Millet 14 yılda 14 ihanet gördü

Yeni Şafak’ın Güçlü Türkiye ekinde bu hafta Türkiye’nin 14 yılda karşılaştığı ihanetler, 18 maddenin 16’sının Avrupa’daki uygulamaları, Avrupa’nın Türkiye düşmanlığı gözler önüne seriliyor.

Millet 14 yılda 14 ihanet gördü

16 Nisan’daki halk oylamasına Yeni Şafak da güçlü Türkiye referandum özel eki ile katıldı. 16 sayfalık çalışma, her pazartesi okurlarımıza Yeni Şafak ile birlikte ücretsiz dağıtılıyor. Güçlü Türkiye ekinde Türkiye’nin 14 yılda karşılaştığı ihanetler, 18 maddenin 16’sının Avrupa’daki uygulamaları, MHP İstanbul Milletvekili Arzu Erdem ile söyleşi, mini anayasa rehberi, vatandaşlarla söyleşiler, Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Av. Nihat Çiftçi ile söyleşi ve Avrupa’nın Türkiye düşmanlığı gözler önüne seriliyor.

Türkiye’nin, 16 Nisan’daki referandumla daha güçlü bir geleceğin temellerini atmaya hazırlanması Avrupa’yı tedirgin etti. PKK ve FETÖ’ye kol kanat geren Batılı ülke siyasetçilerinin Avrupa’nın Nazizm günlerini aratmayan küstahça açıklamaları Türkiye düşmanlıklarını gözler önüne serdi. Türkiye’de istikrar ve başkanlık istemiyorlar

Koalisyonların tarihe karışacak olması nedeniyle Türkiye’ye artık müdahale etme imkanları kalmayacak olan Batı 16 Nisan seçimleri yaklaşırken maskelerini indirip açıktan saldırıya geçti. Yaptıkları açıklamalarla her defasında Hayır propagandası yapan Batı ülkelerinin liderleri ve yönetim kadrosu yapılacak referanduma engel olmak için tüm çabayı sarf ediyor. Terör örgütlerinin Hayır propagandalarına izin verirken yaptıkları açıklamalarla Türk düşmanlığını gözler önüne seriyor. Bunu yaparken de hiçbir hukuk normu, hiçbir kural, hiçbir diplomasi adabı tanımayarak Nazizm’i aratmıyor. İşte, 18 maddenin bir çoğunu kendi ülkelerinde uygulayan iki yüzlü Avrupalı liderlerin konu Türkiye olunca yaptıkları hezeyan dolu açıklamalar:Hollanda’nın Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders: BAŞKANLIK SİSTEMİNİ KABUL EDEMEYİZ“Türkiye’de 16 Nisan’da yapılacak anayasa değişikliği referandumu ile diktatör Erdoğan’ın yetkileri daha da artacak. Biz bu tutumu kabul etmiyoruz. Başkanlık sistemi Erdoğan’ın yetkilerini arttıracak. Bunu kabul etmemiz asla mümkün değil”Hollanda Başbakan Yardımcısı Lodewijk Asscher: ERDOĞAN’A DAHA ÇOK YETKİ VERECEKLER“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlık sistemiyle birlikte daha çok yetki verilecek. Yapılan anayasa Erdoğan’a daha fazla yetki vermeyi amaçlıyor. Türk politikacılar ve bakanlar da bunu destekliyor.”Avusturya Başbakanı Christian Kern: AB’NİN PARA MUSLUĞUNU KAPATALIM“ Türkiye’de yapılacak Başkanlık sistemi referandumla mevcut anayasa ve demokrasi ayaklar altına alınacak. Başkanlık sisteminin getirilmek istenmesi ve tüm olanlar Erdoğan’ın otorite programına hız verdiğini gösteriyor. Belki de AB’nin para musluğunun kapatılması