Murat: Üstad davaya ve şiire giriş kapımdır

Ahmet Murat: Şiire Üstat’dan giriş yapmış olmayı kendime sık sık hatırlatırım. Çünkü bunun bizim gibiler için bir anlamı da şiirle birlikte davaya giriş yapmaktır.

Murat: Üstad davaya ve şiire giriş kapımdır

Ahmet Murat günümüz Türk şiirinin önemli seslerinden biri. İlk kitabı Kaf ve Rengi’nden itibaren çıtayı sürekli yükselten bir şair. Şiirlerinde semboller ve imgelerle konuşmayı seviyor. Modern yaşama karşı, geleneği yenileyen sesiyle, hakikat arayışında olan bir duyarlık onunki.

Star Gazetesi tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle bu yıl dördüncüsü verilen Necip Fazıl Şiir Ödülü’nün sahibi Ahmet Murat ile şiire adım attığı ilk günleri konuştuk. 

Necip Fazıl Kısakürek kendi kuşağıyla birlikte kendinden sonra gelenleri de etkilemiş bir şair ve düşünce adamı. Sizin Üstat ile ilk karşılaşmanız nasıl oldu?

İlkokul öğretmenim, bir anneler gününde şiir ezberleme ödevi vermişti. Anneler günü fikrine zaten aşina değilim, üstüne bir de bu güne dair bir şiir ezberleme vazifesiyle, biraz da keyifsiz eve gelmiştim. Babam ve muhiti için şiir aşağı yukarı Mehmed Akif ve Necip Fazıl’dan ibaretti. Akif’i anlayamadığı için okumadan, Üstad’ı ise okuyarak severdi. Akşam, babam tek şiir kaynağını, Çile’yi karıştırdı. Bulmuştu: Anneciğim şiirini ezberleyecektim.  

Ertesi gün sınıfta, pek az kısmını anladığım bu şiiri, ezbere, soluksuz, rüzgar gibi okudum: “Ak saçlı başını alıp eline/ Kara hülyalara dal anneciğim”. Sınıfta, öğretmenim dahil pek anlayan olmadı. Ya da şöyle söyleyelim: Bu şiir sınıfa ve maarifimize biraz büyük gelmişti. Üstad’la böylece tanıştım.

Babanız o zaman çok mutlu olmuştur…

Babam için sonuç şahane oldu tabi, benim için de… Sonrasında babam, hafif vurgulu, biraz duygulu şiir okuyabilen oğluna yeni vazifeler buldu: Önce Sakarya Türküsü’nü, ardından Zindandan Mehmed’e Mektup’u ezberletti. Mehter dinleyen, Çırpınırdı Karadeniz söyleyen, evradüezkarına sadık yaşayan rahmetli babam, arada bir bu şiirleri benden dinlemeyi severdi. Biraz ustalaştığımı fark ettiğinde bu kez aynı şiirleri misafirlerine okumamı istemeye başladı. Şimdi yeniden, İstasyon Caddesi’ndeki o evin kuytu bir köşeciğinde, utandığı için gözlerini sıkı sıkı yummuş bir oğlan çocuğunun, çığırtkan sesi kulaklarıma vuruyor: “İnsan bu, su misali kıvrım kıvrım akar ya/ Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.”

Peki Necip Fazıl Şiir Ödülü’nü kazanmış olmak iç dünyanızda nasıl yankı buldu?

Bugün Necip Fazıl adına verilen bir şiir ödülüne münasip bulununca, yıllar sonra ilkokuluna dönmüş ve o eski sırasına oturmuş bir talebe gibi hissediyorum. 

Şiire Necip Fazıl’dan giriş yapmış olmayı kendime sık sık hatırlatırım. Çünkü bunun bizim gibiler için bir anlamı da, şiirle birlikte davaya giriş yapmaktır. 

Ben o şiirleri küçük bir taşra şehrinde ezberime almaya çalışırken Üstad hayattaydı. Babam da… Ruhları şad olsun. 

PORTRE

1971 yılında Karaman’da doğdu. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Şiir ve yazıları Yedi İklim, Kırklar, İtibar, Dergah, Gerçek Hayat gibi dergilerde yayınlandı. İlk kitabı ‘Kaf ve Rengi’ni Kış Bilgisi, Bir Şair Bisikletle, Kalbin Kararı ve Belki de Üzülmeliyiz takip etti. Tasavvuf ve İslam Felsefesi alanında doktora yaptı. İbn Haldun Üniversitesi’nde öğretim üyesi.

KAYNAK : STAR GAZETESİ

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