Sarıkamış Harekatı’nın 102. yılında ecdada yürüyecekler
1. Dünya Savaşı’nda Enver Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun, Rus işgali altındaki toprakları kurtarmak için başlattığı ve binlerce askerin şehit olduğu Sarıkamış Harekatı’nın 102. yılı anma etkinlikleri için hazırlıklar devam ediyor.

Kars’ın Sarıkamış ilçesinde, 1. Dünya Savaşı’nda Enver Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun, Rus işgali altındaki toprakları kurtarmak amacıyla başlattığı ve binlerce askerin şehit düştüğü Sarıkamış Harekatı’nın 102. yılı anma etkinliklerinde, binlerce vatandaşın hazırlanan yeni güzergahı kullanarak ecdadı anmak üzere 4,5 kilometre yürümesi planlanıyor.
Donarak Hakk’a yürüdüler
Sarıkamış Kaymakamı Yusuf İzzet Karaman, 1. Dünya Savaşı sırasında 22-23 Aralık 1914 ile 5 Ocak 1915 tarihleri arasında Enver Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun Rus işgali altındaki toprakları kurtarmak amacıyla başlattığı ve büyük bir çoğunluğu donarak olmak üzere binlerce askerin şehit düştüğü Sarıkamış Harekatı’nın yılında her yıl çeşitli etkinlikler yapıldığını anımsattı.
Bu yıl da tarihe sahip çıkmak ve şehitlerin anılması için etkinlikler yapılacağını bildiren Karaman, Sarıkamış Harekatı’nın 102. yılında, Sarıkamış şehitlerini anma etkinlikleri için hazırlıkların aralıksız devam ettiğini söyledi.
Karaman, bu yılki etkinliklere büyük bir katılım beklediklerini ifade ederek, “Kars Valimiz Rahmi Doğan’ın koordinesinde yapılacak etkinliklere, başta Cumhurbaşkanımız, Meclis Başkanımız, Başbakanımız ve bütün bakanlarımızı, üst düzey yöneticilerimizi davet ettik. Şu an itibarıyla Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanımız Ahmet Arslan ile Gençlik ve Spor Bakanımız Çağatay Kılıç’ın katılması kesinleşti” dedi.
Allahu Ekber dağlarına tırmanış
Etkinlikler dolayısıyla bakanların Sarıkamış’a önemli destek verdiğini vurgulayan Karaman, “Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın katkılarıyla Kars Valiliği, Sarıkamış Kaymakamlığı olarak anma etkinliklerini gerçekleştireceğiz. Programımız yarın Türkiye Dağcılık Federasyonunca Sarıkamış Allahu Ekber şehitliği önünde düzenlenecek törenin ardından 3 bin 180 metre yüksekliğindeki Allahu Ekber Dağlarına 250 dağcının tırmanışıyla başlayacak” diye konuştu.
Karaman, etkinlikler çerçevesinde 6-8 Ocak tarihlerinde ilçede “Vefakar Gençlik Fedakar Ecdadını Unutmayacak” konulu anma programı yapacaklarını bildirerek, “6 Ocak 2017 Cuma günü Sarıkamış Grand Toprak Hotel’de şehit yakınları ve gaziler onuruna yemek verilecek. Aynı gün Kazım Karabekir Camisi’nde Mevlid-i Şerif programı düzenlenecek, akşam ise meşaleli yürüyüş yapılacak. 7 Ocak günü ilçedeki kayak merkezinde kardan heykeller ve resim sergisinin açılışı yapılacak. Meşaleli kayak gösterisi de düzenlenecek söz konusu günkü etkinlik, Sarıkamış Grand Toprak Hotel’deki program ile devam edecek” dedi.
Yürüyüş 4,5 kilometre olacak
Karaman, etkinlikler kapsamında, 8 Ocak 2017 Pazar günü ise “Türkiye Şehitleriyle Yürüyor” konulu adlı anma yürüyüşü yapılacağını belirterek, önceki yılların aksine bu yıl yürüyüş yolunun kısaltıldığına işaret etti.