gerekiyor” Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker: İDAM CEZASI GELİRSE MÜZAKERELER KESİLİR“Türk hükumetinin getirmeye çalıştığı başkanlık sistemi ve anayasa değişikliğindeki retorik, Avrupa konserine tiz bir ses etkisi yapıyor. Ben armoni tutkunu birisi olduğum için, böyle tiz dil vuruşlarını sevmiyorum. Türkiye’nin üyeliği AB ülkelerinin istememesinden değil, Türklerin AB standartlarını getirme konusundaki isteksizliğinden gerçekleşmeyebilir. Yeni Anayasayla birlikte eğer Türkiye’de idam cezası yeniden getirilirse bu, üyelik müzakerelerinin kesilmesi anlamına gelir.”Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu Başkanı Ska Keller: TÜRKİYE’YE AMBARGO UYGULAYALIM“Türkiye’deki başkanlık sistemi tartışmalarını göstermelik buluyorum. Hayır oylarının yüzde 50’nin üzerinde olduğu için Türkiye’deki muhalefetin desteklenmesi gerekiyor. Başkanlık sistemini uygulamak isteyen Erdoğan’a en etkili cevabı gümrük birliğinin genişletilmemesi, Türkiye’ye silah satışının durdurulması ve ekonomik yardımlara son verilmesi gerekiyor.”İsveç Başbakanı Stefan Löfven: GELİŞMELERDEN ENDİŞELİYİZ“Türkiye’deki gelişmelerden endişeliyiz. 16 Nisan’da yapılacak başkanlık sistemi halk oylamasının konusu, hapisteki ve işlerinden atılan tüm insanları kapsıyor. Türkiye’de ifade özgürlüğü konusunda kısıtlamalar ciddi kısıtlamalar var. Bu nedenle yapılacak referandum bu kısıtlamalara bir çözüm üretmiyor. Bu konuda ciddi endişeler duyuyoruz”Alman Sosyal Demokrat Parti Başkanı Martin Schulz:TÜRKİYE’NİN AB’YE ÜYELİĞİ MÜMKÜN DEĞİL “Şu anki durumda Türkiye’nin AB’ye üyeliği kesinlikle mümkün değil. Avrupa’daki bütün hükümet liderleri Erdoğan’a net bir şekilde kendisinin şu sıralar bütün sınırları aştığını söylemeli. Aynı şekilde Almanya ve diğer ülkelerin Nazilerle kıyaslanmasını da kabul edemeyiz. Türkiye on yıllardır olmadığı kadar kutuplaşmış durumda. Türkiye’deuygulanmak istenen Başkanlık sistemi ve uygulanan stratejiler er ya da geç başarısız olacağını belirtmeliyiz.”Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel: BAŞKANLIK SİSTEMİ İLE AB ÜYESİ OLMASI GERÇEK DIŞI”Türkiye’de yapılacak referandum ve uygulanacak başkanlık sistemiyle birlikte Türkiye’nin bundan sonra Avrupa Birliği üyesi olmasını gerçek dışı. Türkiye, AB üyeliğine hiçbir zaman olmadığı kadar uzak.”Alman Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) milletvekili Norbert Röttgen: BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇİLİRSE AB İLİŞKİLERİ KESİLİR “Türklerin referandum öncesi planlanan Anayasa reformunun şimdiki Cumhurbaşkanı’nın çıkarına olduğunu ve aynı zamanda Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin de oylandığını bilmesi gerekiyor. Türkiye’yi liberal demokrasiden uzaklaştıracak olan değişikliklerin AB ile uyumlu olmuyor. Başkanlık sistemine geçilirse, AB ilişkileri kesilir” dedi.

