyuna duyurulan saray için kazı çalışmaları, Prof. Dr. Ali Baş öncülüğünde yeniden başladı. Çalışmalarda arkeoloji dünyasını heyecanlandıran bir keşif yapıldı. Kobalt mavi, siyah ve turkuvaz maviye boyalı, sır altı tekniğinde yapılan, bugüne dek hiç rastlanmayan bir üslupla yapılmış çinide, elinde kürek tutan, ön ve arkada birer bitki ile sınırlandırılan bir erkek görülüyor. Sola dönük vaziyette küreğiyle toprağı bellerken betimlenen figürün, bir bahçıvanı yansıttığı tahmin ediliyor. Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Baş, ilk kez Kayseri Büyükşehir Belediyesi Şehir dergisinde duyurulan keşfin öyküsünü Yeni Şafak’a anlattı. TÜRK TİPİNDEN FARKLIAnadolu Selçuklu hakkında yapılan en önemli kazının Beyşehir’deki Kubadabiye Sarayı olduğunu ve burada da çok sayıda çiniye ulaştıklarını belirten Baş, Kayseri’deki üslup ile ilk kez karşılaştıklarını söyledi. Baş şöyle konuştu: “Bu üslubun bizim geleneksel minyatür, maden sanatımızda örnekleri vardı ama çinide yoktu. Çinide Uygur geleneği dediğimiz bir tip vardır. Çekik gözlü, hokka burunlu özelliklere sahiptir. Minyatürlerde, çinilerde vardır. Ama buradaki figür öyle değil. Etnik anlamda da dini anlamda da farklı olabilir. Özetle Türk tipi diye bahsettiğimizin dışında bir figür üslubu bu. Sekiz kollu yıldızı Selçuklu’da her yerde görürsünüz. Oradaki figürlerle bu figür arasıda farklılılar var. Kayseri yöresi için de ilginç bir keşif.” Yeni keşiflere yol açacakKültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle iki yıldır süren kazıların saray mimarisini keşif için bir yol açtığın kaydeden Prof. Baş, “Anadolu Selçuklu’nun cami, medrese ve han mimarisini iyi biliyoruz. Ama saray mimarisiyle çok bir bilgimiz yok. Keykubadiye Sarayı’nı biliyorduk. Fakat orası özel mülkiyetti. Gidip gezme imkanı olsa bile iki küçük kalıntıdan başka bir şey göremezdiniz. Bu kazı bize Anadolu Selçuklu döneminin saray mimarisini, saraydaki kültür ve sanatını gösterecek. El sanatlarından çok sayıda çini ve cam çıkıyor. Bunlar saray için çok önemli. Selçuklu saray mimarisini çok iyi yorumlama şansımız olacak” diye konuştu.

KAYNAK : Yenişafak

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