Anayasa Mahkemesi iki üyenin ihraç gerekçesini açıkladı

Anayasa Mahkemesi, Alparslan  Altan ve Erdal Tercan üyelikten ihraç gerekçesinde, “Söz konusu yapı ile meslekte  kalmalarıyla bağdaşmayacak nitelikte bağlarının olduğu değerlendirilmiştir” denildi.

Anayasa Mahkemesi iki üyenin ihraç gerekçesini açıkladı

Anayasa Mahkemesi, Alparslan Altan ve Erdal Tercan’ın üyelikten ihraç edilmesine ilişkin kararın gerekçesini açıkladı. Gerekçeli kararda, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından olağanüstü hal ilanına neden olan olay ve olgular anayasal yönden değerlendirildi. Kararda, demokratik bir toplumun karşılaşabileceğ en ağır tehditlerden birinin, belki de en ağırının darbe teşebbüsleri olduğu belirtildi. Kararda, şu tespitler yapıldı:

DEMOKRASİ DIŞI BİR GİRİŞİM

“15 Temmuz 2016 gecesi TSK içinde örgütlenmiş bir grup, anayasal düzenin ortadan kaldırılması teşebbüsünde bulunmuş, bu teşebbüs demokratik bir toplumun meşru tüm unsurlarının kararlı direnci sayesinde engellenmiştir. Başta egemenliği gasbedilmeye çalışılan Milletimiz olmak üzere, millet adına egemenliği kullanmaya yetkili organlar (Cumhurbaşkanı, TBMM, Bakanlar Kurulu ve yargı kurumları), demokratik toplumun vazgeçilmez unsurları olan tüm siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, basın yayın organları ve meşru demokratik otoritenin emir ve talimatlarıyla hareket eden güvenlik güçleri bu egemenlik ve demokrasi direnişini hep birlikte gerçekleştirmişlerdir. Nitekim Anayasa Mahkemesi de darbe teşebbüsünün gerçekleştiği gecenin ilk saatlerinde çatışmalar devam ederken yaptığı açıklamayla bu teşebbüsü ‘anayasal düzene karşı demokrasi dışı bir girişim’ olarak tanımlamış ve açıkça reddetmiştir.

YAŞAM HAKKI İHLAL EDİLDİ

Darbe teşebbüsü, iradesini ve egemenliğini milletin elinden almaya teşebbüs edenlerin demokratik anayasal düzene ve insan haklarına yönelik tehditlerinin büyüklüğünü somut olarak ortaya çıkarmıştır. Teşebbüs sırasında egemenliğin kayıtsız şartsız kaynağı olan millete, egemenliği millet adına kullanan organlara, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından olan basın yayın kuruluşlarına ve meşru demokratik otoritenin emir ve talimatları doğrultusunda hareket eden güvenlik güçlerine saldırılmıştır. Bu kapsamda egemenliğine ve iradesine sahip çıkmak için sokaklara çıkıp darbeye karşı gösteri yaparak temel haklarını kullanan silahsız bireyler -silah ve bombalarla- katledilmiş ve yaralanmış, bu suretle başta yaşam hakları olmak üzere temel hak ve hürriyetleri yaygın bir şekilde ihlal edilmiştir.

MİLLET İRADESİ HEDEF ALINDI

Demokratik toplum düzeninin temel kurumlarından biri ve millet iradesinin doğrudan tecelli ettiği organ olan TBMM savaş uçaklarıyla defalarca bombalanmış, Devletin başı olan Cumhurbaşkanı’na suikast girişiminde bulunulmuş, Başbakan silah kullanılarak taciz edilmiş, TRT’ye baskın yapılarak özgür yayın akışı kesilmiş ve silah zoruyla darbe bildirisi okutulmuş, ülke genelinde yayın yapan bazı özel televizyon kanallarına baskın yapılarak yayınları durdurulmak istenilmiş, meşru otoritenin emir ve talimatları doğrultusunda hareket eden çok sayıda polis ve askeri personel doğrudan hedef alınarak ya da çatışmalar sırasında şehit edilmiş veya yaralanmıştır.

