Zihni Göktay: Güldürmek kolay sanata mana lazım

“Sakıp Sabancı Yaşam Boyu Başarı Ödülü” bu sene oyuncu Zihni Göktay’a takdim edildi. Biz de usta tiyatrocuyla Adana’da buluştuk. Göktay “Güldürmek kolaydır ama manalı bir şekilde güldürmek zordur” diyor.

Zihni Göktay: Güldürmek kolay sanata mana lazım

“Sakıp Sabancı Yaşam Boyu Başarı Ödülü” bu sene oyuncu Zihni Göktay’a takdim edildi. Biz de usta tiyatrocuyla Adana’da buluştuk. Göktay “Güldürmek kolaydır ama manalı bir şekilde güldürmek zordur” diyor.

Başta olmak üzere birçok kültürel festivale ev sahipliği yapan Adana’da bugünlerde heyecanı yaşanıyor… Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın köklü tiyatro organizasyonlarından biri olan Devlet Tiyatroları- Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali, Sabancı Vakfının destekleriyle bu sene 23. defa seyirciyle buluşuyor. Biz de 22 eserle, bir aya yakın devam edecek festival vesilesiyle hafta sonu şehirdeydik… Açılışta İspanya’dan Orthemis Orkestrası’nın “Concerto a Tempo d’Umore” adlı sıra dışı eseri coşkuyla seyredilirken, geleneksel “Sakıp Sabancı Yaşam Boyu Başarı Ödülü” oyuncu Zihni Göktay’a takdim edildi. Biz de bunu fırsat bilip Göktay’la 58 yıllık sanat hayatını konuştuk…

> Sakıp Sabancı’nın vasiyeti olan ödül bu sene size takdim edildi. Mükâfat sizin için ne mana ifade ediyor?

Tabii, ödüller doping gibi oluyor. İnsan vitrinlere baktıkça bir şeyleri hatırlıyor. Zira yaşlanınca unutuyoruz. Ödüller kadar manalı ödül de önemli. Mesela Muhsin Ertuğrul ve İsmail Dümbüllü adına verilen ödüllere kavuştum. İkisi de benim hocamdı.  Yani ustalarla çalışmak da büyük mükâfattı diyorsunuz… Tabii. Bizim zamanımızda akademi değil usta çırak münasebeti vardı. Ben MTTB Gençlik Tiyatroları ve Eminönü Halkevinde tiyatroya başladım.Yüzme bilmeyenleri denize atarlar ya… Biz de birden bire kendimizi sahnede bulduk. Tatbikî çalışmalarımız vardı. Tiyatro tarihini falan sahnede öğrendik.


Zihni Göktay, sorularımızı cevapladı.

> Sahnede disiplin nasıldı o yıllarda?

Disiplin had safhadaydı. Fakat korkudan değil, saygıdandı. Bahaneler uydurmaz, okuldan kaçmazdık. Tiyatro fazla serbest bırakmaya gelmez, laçkalaşır.

> Geleneksel tiyatronun ve tuluatın kendine has kuralları var mıdır?

Şimdi tuluata doğaçlama diyoruz. Kurmaca tuluat olmaz, o an aklında gelenle yapılır. Akşam düşünüp yaparsanız “yalancı dolma” gibi olur. Bir de tuluatı çok dikkatli yapacaksınız. Ağzından çıkan yanlış bir laf herhangi bir yere dokunabilir. Öte yandan tuluatta yaptığınız espriye birisi göbeği hoplayarak gülmüyorsa orada bir samimiyetsizlik var demektir. Geleneksel tiyatroda duvarlara gerek yok ama “senle ben” olmayınca tiyatro olmaz.

> Siz böyle deyince aklıma pandemide artan online tiyatro oyunları geldi…

Benim bam telime dokunuyorsun. Hiç öyle şeyleri sevmiyorum. Bağnazlıktan ya da yapamadığımdan, kıskandığım için söylemiyorum; bence bu tiyatro değil. Seyirciyi koklamak, salondaki koltuğun gıcırtısını duymak, başka bir şey. Mesela seyirci tıss diye, sessizce seyrederse ben o oyunu oynanmış saymam.

> Peki, şimdilerde geleneksel tiyatroya karşı küçümseme görüyor musunuz?

Gençlerimiz doğaçlamaya küçümseyerek bakıyor ama Shakespeare ve Molière de doğaçlama yapıyordu. Şimdiki akademili tiyatrocular, teoride çok mükemmeller ama pratikte öyle değiller. Sahnenin kuru tahtası öyle bir yerdir ki, sizde yeteneksizlik görürse isterse sekiz diplomanız olsun -af buyurun kusar!

> Türk tiyatrosunun şimdiki hâlini nasıl görüyorsunuz?

İnsanlar tiyatroyu özlemiş, artık salonların hepsi doluyor. Tiyatro ölmez. Yeter ki sansür olmasın. Zaten tiyatroda eleştiri hep vardır ama hakaret yoktur. Hiçbir devlet de, maaşını ödediği sanatçının sahne üzerinden kendisine hakaret etmesine müsaade etmez.

> Peki, size göre tiyatro nasıl olmalı ?

Tiyatro bir mekteb-i edeptir. Salt komiklik yeri değildir. Mutlaka bir öğretisi olmalıdır. Eğlenceli ile faydalıyı bir arada sunacaksın. Oyuna anlamlı bir şey katacaksa yeni bulduğun şeyi yapacaksın. Laf olsun, torba dolsun diye değil… Çünkü komedi alanında düşünecek olursak; toplulukları güldürmek kolaydır ama manalı bir şekilde güldürmek zordur. Sağ olsun bizim seyircimizde cömerttir, her şeye güler.

> Elli sekiz yıllık sanat hayatınız size ne öğretti?

Tiyatro arzın merkezine seyahat gibidir. Hangi katmanda neyle karşılaşacağını bilmezsin. Her gün yeni bir şey öğrenirsin. Tiyatrodan ekmek parasını mutlaka alırsınız ama köfte parası için koşturmak zorundasınızdır. Zaten benim kumarım yok, meyhanem yok… Bu yüzden dizilerde oynadım, 28 tane film yaptım. Mesela, işlerin azaldığı günlerde Bağdat Caddesi’nde bir beyefendi bana “Epeydir sizi göremiyoruz, hangi kanaldasınız” dedi. Ben de “Tiyatrocularla oynamak istiyorum; türkücüyle mankenle değil…” diye cevap verdim. Ben miyim bunu söyleyen! Bir ay sonra “Cennet Mahallesi” dizisinden teklif geldi, kabul ettim. Karşımda türkücü Alişan ile manken Çağla Şıkel… Meğer büyük konuşmuşum. Sonra ikisine de “Evladım böyle bir laf ettim, kulağınıza gelirse üzülmeyin” dedim. Zaten Alişan, beyefendi çocuk, Çağla akademilidir..

KAYNAK: turkiyegazetesi.com.tr
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