Türkiye’nin en istikrarlı hükümetlerini kuran AK Parti’nin iktidarda olduğu 14 yıl boyunca karşılaştığı 14 ayrı darbe ve vesayet girişimi ‘Hayır’ cephesinin amacını izah ediyor. 14 yılda 14 ayrı sabotaj tezgahlayan güçler başarabilselerdi kukla koalisyonlar ile devamını getireceklerdi. 16 Nisan’da evet çıkarsa hayalleri tümüyle suya düşecek. İstikrar 14 yılda 14 ihanet gördü

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en istikrarlı hükümetlerini kuran AK Parti, kurulduğu günden itibaren vesayet odaklarının da baş hedefi oldu. Gerek sivil gerekse askeri vesayetçiler AK Parti’nin 14 yıllık iktidar serüveninde defalarca ortaya çıkarak halkın iradesine engel olmaya çalıştı. Türkiye’nin büyümesini ve gelişmesini istemeyen bu odakların 2003-2017 yılları arasında oynadıkları oyunları kronolojik olarak derledik.2 MUHTIRA 2 DARBE GİRİŞİMİAğustos 2001’de siyaset sahnesine çıkan AK Parti, 3 Kasım 2002’de siyasi yasaklı Recep Tayyip Erdoğan’dan mahrum girdiği seçimde birinci oldu. Henüz iktidarının ilk aylarında muhtıra ile tanışan AK Parti’ye ve milletin iradesine 14 yıl boyunca kurulan kumpasların sonuncusu 15 Temmuz darbe girişimi oldu. 8 Mart 2003’te Siirt’te yenilenen seçimde milletvekili seçilerek 59. Hükümetin başbakanı olan Erdoğan ise AK Parti’yi 7 seçimden zaferle çıkartan isimdi. Recep Tayyip Erdoğan canı pahasına ve sadece milleti arkasına alarak girdiği ikinci istiklal mücadelesini bugünlere getirdi. 16 Nisan, geride kalan 14 yıla da vurulacak Evet mührü olacak.İlk 6 ayında 1 kapatma davası, 1 muhtarı gördü22 Ekim 2002’de Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, “Erdoğan’ın hapis cezası genel başkanlığa engel” diyerek AK Parti’ye kapatma davası açtı ve tedbir istedi. AYM 22 Ocak 2003’te Erdoğan’ın genel başkanlık yetkilerini kullanamayacağına karar verdi. AK Parti hükümeti anayasadaki “ideolojik ve anarşik suçlar” ibaresini “terör eylemi” şeklinde değiştirdi. Böylece Erdoğan’a milletvekilliği yolu açıldı.İlk muhtırayı 2003’te Hilmi Özkök verdi 8 Ocak 2003’de Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, medya patronları ve yazarları ile bir araya geldi ve Başbakan Abdullah Gül’ün YAŞ kararlarına şerh koymasını eleştirdi. “Türbanın mevzuata, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarına aykırı olarak siyasi bir dayatma ve cumhuriyet geleneklerini aşındırma sembol ve eylemi olarak kullanılmasını hoş görmemiz beklenmemelidir” dedi. Bu cümlenin anlamı muhtıraydı.Danıştay saldırısının arkasından FETÖ çıktı AK Parti iktidarının 5. yılında, yıllar sonra kumpas olduğu ortaya çıkan Danıştay saldırısı gerçekleşti. 