Parkinson’un sebebi bulundu

Parkinson hastalığına, midede yaşayan bir bakterinin sebep olabileceği bildirildi. Genleri ile oynanarak Parkinson olan farelerin üzerinde yapılan araştırmalarda, farelerin bir kısmında mide bakterisi varken bir kısmında ise yoktu. Buna göre mide bakterisi olan farelerin motor sisteminin kötüleştiği gözlendi.

Parkinson’un sebebi bulundu

ABD’li bilim adamlarının yaptığı, sonuçları Cell dergisinde yayınlanan araştırma, beyin hasarına yol açan Parkinson hastalığının nedeninin mide bakterisi olabileceğini ortaya koydu. Araştırma çerçevesinde, çok yüksek miktarda alfa sinüklein proteini üreterek Parkinson’a yakalanmaları amacıyla farelerin genleri üzerinde oynandı. Genleriyle oynanan bu farelerin bazıları steril olmayan kafeslere bir kısmı da normal kafeslere yetiştirildi.

Araştırma sonucunda mikropsuz ortamda yetişen farelerin motor sistemlerinde ve beynin hareket kontrolü yapan kısımlarındaki protein yapılarında daha az zarar görüldü, ayrıca bu fareler bir kirişin içinden geçmek, burunlarındaki yapışkan maddeyi çıkarmak ve bir direkten aşağı inmek gibi görevleri neredeyse normal bir şekilde yerine getirdi. Öte yandan steril ortamda yetişen farelere, Parkinson hastalarından alınan mide bakterisi nakledildiğinde havyanlarda motor sisteminin kötüleştiği gözlendi.Bilim adamları, mide bakterisinin bozulmuş proteinlerin bir arada toplanmasına uygun ortam yaratarak, motor sisteminde söz konusu belirtileri artırdığını kaydetti.

Tedavisi yok

California Teknoloji Üniversitesi araştırmacısı Dr Timothy Sampson, genetik açıdan birebir aynı fareler arasındaki tek farkın, mide bakterisinin varlığı olduğuna işaret ederek, keşfi “devrim niteliğinde” sözleriyle değerlendirdi. Bulgunun, gelecekte Parkinson’un tedavisinde sindirim sistemini etkileyen ilaçların, hatta probiyotiklerin kullanılabilmesi açısından ümit verici olduğu belirtildi. Beyne aşama aşama zarar veren Parkinson hastalığının, günümüzde bir tedavisi bulunmuyor.

