Yeni yıla aşk ile girin

‘Kafamın içinde türküler akıp gidiyor emme bir türlü ağzıma gelmiyor’ diyordu… Sonra Türkiye’nin unutamayacağı bir Ozan oldu. Aşk imiş her ne var ise alemde ve Veysel’i söyleten de meğer bu aşk imiş… İlk kez bir Aşık Veysel filmi çekildi ve bugün gösterime giriyor. Yeni yıla ‘aşk’la girmeli…

Yeni yıla aşk ile girin

Veysel Şatıroğlu… Türkiye’nin gördüğü en büyük Aşık’lardan biri. Aşıklık geleneğinin son halkalarından… Sesiyle, sazıyla kültür hazinemiz olmuş bir büyük ozan. Sivas’ın Şarkışla’sına bağlı Sivrialan köyünde doğduğunda takvimler 1894 yılını gösteriyordu. Çocukluk yıllarında yakalandığı çiçek hastalığının ardından görme yetisini kaybedince, yine çocukluk yoldaşı olan bağlamasına sığınmış ve kalbinin aydınlığında insan ve doğa sevgisine armağan edilmiş nice türkülerle dünden yarına ışık saçmış bir insan hazinesi.. Aşık Veysel deyince ‘Uzun ince bir yolun yolcusu’ akla gelir. Kendisini terkeden karısı Esme’nin ardından söylediği türkü gelir: Güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa.

Yaşama sevinciyle hüznü, iyimserlikle sitemi eserlerinde ustalıkla işleyen Aşık Veysel’imiz vefatından 43 yıl sonra ikinici kez bir sinema filmle karşımızda. (Burada, Metin Erksan’ın sansüre uğramış 1952 yapımı siyah beyaz Karanlık Dünya adlı filmini de hatırlatmak gerekiyor.)

Daha önce bazı televizyon dizilerine imza atmış Bilal Babaoğlu’nun ilk kez yönetmen koltuğuna oturduğu “Aşık” filmi bugün 50 sinemada vizyona giriyor.

‘Aşık olunacaksa Veysel gibi aşık olmalı’ dedirten film, hemen söyleyelim ki, bir Veysel biyografisi değil. Film, onun gönül gözüyle görerek, kokusunu hissederek sevdiği Esme ile evlenmesi ile başlıyor. Lakin, Veysel dünyanın en şefkatli aşığı olsa da, Esme, köy hayatından fazlasını isteyecek ve bir gün başka biriyle kaçıp Veysel’i terkedecektir. Oysa Veysel, çekip giderse gittiği yerde perişan olmasın diye biriktirdiği altınları sevdiği karısının yün çorabına gizlice koyacak kadar incelikler insanıdır.

ALTIN KALPLİ AŞIK

Hem eşinin terk edişi hem de evlat acısı Veysel’in yaralarına tuz basacak ve Leyla’yı aramak için çıktığı yolda Mevla’sına ulaşacak kapılar kendisine açılacaktır.

İşte film, Veysel’in aşıklığına giden yolda geçtiği bu dikenli yollarla tanıştırıyor izleyiciyi. Usul usul anlatıyor meselesini. Hikayeyi fazla derinleştirmeden, içinden çıkılmaz bir hale getirmeden, ucuz ajitasyonlara sığınmadan yapıyor bunu. Olabildiğince sade, mütevazı fakat etkileyici bir bütün çıkıyor sonunda karşımıza. En güzel türkülerini karanlık çöktüğünde yakması, içine düştüğü çukurun Veysel için bir çilehaneye dönüşmesi, ve o çukurdan Veysel’i yine kendisi gibi âmâ bir piri faninin kurtarması, bir Dede’nin ‘Esme’yi Leylayı yollarda değil kalbinde ara, Leyla’yı değil Mevla’yı ara Veysel’ nasihatleri filmin iç estetiğini derinleştiren özellikler olarak okunabilir.

KIYMETLİ BİR İLK ADIM

Başroldeki Emirhan Kartal olabildiğince doğal oyunculuğuyla ‘insan’ Veysel portresi çiziyor. Kimi zaman zekice espriler yapan hazır cevap, kimi zaman kendine güvensiz, acı çeken, lakin bu acıların kendisini ‘pişirdiğinden’ habersiz bir Veysel portresi bu… Kartal, aynı zamanda Türk halk müziğinde master yapmış genç bir müzisyen. Dolayısıyla ‘Pir’ olarak gördüğü Veysel’in dünyasına içtenlikle nüfuz edebilme konusunda önemli avantaja sahip biri olarak rolünün hakkını vermiş görünüyor. Onun bu ‘içtenlikli’ oyunculuğu Veysel’i bize çok ama çok sevdiriyor. Filmde Aşık Veysel’in gerçek torunu olan Yeliz Şatıroğlu da var. Şatıroğlu, kısa rolünde dedesi Veysel’in ikinci eşi Gülizar’ı oynarken, ilginçtir aslında kendi babaannesini canlandırmış oluyor.

Velhasıl, Aşık, güzel ve samimi bir film olarak izlenmeye değer. Film aynı zamanda önemli bir ilk adım. Bu ülkenin kültürünü mayalayan insan hazinelerimizin filmlerinin yapılmasının zamanı geldi de geçiyor bile. Dolayısıyla bu film, iki kere kıymetli. 

Darısı Neşet Ertaş’larımızın, Sezai Karakoç’larımızın, Necip Fazıllarımızın, Nazım’ların, Sabahattin Ali’lerin Mehmet Akif’lerin başına… 

Ben bir sinemasever olarak yönetmenlerimizden, ne işe yaradığı belli olmayan ‘aydın bunalımlı’ filmler değil, biraz da bu ülkeyi mayalayan insan hazinelerimizin “çekmecesini” açmalarını talep ediyorum.

KAYNAK : STAR Gazetesi

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