ÖNLEM ALINMASIYDI ZORBA EGEMENLİĞİ KABUL EDİLECEK

15 Temmuz 2016 gecesi meydana gelen darbe teşebbüsünün demokratik anayasal düzene karşı oluşturduğu tehdidin büyüklüğünü değerlendirmek bakımından, engellenmiş olan bu teşebbüsün somut olarak meydana getirdiği zararların tek başına dikkate alınması yeterli değildir. Darbe teşebbüsünün kısa sürede engellenememiş olması ya da darbenin gerçekleşmesi hâlinde oluşabilecek risklerin de değerlendirilmesi gerekir. Egemenliğin sahibi olan millet ve demokratik anayasal düzenin tüm unsurları, darbe teşebbüsünü kararlı bir direnişle kısa sürede engellememiş olsalardı ya bir grup zorbanın mutlak egemenliğini kabul edecekler ve onun hiçbir demokratik denetime tabi olmayan iradesine tabi olacaklar ya da direnmeye devam edeceklerdi. Birinci ihtimal bir milletin demokratik açıdan ölümü anlamına gelecekti.

RİSKLER ÇOKTU

Çok az sayıda kötülük, iradesi ve egemenliği gasbedilen bir milleti bu derece aşağılayabilir. İkinci ihtimal olan çatışmaların uzaması ve yaygınlaşması, devlet otoritesinin, hatta devletin tamamen ortadan kalkması riskinin yakın, ciddi ve açık bir tehdit olarak ortaya çıkmasına neden olacaktı. Son zamanlarda tanık olunan yakın çevremizdeki ülkelerin durumu, devlet otoritesinin ortadan kalkması hâlinde bırakın demokratik bir düzende yaşamayı insanların en temel haklarının her gün saldırı altında olduğu bir düzensizlik ve kargaşa ortamının acı örnekleri olarak dünya kamuoyunun gözü önünde durmaktadır. Darbe teşebbüsünün, ülkemizin birçok terör örgütünün açık hedefi olduğu günlerde gerçekleştirilmesi bu riskin ağırlığını daha da artırmıştır.

EN AĞIR SALDIRI

Bütün bu değerlendirmeler birlikte ele alındığında, darbe teşebbüsünün sadece demokratik anayasal düzen yönünden değil, bununla sıkı bağı olan ‘milli güvenlik’ yönünden de mevcut ve ağır bir tehdit oluşturduğu anlaşılmaktadır. Milli güvenlik, Anayasa’da ve insan haklarının korunmasına ilişkin birçok uluslararası belgede, temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması sebepleri arasında sayılmıştır. Özgürlük-güvenlik dengesinin sağlanması modern demokrasilerin en önemli amaçlarından biri hâline gelmiştir. Çünkü güvenliğin olmadığı yerde demokratik düzeni sürdürmek ve özgürlükleri hayata geçirebilmek mümkün değildir. Açıklanan nedenlerle şimdiden Türk demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen 15 Temmuz darbe teşebbüsünün demokratik anayasal düzene, bireylerin temel hak ve hürriyetlerine ve milli güvenliğe yönelik en ağır saldırılardan biri, belki de en ağırı olduğu sonucuna varmak gerekir.”

Ortak kaanatimiz yapı ile bağlantılılar

15 Temmuz darbe girişiminden önce Fetullahçı Terör Örgütü’yle (FETÖ) ilgili Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) alınan kararlar, darbe girişiminden sonra ilan edilen Olağanüstü Hal kapsamında FETÖ ile ilgili çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerin özellikleri sıralandı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın FETÖ örgütü hakkında başlattığı soruşturma ve bu kapsamda Altan ve Tercan’ın gözaltına alınarak tutuklandığı belirtilen gerekçeli kararda, şu ifadelere yer verildi:
“Somut olayın özellikleri, anılan yapı ile ilgileri olduğuna dair sosyal çevre bilgisi ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin zaman içinde oluşan ortak kanaatleri birlikte dikkate alınarak, üyeler Alparslan Altan ve Erdal Tercan’ın Kanun Hükmünde Kararnamenin 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında söz konusu yapı ile meslekte kalmalarıyla bağdaşmayacak nitelikte bağlarının oludğu değerlendirilmiştir. Durumları bu şekilde değerlendirilen üyelerin, temel görevi demokratik anayasal düzen ile temel hak ve hürriyetleri korumak olan Anayasa Mahkemesinde görev yapmaya devam etmesinin güvenilirliğini ve saygınlığını da zedeleyeceği açıktır. Açıklanan nedenlerle üyeler Alparslan Altan ve Erdal Tercan’ın meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına oybirliğiyle karar verilmiştir.”

 

KAYNAK : http://www.milliyet.com.tr/anayasa-mahkemesi-iki-uyenin-ihrac-siyaset-2291999/

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