17 Mayıs 2006’da Alparslan Arslan’ın gerçekleştirdiği saldırıda Danıştay 2. Dairesi Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin katledildi. Hürriyet başta olmak üzere darbesever medya olayı hemen başörtüsü kararına bağlayarak hükümete mal etmeye çalıştı. Arslan’ın FETÖ ilişkileri yıllar sonra ortaya çıktı.Cumhuriyet Mitingleri ile gözdağı verdiler 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Erdoğan veya eşi başörtülü başka bir siyasetçinin cumhurbaşkanı adaylığına karşı Cumhuriyet Mitingleri düzenlendi. Mitinglerin ilki 14 Nisan 2007’de, Cumhurbaşkanlığı seçiminden iki hafta önce Ankara’da yapıldı. İkincisi 29 Nisan’da İstanbul, beşinci ve son miting ise 13 Mayıs’ta İzmir’de yapıldı. Amaç cumhurbaşkanını AK Parti’ye seçtirmemekti.Miting oyunu tutmadı 367 Sabih oyuna girdi“Türban” Çankaya’ya çıkmak üzereydi. Bu kez Sabih Kanadoğlu sahneye çıkarak 367 kuralını” ortaya attı. Seçimin ilk turunda meclisin nitelikli çoğunluğu olan 367 milletvekili Genel Kurul’da hazır bulunmazsa ilk tur gerçekleşmemiş sayılacaktı. 27 Nisan günü ANAP ve DYP Meclis’e gelmedi. CHP, Gül’ün 357 “evet” oyu aldığı seçimleri Anayasa Mahkemesi’ne götürdü. AYM de seçimi iptal etti.367 yetmeyince muhtıra devreye girdiMecliste cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapıldığı gün tarihe “e-muhtıra” olarak geçen 27 Nisan bildirisi milli iradeyi hedef aldı. Yaverinin FETÖcü olduğu ortaya çıkan dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın yayınladığı ‘e-muhtıra’da özetle “Son günlerde Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, TSK tarafından endişe ile izlenmektedir. TSK bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. TSK bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir.” deniyordu. CHP hemen sahne almış ve Mustafa Özyürek, “Tabii bu bir muhtıradır. Hükümetin bunun gereğini yerine getirmesi gerekir” dedi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen ise “Altına imzamızı atarız” demişti. Ertesi gün son noktayı ise hükümet koydu: “Başbakanlık’a bağlı bir kurum olan Genelkurmay Başkanlığı’nın herhangi bir konuda hükümete karşı bir ifade kullanması demokratik bir hukuk devletinde düşünülemez. Hükümetin emrinde, görevleri anayasa ve yasalarla tarif edilmiş bir kurumdur. Genelkurmay Başkanı görev ve yetkilerinden dolayı Başbakan’a karşı sorumludur.”Gazete haberleriyle parti kapatacaklardıBaşörtüsü Çankaya’ya çıkınca bu kez AK Parti’yi iktidardan uzaklaştırmak için yargı içinde odaklanan vesayet çevreleri harekete geçirildi. Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın hazırladığı ve Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan’ın da aralarında bulunduğu 71 kişiye siyaset yasağı getirilmesi ve partinin kapatılmasını içeren davayı AYM, 30 Temmuz 2008’de karara bağladı. 5 üye kapatmaya karşı çıktı, 6 üye kapatmadan yana oy kullandı. Nitelikli çoğunluk sağlanamadığı için parti kapatma talebi reddedildi. Yalçınkaya’nın iddianamesindeki deliller ise Hürriyet ile Cumhuriyet başta olmak üzere milli irade karşıtı gazeteler ve televizyonlardaki ‘okuldaki başörtülü kızlar, namaz kılan öğrenciler’ gibi haberlerden oluşuyordu.Hakan Fidan üzerinden Erdoğan’a suikast girişimiFETÖ’nün hükümete yönelik ihanet adımlarının ilki 7 Şubat 2012’de yaşandı. Erdoğan’ın 30 yıldır süren terörü bitirmek için görevlendirdiği MİT ekibi ciddi bir aşamaya gelmiş ve artık kamuoyuna açıklanma vakti yaklaşmıştı. 2011 yılı sonbaharında Başbakan Erdoğan da sır gibi saklanan ameliyat için gün almıştı. Erdoğan hastaneye yatarken durumu fırsat bilen ‘paralel yapı’ harekete geçti. