‘Toplumsal uyanışın miladını yaşıyoruz’

FETÖ yapılanmasının uzun süredir dış mihraklarla birlikte yol aldığını söyleyen akademisyen M. Yalçın Yılmaz’a göre 15 Temmuz, tüm hesapların altüst edildiği bir milat.

‘Toplumsal uyanışın miladını yaşıyoruz’

Bedir Acar

İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Mehmet Yalçın Yılmaz, Türkiye’nin ‘millet olma’ refleksiyle 15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimini püskürtmekle kalmayıp, ülkemizi yepyeni bir dönemin eşiğine getirdiğini söyledi. Fethullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) ve onu destekleyip PR çalışmasını yapan Batı’nın ve ABD’nin 40 yıllık planlarının boşa çıkarıldığını belirten Yılmaz, ‘Biz müstemleke görmemiş bir millet olduğumuz için buna dur diyebildik. Dünyada küresel kapitalizmle mücadele ancak Türkiye gibi köklü bir medeniyetten başlar’ dedi.

1990’larda genişleyen FETÖ hareketinin 2000’lerde liderinin yurt dışına çıkmasıyla küreselleşmeye başladığını kaydeden Yılmaz, söz konusu yapının olağanüstü imaj çalışmalarıyla küresel sisteme entegre olduğunu dile getirdi.  Yılmaz ‘2003-2004’te Ekrem Dumanlı Zaman gazetesinin başına geldi. Eski tasarımından çıkıp bir Amerikan gazetesi gibi tasarlandı. O denem farklı kitlelere açılmaya yönelik girişimleri oldu. Çeşitli çevrelere ait yazarları aynı gazetede topladılar. Sisteme entegre olmuş bir hareket görüntüsü verdiler. Diğer dini gruplardan farklıyız görüntüsü verdiler, bunda da başarılı oldular’ şeklinde konuştu. Cemaatin edebiyat, sinema, tiyatro gibi alanlara da el attığını dile getiren Yılmaz, ‘Ancak bunda başarılı olamadılar. Dışarıdan devşirilen kalemlerle, sanat erbabıyla bu iş yürüyemezdi. Çünkü sanat ‘içselleştirilmeden’ yapılabilecek bir saha değil’ dedi. Mehmet Yalçın Yılmaz ile FETÖ yapılanmasını ve 15 Temmuz sürecini farklı açılardan değerlendirmeye çalıştık.  Yılmaz’ın değerlendirmelerinden satırbaşları şöyle…

ALİ BULAÇ YERLİ BİR YAZAR OLABİLDİ Mİ?

80 öncesi çok farklı ve zıt kutuplarda yer alan isimler 90’lardan sonra bu ılımlı İslam projesine spesifik alanlarında destek verdiler. Ve bu çok normal bir şey değil. Ali Bulaç’ı, Ahmet Turan Alkan’ı bu gözle okumak lazım. Bunlar zaten 80 öncesi de belirli süreçlerin içindeydi. 80 öncesi darbeye giden süreçte de yazı yazan insanlardı. Kritik dönemlerde uzun soluklu çıkan dergilerde dış desteği görmemek ahmaklık olur. Ali Bulaç da o dergi geleneklerinden geliyor. Ne kadar yerli ve milli düşüncenin adamıdır, sorgulanmalı… Şimdi mesela Türk Solu ne kadar solcu? İdris Küçükömer’den, Hikmet Kıvılcımlı’dan haberi olmayan bir sol… Bu dergiler bin-ikibin satıyorsa ve ısrarla yayına devam ediyorsa dış destek kaçınılmaz. 

FETÖ BİR ALGININ GÖBEĞİNE OTURDU

Edebiyat dünyamızın tanıdığı kalemlerin bünyeye dahil edilmesi, cemaat gazetesine okur kitlesinin ilgisini artırdı. Okuyan insanlarda ‘Bak bunlar farklı insanlara yazdırıyorlar’ şeklinde liberal bir algı oluşturdular. Aynı algıyı yurt dışı faaliyetlerinde de gerçekleştirdiler. Yurtdışı diyalog toplantılarında farklı seslere yer verdiler. Bütün bunlar ‘ılımlı İslam’ denilen malum projenin göbeğine Gülen hareketini oturtma çabalarının bir ürünüydü. Fakat bütün bunlara rağmen bu hareket kendini tanımlama sorunu çekti. Çünkü İslami hareketlerin, tarikatların gelenekleri, silsileleri vardır. Bunlar geleneksiz, modern zaman hareketi oldular.

