Türk müziğinin kuşatıcı sazı

Profesör İlhan Özkeçeci, tanbur ve rebabı referans alarak icat ettiği tarab ile Türk musikisinin ilk tescilli enstrümanına
imza attı. Özkeçeci, “Tarabın saz heyetinin arka planını dolduran bir sesi var. Türk musikisinde eksik yaylı sazı tarab tamamlıyor” diyor.

Türk müziğinin kuşatıcı sazı

Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Sanat Bölümü Başkanı Prof. İlhan Özkeçeci’nin geliştirdiği yeni Türk musikisi enstrümanı ‘tarab’ geçtiğimiz hafta Cemal Reşit Rey’de düzenlenen bir konserle tanıtıldı. Yaylı çalgılar sınıfına giren tarabın Türk musikisinde nasıl bir yere konumlandığını hepimiz o konser vesileyle görmüş olduk. Tarab tanbur ve rebabın karışımından ortaya çıkmış bir enstrüman. Türk musikisinin ilk tescilli enstrümanı olma özelliğini de taşıyor. Yapısı itibarıyla her ikisine de benziyor ama sesi oldukça farklı. Konserin ardından tarabın 1985’te başlayan müzik yolculuğunu konuşmak için İlhan Özkeçeci’nin kapısını çaldık. 30 yıldan uzun zamandır bu saz üzerine çalışan Özkeçeci, Arapça’da sevinç, ferah, coşku, sevinçten gelen coşkunluk anlamına gelen tarabın gamı kederi götürdüğünü dile getiriyor.

GELİŞTİRİLEBİLİR BİR SAZ

İlk olarak bu sazın nasıl ortaya çıktığını merak ediyoruz. Özkeçeci, tarabın ortaya çıkışını şöyle anlatıyor: “Bir yanda yaylı tanbur diğer yanda da rebab vardı. Ben bu iki sazı da rahat çalmak istedim ama bazı problemlerle karşılaştım. Bu sorunlar sazlarla ilgili değil benimle ilgiliydi. İkisini de bir araya getiren bir çözüm buldum sonra. Tarab böyle bir ihtiyaçtan ortaya çıktı.” Tarabın Türk müziğindeki yerini ise şu sözlerle açıklıyor: “Musikimizde klasik sazlar bellidir: Tanbur, ud, kanun, kemençe, ney. Tarab saz heyetine orta bas bir ses veriyor. CRR’de tarabın bir heyet içinde sesi ilk kez duyuldu. Saz heyetinin arka planını dolduran bir sesi var tarabın. Türk musikisinde eksik yaylı sazı tarab tamamlıyor. Zaman zaman bu sazla kemençe, rebab, yaylı tanbur, viyolonsel tınısında sesler çıkıyor. Ayrı bir zenginlik ortaya çıkıyor. Tarab geliştirilebilir bir saz.”

TEK BAŞINA ORKESTRA

Tarab, yay ile icra ediliyor. Perde sayısı ve oktav genişlliği ile tanburun dörtte üç oranında ölçeklendirilmiş bir klavyeye sahip. Gövdese yekpare ahşaptan elde edilen bir teknesi var. Gövde üzerinde neme dayanıklı balık derisi gerili. Böylece hava değişimlerinde ses kalitesinin korunduğuna değinen Özkeçeci, “Sık sık akort yapmanız gerekmiyor. Çünkü akordu kolay kolay bozulmuyor. Heyetle de çalınıyor, tek başına da bir orkestra gibi ahenk veriyor. İnsan sesiyle de çok güzel uyum sağlıyor” diyor.

METOD KİTABI ÇIKIYOR

Bu sazı ürettiğiniz ilk andan itibaren nasıl tepkiler aldınız sorusuna Özkeçeci, “Ben bu sazı otoritelere ‘bakın ben yeni bir saz ürettim’ diye hiçbir zaman götürmedim. Dost meclislerinde çaldım. Zaman içerisinde ustalara sorarak geliştirdim. Bazı sanatkarlarda bunun örnekleri var. Bugüne kadar aldığım intiba da hep pozitif yönde oldu” cevabını veriyor. Tarabın patent, endüstriyel tasarım ve logo tescili bulunuyor. Tarabın fabrikasyon olarak üretilmesinin mümkün değil. Özkeçeci, şu sıralar bir tarab çalma metot kitabı
çıkarmaya hazırlandıklarını söylüyor. Merak edenlere, ilgi duyanlara bir alternatif sunuluyor.

MEDYAYI AKTİF KULLANMALIYIZ

Tarabı, dünyanın farklı ülkelerine götürerek icra eden Özkeçeci aldığı tepkileri “Avrupalıların tepkileri daha farklı. Bizim sanatımızda mistik bir hava var onlara göre. Musikimizde de aynı şekilde. Sizden bir mamul çıktığında daha çok ilgi topluyor. Ancak biz bunları değerlendirmekten uzağız. Hala tampere sistemiyle türk müziği yapmaya çalışanlar var” sözleriyle açıklıyor. Türk müziğini gençlere nasıl sevdirebiliriz hakkında da Özkeçeci’nin farklı bir yaklaşımı var. Gözden ırak olanın gönülden de ırak olacağına vurgu yapan Özkeçeci, “İkinci Bahar dizisi topluma kemençe ve tanburu sevdirdi. Dizilerde, reklam geçişlerinde Türk müziğini kullanabiliriz. Medyayı etkin kullanmak lazım” diyor.

Bana dinlediğin müziği söyle sana kim olduğunu söyleyeyim

İlhan Özkeçeci, Türk musikisinin bir keyif, eğlence vasıtası olmadığını, bir yaşam, inanış, duyuş ve düşünce tarzı olduğunu söylüyor. Türk müziğini ne kadar gündemde tutarsak aramızdaki mesafeyi de o kadar kısaltacağımızı öne süren
Özkeçeci, “Ne tür müzik dinliyorsanız dünyanız da öyledir. Müzik yaşadığımız hayatı da şekillendiriyor. Dinlediğimiz müziklere benziyoruz. ‘Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim’i ben müziğe uyarladım. Bana dinlendiğiniz müziği söyleyin
size kim olduğunuzu söyleyeyim” diyor.

KAYNAK : Yenişafak

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