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın özel hattını arayan özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya “İfade vermek üzere makamıma bekliyorum” dedi. Sonraki günlerde Fidan’ın ardından Erdoğan’a yöneleceği ortaya çıkan operasyon Fidan’ın Başbakan’ı bilgilendirmesiyle son anda engellendi. MİT krizi sonrası FETÖ kumpasları bir bir açığa çıktı.MİT’i deşifre ettilerFETÖ’cü polisler 20 Aralık 2011 sabahı KCK Basın Komitesi’ne yönelik operasyon kapsamında bir ajans bürosuna baskın düzenledi. Basılacak yerler listesinde olmayan mekanda gözaltına alınanlardan biri de MİT’in irtibat elemanıydı. Bu MİT elemanı, gözaltında sahte MİT avukatı gönderilerek konuşturuldu. KCK’nın içindeki MİT ekibini deşifre eden FETÖ, göstermelik KCK operasyonu ile çözüm sürecinin PKK lehine dönmesini sağladı. Uluslararası destekli kalkışma: Gezi ParkıTarihler 2013 Mayıs ayını gösterdiğinde, bürokratik vesayet eliyle AK Parti’yle baş edemeyeceğini anlayan güçler bu kez farklı bir yol denedi. Provalarını aylar öncesinden yaptıkları Gezi Parkı eylemlerini sahnelemeye başladılar. Göstermelik ağaç bahanesiyle başlatılan Gezi olayları yurtdışı menşeili şirketlerin de desteğiyle Türkiye istikrarını baltalamaya çalıştı.AKM’DE, TERÖR İŞGALİ27 Mayıs 2013’te başlayan olaylarda, Taksim Gezi Parkı’ndaki boş alanda yapımı düşünülen Topçu Kışlası için bölgedeki birkaç ağacın kesilmesi bahane edilerek hükümeti devirmeye yönelik bir kalkışma denendi. Başlangıçta, çevre duyarlılığıyla bir kaç İstanbullunun duyarlılığı gibi gösterilen ağaç meselesi, yasadışı örgütler ve onların uluslararası bağlantılarının devreye girmesiyle 79 ilde AK Parti hükümeti aleyhine protesto gösterilerine dönüştü. Sadece Bingöl ve Bayburt’ta Gezi eylemi düzenlenmezken, İstanbul’da iş makinalarıyla Taksim Meydanı’nı günlerce halka kapatan göstericiler AKM binasını terör örgüt lerinin flama ve bayraklarıyla donattı.600’DEN FAZLA POLİS YARALANDITürkiye’nin 79 ilinde olaylara karışan göstericiler, 600’den fazla polis yaralarken 58 kamu binasını, 68 MOBESE kamerasını, 337 işyerini, 90 belediye otobüsü, 214 özel aracı, 240 polis aracını ve 45 ambulansını yaktı veya ağır hasar verdi. Gezi kalkışmasının borsadan bankacılık sistemine, turizmden enflasyona tüm etkileriyle değerlendirildiğinde Türk ekonomisine ise 200 milyar lirayı aşan zarar verdiği hesaplandı.İngiliz Ajan ‘Geziye katılın’ dediGezi kalkışmasında yer aldığını itiraf eden terör örgütü PKK’nın sözde Marmara Sorumlusu Botan Zaxros’ın ifadeleri, Gezi darbesinin uluslararası bağlantılarını da deşifre etmişti: “Gezi sürecinde İsrailliler benimle görüştü. Gezi’ye katılmamızı istediler ve sonrasında 5 yıllık üst düzey eğitim için İsrail’de bize özel eğitim kampı tahsis edileceği sözü verildi. İngiliz istihbaratından üst düzey bir ekiple olayların ikinci gününde Fatih’teki Burger King’te bir araya geldik. Bana ‘Kürtleri buraya çek, hükümet kesin olarak düşecek, sen de kahraman olursun’ denildi… Ben o günlerde Karayılan ve Cemil