Parkinson ve Alzheimer için umutlu adım

Harvard Üniversitesi Genç Akademi Üyesi Dr. Canan Dağdeviren tarafından geliştirilen proje ile parkinson ve alzaymır gibi hastalıklara neden olan beyindeki kırık noktalar bulunarak, iğne biçimindeki bir aletle bu bölgelere ilaç aktarılabiliyor. “Giyilebilir kalp pili”nin mucidi de olan Dağdeviren, bir program kapsamında geldiği Bursa’da, yaptığı açıklamada, insan beyninin elektronik devreye benzediğini söyledi.Elektronik devrelerde bazen kırık noktalar bulunabildiğini belirten Dr. Dağdeviren, “Beyinde de kırık olmasından dolayı bazı kişiler parkinson, alzaymır veya ruh değişiklikleri hastalıklarına yakalanabiliyor. Hasta olan kişiler, ilaçları ağız veya damar yoluyla almak zorunda. Bu ilaçlar beyne gidiyor ama vücudun diğer bölgelerine de zarar veriyor. İyileşme süreci ise uzun sürüyor.” diye konuştu.Akademisyenler başaramamıştıDr. Dağdeviren, Massachusetts Teknoloji Enstitüsünde (MIT) görev yapan bazı akademisyenlerin kendisine gelerek, “8 yıldır bir proje üzerinde çalışıyoruz fakat bunu bir türlü gerçekleştiremiyoruz. Beynin içine inebilen, kırık noktaları bulabilen, aynı zamanda bu noktalara ilaçları aktarabilen bir cihaz yapmak istiyoruz ama yapamıyoruz” dediğini aktardı.Söz konusu akademisyenlerle gerçekleştirdiği toplantılarda projesini oluşturmaya başladığını anlatan Dr. Dağdeviren, onların neler yaptığını ve niye başarısız olduğunu öğrendiğini dile getirdi.Alzheimer ve Parkinson için yeni buluş Maymunlar üzerinde denendiProjesine başlarken bu uzmanların karşılaştığı sorunlara çözümler üretmeye çalıştığını ifade eden Dr. Dağdeviren, şöyle konuştu:”Bir projeyle karşılarına çıktım ve ‘Siz bunları yapıyormuşsunuz ama malzemeyi yanlış seçmişsiniz, tasarımı yanlış yapmışsınız ve yanlış bir ekiple çalışmışsınız’ dedim. Onlara bir proje sundum. Hocalardan biri bana, ‘Bu çalışmaz’ dedi. ‘Çalışmasın. Sizin istediğiniz projeyi yapayım, paralel olarak da kendi istediğim projeyi yapayım’ dedim. Üç ay içinde bir iğne tasarladım. Bu iğne çalışıyor. Maymunlar üzerinde denedik ve sonuçları aldık. Çok zorlu bir deneydi”Deney canlı hayvanlar üzerinde yapıldıDr. Dağdeviren, çalışmalarında geldiği noktada, beyindeki kırık noktaları bulabildiğini belirtti. Kırık noktalara iğne şeklindeki bir aletle iki ilacı aktarabildiğini kaydeden Dr. Dağdeviren, “Yaptığım şey, dizaynı değiştirmekti. Aletin yaklaşık 10 santimetre uzunluğunda ve çok ince olması gerekiyor çünkü canlı hayvanlar üzerinde deniyoruz. Onların acı çekmemesi gerekiyor.” ifadelerini kullandı.Sistemi geliştirirken dünyadaki en yüksek binayı örnek aldığı bilgisini veren Dr. Dağdeviren, bir mimarın desteğiyle çalışmalarını sürdürdüğüne değindi. Dr. Canan Dağdeviren, iğne tarzındaki aletle beynin kırık noktalarına inip ilaçla müdahale edebildiğine işaret etti. Alzheimer’dan korunmak mümkün Bir sonraki çalışma meme kanseri içinVar olan hastalıkları iyileştirmeye yarayan aletler tasarlamaya çalıştığını dile getiren Dağdeviren, bir sonraki çalışmasına MIT’de devam edeceğini ve bunu yaklaşık 5 ay önce meme kanserinden hayatını kaybeden teyzesinin hastalığından esinlenerek oluşturacağını anlattı. Meme kanserinin erken teşhisi için buna benzer aletleri vücutta ve özellikle meme bölgesinde denemeyi amaçladığını vurgulayan Dr. Dağdeviren, şunları kaydetti:”Çalışmalarım bir boyutta başladı. Hacettepe Üniversitesinde iken ilk fiberler üzerinde çalıştım. Sonra Sabancı Üniversitesinde bu bir boyutlu malzemelerle aletler yaptım. Bunlar yeterli olmadı. Hocamı buldum ve ABD’ye gittim. Vücuda yapıştırılabilen iki boyutlu aletler yaptım. Şimdi iğne şeklinde vücuda inebilen üç boyutlu aletler yapıyorum. Bundan sonra 4 boyutlu aletler üzerine çalışacağız ve MIT’de de bunları duyacaksınız. Artık bir ilacı içtiğinizde onun içinde küçük devreler olacak. İçilen ilacı izleyebileceğiz. Yani nereye gittiğini, neler yaptığını görebileceğiz. Günümüz tıbbının pijama tarzı olduğunu düşünüyorum. Annenizin, babanızın veya kardeşinizin pijamasını giyebilirsiniz ama size uymayabilir. Çalışmalarım tamamen süit tarz denilen ceket gibi üzerinize oturabilecek ve kişiselleştirilebilecek tıp olacak. İleride ne kadar zengin olduğunuz, vücudunuza giydiğiniz elektronik aletlerin sayısıyla doğru orantılı olacak. Vücudunuzda var olan değişiklikleri çok rahat anlayabileceksiniz”