Bu yıl yürüyüş mesafesinin 4,5 kilometreye düşürüldüğünü dile getiren Karaman, “Her sene Kızılçubuk yolunun tamamı, yani 8,5 kilometre yürünüyordu. Bu sene vatandaşlar valiliğimizce yeni yapılan yol ile Kızılçubuk yolu zirvesine taşınacak, zirveden aşağı yaklaşık 4,5 kilometrelik mesafede şehitlerimiz için yürüyeceğiz. Yürüyüşün ardından Yukarı Sarıkamış Şehitliği Anıtı’na çelenk sunulduktan sonra, protokol üyelerinin konuşmalarıyla program tamamlanacak. Ayrıca davetlilere ikramda bulunulacak” ifadelerini kullandı.
Azap ve Sarıkamış şehitlerine rahmetle
Bu hafta, Birinci Dünya Savaşı’nın en acı olaylarından olan Sarıkamış Harekatı’nın 102. yıldönümü. Felakate dönüşen harekâtta binlerce Osmanlı askeri yaşamını yitirdi. 22 Aralık 1914’te başlayan harekattaki amaç Rusları kuşatmaktı ama 9 Ocak’a kadar 18 gün süren bu savaşta Osmanlı ordusu 60 bin askerini soğuktan ya da hastalıktan kaybetti. Azap MuharebeleriRusların Azap köyü civarına geldiği haberini alan 3. Ordu birlikleri bu bilgi sonrasında gerekli hazırlıklarını tamamlayarak Ruslara karşı taarruza başladı. Taarruz devam ederken Ordu Karargahı Köprüköy’ün doğusundaki Haran köyüne vardı. Ruslarla yaşanan bu muharebede 3. Ordu birlikleri bütün kuvveti ile Horasan’ın Azap-Sanamer köyü hattından taarruza girişti.Osmanlı Devleti’nin, doğuyu korumakla görevli 3. Ordus birlikleri, 7-17 Kasım tarihleri arasında Köprüköy ve Azap muharebelerinde yaptığı cephe saldırılarıyla Rusları geri püskürtmeyi başardı ancak bu sonuç İstanbul’da olumlu karşılansa da yeterli görülmedi. Rusları kesin yenilgiye uğratacak planlar üzerine çalışılmaya başlandı. Başkomutan Vekili Enver Paşa, geniş bir kuşatma harekâtı ile Rus birliklerini imhaya karar verdi. Video: Azap ve Sarıkamış Muharebeleri şehitlerimizi rahmetle anıyoruzŞan ve şeref ileridedirEnver Paşa, 12 Aralık’ta Erzurum’a geldi. Burada plana son şekli verildi. 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa, harekâtta başarı şansı görmediği için görevinden ayrıldı. Enver Paşa 22 Aralık’ta başlayacak kuşatma harekâtı için 19 Aralık’ta genel taarruz emrini yayınladı. Emir şu sözlerle bitiyordu: “Saadet, şan ve şeref ileride; alçaklık, sefalet ve ölüm geridedir.” 90 bin muammasıSarıkamış Harekatı, yıllardır bir çok açıdan tartışılır. Enver Paşa’nın hain ya da büyük bir kahraman olup olmadığı, harekatın gerçekçi sebeplerle ve zoraki olarak mı yoksa bir macera hevesiyle mi başladığı vb. sorular peşinden hep sonuçsuz tartışmaları getirdi. Ancak yıllardır gerek filmlerde olsun gerek romanlarda yahut tarih kitaplarında hep Sarıkamış’ta 90 bin şehit verdiğimiz anlatıldı. Son yıllarda bu konuyla alakalı çalışmalar yapan Mehmed Niyazi ise Genelkurmay Arşivlerine göre şehit sayısının 23 bin olduğunu, Rusların propaganda amaçlı sayıyı yüksek gösterdiğini ve içeridede Enver Paşa’yı itibarsızlaştırmak isteyenlerin bu propagandayı hemen kabul ettiğini anlatıyor. Sarıkamış Harekatı’nın 102. yılında ecdada yürüyecekler Mehmet Akif’ten ötelere çağrı: Korkma!
Mehmet Akif’ten ötelere çağrı: Korkma!