Bayık’ın hükümetin düşeceğine inandırıldığını gördüm.”17 Aralık polis ve yargı darbesi girişimiFETÖ’nün Türkiye üzerindeki kara planlarının en önemlilerinden biri olan 17/25 Aralık süreci tam bir darbe girişimiydi. Daha sonra sergilenecek kanlı darbe planlarından önce yolsuzluk kılıfıyla Türkiye’yi tamamen ele geçirmek için adım atan FETÖ 17 Aralık’ta yargı darbesi girişimi ile kirli yüzünü gösterdi. FETÖ, 17 Aralık günü birbiriyle alakasız dosyaları birleştirip kamuoyuna ‘yolsuzluk’ diye sunarak siyasete darbe vurmak istedi. Nöbetçi savcılar ve hakimler ayarlandı, mizansen baskınlar ve montajlanmış ses ve görüntü kayıtları ile algı oluşturulmaya çalışıldı. Hükümetin zamanında müdahalesi ile İstanbul Emniyeti’ndeki FETÖ’cülere görevden el çektirilerek darbe girişimi bastırıldı.25 Aralık ekonomiyi çökertme hamlesiFETÖ, polis içerisindeki yapılanmasıyla başarılı olamayınca bu kez 15 Temmuz’da ortaya çıkan Jandarma’daki yapılanmasını devreye soktu. İkinci darbe girişiminin tarihi 17 Aralık’tan 8 gün sonra yani 25 Aralık’tı. Bu sefer hedef doğrudan fezlekelere çok önceden “Dönemin Başbakan’ı” olarak yazılan Recep Tayyip Erdoğan’dı. 25 Aralık’ta yeniden hareketlenen FETÖ’cü hainler, yasadışı dinlemelerle birlikte hayali bir terör örgütü üyesi olarak gösterdikleri 41 işadamı hakkında gözaltı kararı çıkarttı. İşadamlarının neredeyse tamamının mega projelere imza atan isimler olması dikkat çekiciydi. FETÖcü savcılar tarafından Jandarma’ya gönderilen gözaltı listesi işleme konulmadı.Türkiye’ye müdahale ettireceklerdi FETÖ, 7 Şubat, 17 ve 25 Aralık girişimlerinin ardından bir kez daha saldırdı. Türkiye’yi dünyada teröre destek veren ülke olarak lanse edip, hükümet ve yetkililerinin Uluslararası Adalet Divanı LAHEY’de yargılanması için bu kez hedef olarak MİT’i seçti. Jandarmadaki güçlerini devreye sokan örgüt, 1 Ocak 2014’te Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) gözetiminde Suriye’ye yardım götüren bir TIR’ı, Hatay Kırıkhan’da durdurdu. Operasyonun başında Adana özel yetkili savcısı Özcan Şişman vardı. MİT görevlileri araçların aranmasına izin vermeyince girişim başarısız oldu. FETÖcü vatan hainleri 19 Ocak’ta bir kez daha sahneye çıktı. Adana Ceyhan’da yine MİT’e ait üç TIR, Adana özel yetkili savcısı Aziz Takçı tarafından durduruldu. Jandarma görevlileri TIR’larda görev yapan MİT personeline silah çekti, yere yatırdı. Görüntüler Türkiye kamuoyunda büyük bir şaşkınlıkla izlendi. Gözü dönmüş örgüt 17 Aralık’tan beri, emelleri uğruna yapamayacağı şey olmadığını göstermişti.HSYK’YI HEDEF ALDILARTüm kurumlarda tasfiye edilmeye başlayan FETÖ, yargıdaki hakimiyetini sürdürmek için bu aşamadan sonra 12 Ekim 2014 HSYK seçimlerine odaklandı. 30 Mart 2014 Yerel Seçimleri’nde CHP ile ittifak yapan örgüt, varlık yokluk meselesi olarak gördükleri HSYK seçimlerinde de, kendilerini sosyal demokrat olarak tanımlayan YARSAV ve YARGI-SEN gibi örgütlerle işbirliği yaptı. Ancak yargıdaki korkunç örgüt yapılanmasını fark eden bağımsız hakim ve savcıların oylarıyla hezimete uğradılar.Türkiye’yi işgal girişimi1960 darbesiyle merhum Adnan Menderes’i idam ederek Türkiye’yi 50 yıl vesayete mahkum olarak yönetenler bu süre zarfında kimi zaman medyayı, kimi zaman işadamlarını, kimi zaman yargıyı, kimi zaman bürokrasiyi kullandılar. 