ORTADOĞU’YA TÜRKİYE GİBİ BİR UFUK LAZIM

15 Temmuz’da Türkiye kendi iradesini kaybetmiş bir koloni haline dönüştürülecekti. O gece Türkiye’yi işgal hareketinin başlangıcıydı. Bu süreçte ortaya çıkan enerjiyi iyi değerlendirebilirsek, yerli bir idrakle kültür ve eğitim politikası geliştirebilirsek 15 Temmuz ruhu diri kalacaktır. Biz İslam dünyasına bizim edebiyatçılarımızı, düşünce adamlarımızı okutmayı başarabilmeliyiz. Bu ülkelere topyekun ufuk verebilmeliyiz. Türkiye dinamiklerini anlasınlar ki kendileri de dönüşüm yaşayabilsinler. Mısır daha 5 yıl öncesinde Necip Fazıl’la tanıştı mesela.

Ne yazık ki mühim işler Paralel’e havale edildi

Kapitalizmin bütün reklam argümanları bu cemaat için çalıştı.

Muhafazakar kitle 90’lardan itibaren devletle olan sorunlarını cemaatin çözebileceğini sandı. Bundan da hoşnuttular. Diğer İslami yapılar kendilerine küçük alanlar yaratmıştı fakat küresel ölçekteki hareketi adeta cemaate ihale etmişlerdi. Türkiye’nin bağımsız olabilmesi için eğitim ve kültür politikalarını kendisinin belirlemesi lazımdı ancak bu iş bir yapıya emanet edildi. ‘Milli eğitim kurumlarımız  iyi değil, bunlar bu işi iyi yapıyorlar, destek olalım, önlerini açalım’ havası yaygındı. Oysa hareketi kurgulayan, Tükiye’nin 50 yıllık dönüşümünü gören Batı, bu hareketin içersine kendi aklını yerleştirdi ve bütün süreç adeta bir imaj çalışmasıydı. Kapitalizmin bütün reklam argümanları bu cemaat için çalıştı. Gazeteleri, dergileri, radyoları, seçtikleri fotoğraflar, basına yansıyan liberal yüzler, Türkçe olimpiyatları… Bütün bunlar çok iyi bir kurgu gerektirir.

Korkulan Müslüman sömürülen Müslüman

Dünyada küresel kapitalizmle mücadele, ancak Türkiye gibi çok köklü bir medeniyetle başlar. Onun için 15 Temmuz’u dünya Müslümanları ve mazlum milletler için başlangıç tarihi olarak görmek lazım. Hacı Bektaş Veli’nin ‘Bir olalım, iri olalım, diri olalım’ sözü, bu saatten sonra politikacı değil, ‘devlet adamı’ sözüdür. Eğer biz bu birliği başarırsak, yeniden Hacı Bektaş Veli, Ahmedi Yesevi misyonuyla etrafa bakabiliriz. Dünyada iki türlü Müslüman var. Bir korkulan Müslüman. Yani Türkler gibi liderlik yapabilen… Bir de kolonyal, kabileci kalan Müslümanlar var. Kabilecilik yapılan kültürlerde  15 Temmuz refleksi verilemezdi.

ABD dişli rakip görmek istemiyor

Bir süper güç olarak ABD, kendi kültür ve dinamikleriyle hareket edecek ülkeleri pasifize etmek, dünyayı kendine göre dizayn etmek istiyor. Türkiye hem müttefik olup hem de farklı arayışlara girdiği sürece Batı ve ABD ile asla uyumlu olamayacak. Batı kendi çıkarları karşısında ortak istemiyor.

Amerika için Vietnam sendromu gibi

Amerika Vietnam’dan sonra ağır bir sendrom yaşıyor. Başaramadılar. Her şeyi planladılar, içeriden ciddi bir destekleri de vardı ama başaramadılar. Şok yaşadılar. Brezilya’yı  Arjantin’i dizayn ediyorlar. Orta Asya’da dizaynlarını sürdürüyorlar. Ortadoğu’da kurgular tutuyor. Fakat Türkiye’de bir gariplik oldu onların nezdinde. Okuyamadılar.

Sanatta devşirmeci yaklaşım tutmadı

İ.Ü. Öğretim Üyesi Mehmet Yılmaz’a göre  FETÖ yapılanması 2000’lerden itibaren edebiyat, sinema ve tiyatroda da varolma mücadelesi verdi. Bu anlamda kendilerine teşne olabilecek bazı yazarları, sanatçıları desteklediler. Okullarda bunlara imkan tanıdılar. İmza günleri düzenlediler.  Yılmaz ‘Bir kitabı 1500-2000 satan bir yazar bakıyorsunuz Bosna’da kitap imzalıyor, kitabı Boşnakçaya çevriliyor. Ancak olmadı, yapamadılar.  Sipariş kalemlerin bir karşılığı olmadı. Okunabilir kalıcı bir isim çıkmadı.  Dizilerde işledikleri şeyler akılla ve bizim tasavvuf geleneğimizle uyuşmayan şeylerdi’ diyor.

KAYNAK : http://mobil.star.com.tr/mobildetay.asp?Newsid=1132189

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