Türk sineması terörü görmüyor

Yaklaşık 40 yıldır Türkiye’yi kana bulayan terör saldırılarını (bir avuç film dışında) görmezden gelen Türk sinemacıları, görsel ve sosyal medyada ya terörü tolere eden mesajlar veriyor ya da susmayı tercih ediyor. İstanbul ve Kayseri’deki terör saldırılarında eleştirel bakış adı altında devletini yıpratmaktan geri durmayan pekçok oyuncu, yönetmen ve sinema yazarı, her zamanki gibi yaşadıkları toplumun acılarına kayıtsız kalıyor.

Türk sineması terörü  görmüyor

Henüz İstanbul Beşiktaş’ta düzenlenen terör saldırısında kaybettiğimiz 44 canın acısını henüz unutamamışken bu kez Kayseri’de teröristlerce katledilen 13 şehidin haberiyle sarsıldık. On yıllardır devam eden ve yine on binlerce masum insanımızın kanına giren PKK terörü, kurduğu hain tuzaklarla Türk-Kürt, asker-sivil ayırt etmeksizin herkesten, her kesimden insanın canına kıymaya devam ediyor. Yalnızca ölümlerle değil sonrasında bıraktığı derin yıkımlarla da ülkenin en büyük sorunu olan terör, farklı meslek kesimlerinden tepkiler görüyor, bu tepkiler çeşitli girişim ve eylemlere dönüşüyor. Peki ya sinema sektörü? Ülkenin kronik dertlerinden biri olan terör hakkında Türk sineması neler yaptı? Sinema sektörümüz bu konuda nasıl bir varlık gösterdi?

TEMEL SORUN TOPLUMA YABANCILIK

Daha önce 15 Temmuz Darbe Girişimi vesilesiyle ‘Bu Utanç Sinemacılara Yeter’ başlıklı bir yazı kaleme almış, sinema sektörünün o büyük trajedi karşısında nasıl kötü bir sınav verdiğini vurgulamıştım. Bu kez aynı vurguyu terör konusunda yapmak zorunda kalıyorum. Evet, ne yazık ki ülkeyi on yıllardır kana bulayan terör karşısında sinema sektörü (az sayıdaki istisna dışında) ciddi bir varlık gösteremedi. Toplumsal gerçeklik adına son derece lokal, marjinal meseleleri büyük bir iştahla beyazperdeye taşıyan sinemamız terör karşısında üç maymunu oynamakla yetindi. Hemen her fırsatta dile getirdiğim gibi, temeli sinemanın Türkiye’deki doğuşu ve mevcut yapısal felsefesine dayanan akıl almaz bir yabancılık tavrıyla hareket eden sinemacılarımızın büyük kısmı, 40 yıldır süren terör karşısında kendi toplumuna sırtını dönen, yer yer toplumun tersi yönünde tavır alan bir refleks geliştirdi.

40 YILDA 40 FİLM YAPILMADI

Büyük adam küçük aşk

Terör olaylarının başladığı 80’lerden itibaren meseleyi görmezden gelen Türk sinemacıları, bugüne kadar konuyla ilgili çok az sayıda film yaptı. Meseleyi insani perspektiften görmeye çalışarak bir terörist ile askerin hikâyesini konu eden Reis Çelik imzalı 1996 yapımı Işıklar Sönmesin, dönemin kritik ortamı açısından cesur bir yapım olarak kayıtlara geçti. Handan İpekçi’nin yazıp yönettiği ve Türkiye’nin Oscar aday adayı filmi olan Büyük Adam Küçük Aşk (2001), terör olgusunu neden-sonuç ilişkisi üzerinden ele alan, tarafları karşılıklı empatiye çağıran ve güçlü sinematografisiyle de dikkat çeken bir yapım oldu. Benzer bir perspektiften bakan Uğur Yücel’in Yazı Tura’sı, terörün birey ve toplumda yol açtığı yıkımlara dikkat çekti. Meseleyi nispeten milliyetçi duygularla ele alan Osman Sınav’ın Deli Yürek: Bumerang Cehennemi (2001) ve Levent Semerci’nin Nefes’i (2009), toplumun önemli
kesimlerinde karşılık bulan filmler oldu. Yeşim Ustaoğlu’nun Güneşe Yolculuk (1999) ile Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan imzalı İki Dil Bir Bavul (2009) tarzında filmler, Kürt Sorunu duyarlılığıyla yola çıksalar da alt metinlerinde terörü tolere edecek türden mesajlar taşıdı. Mahsun Kırmızgül’ün Güneşi Gördüm (2009), Gecenin Kanatları (2009) ve New York’ta Beş Minare (2010) isimli filmleri, terörün yol açtığı toplumsal ve bireysel yıkımlara dikkat çekti.

Işıklar Sönmesin

Eylem de yok söylem de

Öte yandan terörü farklı boyutlarıyla ele alan filmlerin üretilmediği sinema sektörünün tanıdık yüzleri ne yazık ki söylemlerinde de toplumdaki duyarlılıktan uzak bir noktada duruyor. Sosyal medyada teröre destek anlamına gelecek türden mesajlar paylaşan sinemacıların yanı sıra, hemen her konuda yüksek sesle konuşurken terörle ilgili mevzularda susmayı tercih eden önemli bir sinemacı kesim var. Eleştirel gözle bakıyorum diyerek tek eleştirisini hükümete yönelik olarak kullananlar ve her fırsatta terör, şiddet ve toplumsal krizlerden siyasi söylemler üreten sinemacıların sayısı da ne yazık ki az değil. Hayli kapsamlı bir meseleyi gazete sayfasında hakkıyla ele almak mümkün değil ancak gelin görün ki Fransa örneğinde olduğu gibi, Avrupa’daki terör saldırılarında adeta seferber olup sosyal medyada gece gündüz terör karşıtı mesajlar paylaşan pek çok oyuncu, yönetmen, senarist ve sinema yazarının kendi ülkelerindeki teröre gösterdikleri bu duyarsızlığı da es geçmemek gerekiyordu.

KAYNAK : Yenişafak

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