Hayatı, Fatih’te başlayıp, her anı mücadeleyle geçtikten sonra Mısır’da son bulan İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy doğumunun 143. yılında anılıyor. Yaşadığı her dönemde milleti için mücadele eden Akif’in bize en büyük hediyesi, nesillerdir dinmez bir coşkuyla okunan İstiklal Marşı oldu.İstiklal Marşı’nın hikayesini, nasıl yazıldığını, hangi duygular içinde inşa edildiğini ve ilk kelimesinin ne anlama geldiğini Yavuz Bahadıroğlu’ndan öğreniyoruz. 2008 yılında aylık olarak yayınlanan genel kültür dergisi Moral Dünyası’nda yayınlanan yazısında, “Korkma” çağrısının ne anlama geldiğini ele alan Bahadıroğlu, İstiklal Marşı’nın da hikayesini bizlere anlatıyor. İşte Yavuz Bahadıroğlu’nun yazısı:İstiklal Marşı’nın yazılış süreci”Mehmet Akif, Taceddin Dergâhı’na (Ankara’da) kapanıp İstiklal Marşı’mızın ilk mısrasının ilk kelimesini “besmele” eşliğinde döşedi: “Korkma!”Bu kelime, Peygamber-i Âlişan Efendimiz’in Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında sığındığı Sevr Mağarası’nda, muhteşem yol arkadaşı Hz. Ebubekir’in endişelenmesi üzerine söylediği teselli cümlesinin ilk kelimesinden alınmıştı: “Korkma ey Ebu Bekir, Allah bizimledir!”Yüreğini ilhamının kaynağına kilitledikten sonra, Akif, marşın gerisini hızla getirdi:Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak;O benim milletimin yıldızıdır parlayacak,O benimdir, o benim milletimindir ancak.724 şiir finale kaldıMilli bir marş yazmak için açılan yarışmaya katılan 724 şiirden finale kalan ve hiçbiri marş olarak seçilmeyen 6 şiir görüldüğünde İstiklal Marşı’nın büyüklüğü ve azameti daha iyi anlaşılıyor. Devrin meşhur şairlerinin yarışmaya katılmamış olması ve marş yazımının Mehmet Akif’ten istenmesi ise üzerinde durulması gereken diğer bir konu.Millet aşkı, din aşkı, vatan aşkı uyansın,Yurduma göz dikenler al kanlara boyansın.Ya ben, ya onlar diyen silahına dayansın,Türk oğludur bu millet, Türk’ündür bu memleket.***Seni ihya için ey namı büyükVatanım uğruna öldük, öldük;Ne büyük kaldı bu yolda ne küçük,Siper oldu sana dağlar gibi Türk…Yürü ey milletin efradı yürü,Ak süt emmiş vatan evladı yürü!***Her gün yeni bir hileArkasından satıldık.Her gün yeni bir dille,Yurdumuzdan atıldık.Hangi alçak el alır,El zinciri boynuna?Kim Yunan’ı bırakırTürk kızının koynuna?***Ey Müslüman, ey Türk oğlu,Açıldı istiklal yolu.Benim bu son günlerimdir,Diyor bize Anadolu.Çek sancağı, Türk ordusu,Olmaz, Türk’ün can korkusu.***Altı bin yıl efendilik yaptın,Kahraman Türk idi cihanda adın.Bir ateşten siperdin İslam’aSönmeyen bir güneş gibi yaşadın.***Ey mazi-i havarik-i bin dasitan olan,Garbın zalam-ı zulmüne yüz yıl kılınç salan.Arslan yürekli ordu, demir giy silah kuşan,Zira hududu kapladı ateşle, kan, duman.Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım-şitab,Göster cihan-ı mağribe bir şanlı inkılâb.***Yukarıdaki şiirleri eminim çoğunuz ne gördünüz, ne de duydunuz. Çünkü bunlar İstiklâl Marşı yarışmasına gönderilen 724 şiirden finale kalan şiirlerdir. TBMM Matbaası’nda basılmış ve Birinci Meclis’in mebuslarına (milletvekillerine) dağıtılmıştır. Fakat hiçbiri kayda değer bulunmamıştır.Bunları okuduğumuzda İstiklâl Marşı’mızdaki ifade kudreti ve etkileyici yönü daha derinden kendini öne çıkarıyor. Böylece, “İstiklâl Marşı”nın neden Mehmet Akif’ten istendiği de ortaya çıkıyor.Devrin ünlü şairleri niçin katılmadı?Buraya kadarını aşağı yukarı hepimiz biliyoruz. Bilmediğimiz ya da benim bilmediğim, Cenap