Parkinson’dan korunmak için kahve için

Bir sinir sistemi hastalığı olan Parkinson’un ilk belirtileri titreme, sertlik ve hareketlerin yavaşlamasıdır. Toplum arasında yalnızca titreme hastalığı olarak bilinse de Parkinson’un başka belirtileri de var. Parkinson hastalığında en önemli yakınmanın hareketlerde yavaşlama olduğunu söyleyen Doç. Dr. Yıldız, “Parkinson hastalığı toplumumuzda sadece el titreme hastalığı olarak biliniyor. Ama daha da fazlası var.İlk araba ya da bisiklet kullanmayı öğrendiğimizde frene ve gaza bastığımızın farkındayızdır. Her şey kontrolümüz halindedir. Belli bir zaman sonra bunlar otomatikleşir. Bunun için beyinde özel bir bölge var.Bu bölgeyi motor kabul edersek onunda benzine ihtiyaç var. İşte o benzin üretilen hücrelerin ölmesine bağlı dopamin salgılanamıyor ve o motor çok yavaş çalışmaya başlıyor. O yüzden hastanın göz kırpmasından yürümesine ellerini hareket ettirmesine kadar her türlü hareketi yavaşlıyor. Aslında her yaş grubunda görülen bir hastalık Parkinson, 15 yaşından itibaren görebiliriz ama genelde bize gelen hastalar 60 yaşın üstünde.Yaşla beraber hastalık belirgin olarak artıyor” dedi.Kahve alışkanlığı olan kişilerde az görülüyorParkinson hastalığının altında ne yattığı kesin olarak bilinmemekle beraber genetik ve çevresel nedenler başta olmak üzere pek çok faktörün hastalığın oluşumunda rol oynadığını belirten Doç. Dr. Yıldız, “Parkinson hastalığı Alzheimer’dan sonra en çok görülen nörodejeneratif hastalık. Bu hastalığı durdurma şansımız yok maalesef. Ama geç başlamasını ve yavaş ilerlemesini sağlayabiliriz. Hastalığın öncesinde düzenli spor yapan ve hastalık başladıktan sonra da spor yapmaya devam eden kişilerde hastalık çok daha yavaş ilerliyor. Son zamanlarda kahvenin Parkinson hastalığı oluşma riskini azalttığına dair de çok sayıda çalışma var ama bunların hepsi araştırma aşamasında. Bu noktada şunun da altını çizmek gerekir ki bu çalışmalar uzun süreli ve günde en az üç fincan kahve içmiş kişilerde yapılan çalışmalar. Gerçekten de ben de klinik pratiğimde her hastaya kahve alışkanlığı olup olmadığını soruyorum ve aslında kahvesiyle ünlü bir toplum olmamıza rağmen kahve alışkanlığımız da pek yok olmadığını görüyorum maalesef. Toplumda bilinenin aksine kahvenin içinde sadece kafein değil onun dışında da pek çok madde var. Bunların da Parkinson hastalığı riskini azaltmada rol almakta olabileceği düşünülüyor. Parkinson sadece yaşlılık hastalığı değilKafa travması Parkinson’a yol açabilirKafa travmasının da Parkinson hastalığına neden olabildiğini vurgulayan Doç. Dr. Yıldız, “Parkinson’a neden olabilecek şeylerden bir diğeri de kafa travması.Aslında dünyaca ünlü boksör Muhammed Ali bu hastalığa yakalandıktan sonra kafa travması çok konuşulur oldu. Ancak sadece kafa travması değil ayrıca onun dışında çiftçilerin kullandığı bazı tarım ilaçları, kumaşların boyanmasında kullanılan bazı kimyasal maddeler, bazı temizlik ürünleri ileride bize hastalık olarak dönecek. Bu nedenle bebeklikten itibaren çok dikkat edilmesi gerekir. Mümkün olduğunca doğal beslenmek ve doğal maddelere maruz kalmak gerekir. Hastalığın olmazsa olmazı el titremesi değil hareketlerde yavaşlama ve katılıktır.Erken tanı çok önemli el titremesi yok diye doktora gitmeyelim demesinler geç gelince tedavi zorlaşıyor. Hastaların aktif olarak spor yapmalarının hastalığı geciktirdiğini ve çok iyi seyirli gittiğini gördüm bu beni çok etkiledi. Hastanın aile içindeki dayanışması önemli, hastanın hastalığını kabul etmesi ve ailenin de ona destek olması gerekir” dedi.Bugün Parkinson hastaları 20-25 yıl yaşayabiliyorBilimsel araştırmalarda Parkinson hastalığının son kapılarının açılmak üzere olduğunu söyleyen Doç. Dr. Yıldız, “Araştırmalar sonucunda bu hastalığın aslında el titremesinden yaklaşık 10 yıl önce başladığını öğrendik. Nerede başladığını, nasıl ilerlediğini artık biliyoruz. Şu anda en önemli aşama tedavi aşaması tedavide de büyük mesafeler kaydedildi. Bu hastalık ilk tanımlandığı yıllarda hastalar 8-10 yıl yaşıyordu,ama bugün geldiğimiz noktada bir Parkinson hastası 20-25 yıl yaşayabiliyor. Hastalarımız asla umudunu kaybetmesin, spora, sağlıklı beslenmeye ve depresyona dikkat etsinler. Parkinson hastaları normal popülâsyona göre daha depresif hastalar. Hayata dört elle tutunsunlar. Hasta olduklarının farkındalar el titremesi toplumda onları çok rahatsız ediyor ve bu hastaların pek çoğunda depresyon görüyoruz. Ailedeki destek önemli, evi ileri evredeki hastalar için ona göre düzenlemek gerekir” şeklinde konuştu.

KAYNAK : Yenişafak

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