Şahabeddin, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Haşim, Abdülhak Hamid Tarhan, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Süleyman Nazif, Enis Behiç Koryürek, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç ve Faruk Nafiz Çamlıbel (sonuncu isim daha sonra Behçet Kemal Çağlar’la birlikte “Onuncu Yıl Marşı”nı yazmış, dönem dönem İstiklâl Marşı’na alternatif olarak öne çıkarılmak istenmiş, ancak millî vicdan tarafından kabule şayan görülmemiştir) gibi, devrin kudretli şairlerinin İstiklâl Marşı Yarışması’na katılmamalarının sebebi?Şahsen Mehmet Akif’in tercih edilmesinin, daha ziyade “sarıklı mücahitler”den oluşan Birinci Meclis’in (İstiklal Savaşı’mızı zafere taşıyan ilk Meclis) “dindarane” yapısıyla bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Daha ziyade “Türkçü” olan “ötekiler”, Anadolu insanının ruhunu kıpırdatamaz, istenen dinamizmi sağlayamazdı. Bunu gördükleri ve peşinen kabullendikleri için yarışmadan uzak durmuş olabilirler. Yine de bu noktaya bir “mim” koyalım ve “nasip meselesi” deyip geçelim.Öyle bir şiir olmalıydı ki…Öyle bir şiir yazılmalıydı ki, aralıksız on yedi yıl süren savaşlarda yorgun düşmüş bir milleti ürpertmeli, titretmeli, hatta ayağa kaldırmalıydı. Bu şiir hem tarih boyunca yaşanan acıları yansıtmalı, hem geçmişi geleceğe bağlamalı, hem de umut kaynağı olmalıydı. Bu şiiri ancak, yürek vuruşunu Peygamber yüreğinin ritmiyle bütünleyebilmiş bir şair yazabilirdi; ancak Mehmet Akif yazabilirdi. Çünkü şiire konu olan millet, sünneti devletleştirip yüzyıllarca zirvede tutmuş bir milletti.Devrin Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Hamdullah Suphi Bey’e göre, bu işi en iyi şekilde Mehmet Akif yapabilirdi; Zira Akif hem milletinin değer ölçülerine sımsıkı bağlı bir vatanseverdi, hem de yürek vuruşunu Peygamber’inin yürek vuruşuyla bütünlemiş bir şairdi. Yarışmaya katılmamıştı, çünkü para için yazmak istememişti. Hamdullah Suphi Bey “bu işi halletme” sözü verdi Akif’e…Ancak ondan sonra Mehmet Akif, Taceddin Dergâhı’na (Ankara’da) kapanıp İstiklal Marşı’mızın ilk mısrasının ilk kelimesini “besmele” eşliğinde döşedi: “Korkma!”Bu kelime, Peygamber-i Âlişan Efendimiz’in Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında sığındığı Sevr Mağarası’nda, muhteşem yol arkadaşı Hz. Ebubekir’in endişelenmesi üzerine söylediği teselli cümlesinin ilk kelimesinden alınmıştı:“Korkma ey Ebu Bekir, Allah bizimledir!”Yüreğini ilhamının kaynağına kilitledikten sonra, Akif, marşın gerisini hızla getirdi:Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak;O benim milletimin yıldızıdır parlayacak,O benimdir, o benim milletimindir ancak.Eserini 17 Şubat 1921’de tamamlayıp Maarif Vekâleti’ne gönderdi. Akif’in şiiri Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 1 Mart 1921 tarihli oturumunda söz alan Hamdullah Suphi tarafından okunurken, her kıtası milletvekilleri tarafından coşkulu bir şekilde alkışlandı.Ve 12 Mart 1921… Türkiye Büyük Millet Meclisi, o gün Mehmet Akif’in şiirinin “Milli Marş” güftesi olmasını kararlaştırıp kanunlaştırdı. Akif’in şiiri kanunlaşıp resmiyet kazandıktan sonra, Hamdullah Suphi tarafından Büyük Millet Meclisi kürsüsünden tekrar tekrar okundu ve bütün mebuslarca ayakta alkışlandı.Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal;Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet,Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal!Büyük dava adamı: Mehmet Akif Ersoy
KAYNAK : Yenişafak