28 Şubat’ta kullandıkları bir argüman daha deşifre oldu: Özel olarak büyüttükleri hoca kisvesi altındaki hainler. Darbe dönemlerinde tüm İslami camiaya ait dernekler vakıflar okullar kapatılırken Fetullahçı Terör Örgütü’nün lideri Fetullah Gülen’in önü açıldı. Gülen’i 1966’da Edirne’den alıp İzmir’e götüren karanlık güçler, 1970’lerden itibaren bürokraside, emniyet ve TSK içinde rahatlıkla örgütlenebilmesi için tüm kolaylığı gösterdi. Gülen, kendisini besleyenlere ve büyütenlere sadakatini göstermek için 15 temmuz gecesi düğmeye bastı. FETÖ üyesi Adil Öksüz’ün yönettiği Akın Öztürk’ün askeri liderliğini yaptığı darbe girişimi vesayetin son kurşunu oldu.F-16’LAR ALÇAK UÇUŞ YAPTI15 Temmuz günü saat 21.30’da İstanbul’da Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün askerler tarafından kesilmesi, Ankara’da F16’ların uçuşlarıyla birlikte silah sesleri üzerine aranan Silahlı Kuvvetler Komuta Harekât Kontrol Merkezi (SKHKM) yetkililerinin cevabı “Ani müdahale mangaları tarafından tatbikat yapılıyor” oldu. Saat 22.00-22.20 sularında ise Meclis ve Genelkurmay karargahının bulunduğu bölgede F16’lar alçak uçuşa geçti. Uçuşlarla ilgili de ‘tatbikat yapılıyor’ denildi. Bu sırada askerler tarafından köprü ve yolların kesildiği bilgisi ulaştı. Gölbaşı Polis Özel Harekat Başkanlığı ile Havacılık Dairesi Başkanlığına, iletişimi ve televizyon yayınlarını kesmek için F-16 savaş uçakları ve askeri helikopterle hava saldırısı yapıldı. Yeni Şafak’ın haberiyle gerçeği öğrenen milllet, bu sırada çoktan sokağa çıkmış, ülkesine ve vatanına kastedenlere karşı mücadeleye başlamıştı. 23.05’te Başbakan Yıldırım, NTV’ye bağlandı. Yaşananların adı ilk kez resmen Başbakan tarafından şu cümlelerle kondu: “Bu bir kalkışmadır, buna izin vermeyeceğiz.”HALK MEYDANLARA ÇAĞIRILDIİlerleyen dakikalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan CNN Türk canlı yayınına bağlanarak, halka sokağa çıkma ve darbeye direnme çağrısında bulundu. Yurdun tamamında halk darbe girişimine direnmek üzere, meydanlara akın etti. Ankara’daki kritik noktalara ulaşımın engellenmesi için Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ait araçlar kamu binalarına giriş ve çıkışları kapattı. Bu süreçte darbeciler tarafından işgal edilen TRT’de saat 23.50 sularında darbe bildirisi okutuldu. MİLLETİN MECLİSİNİ 4 KEZ VURDULAR AK Parti teşkilatları SMS yoluyla uyarılırken, camilerden ezan ve salalar okunmaya başlandı. Saat 02.30’u gösterdiğinde MİT Basın Danışmanı Nuh Yılmaz, “Darbe püskürtüldü” açıklamasını yaptı. Saat 02.40’da ise TBMM’ye savaş uçağı tarafından iki bomba atıldı. Saat 03.22’den itibaren Meclis sabaha kadar sürecek şekilde aralıklarla bombalara hedef oldu. Saat 03.39’da Ankara İl Emniyet Müdürlüğü ikinci kez savaş uçağı ve helikopterler tarafından vuruldu. Marmaris’te kaldığı otelden ayrıldıktan sonra İstanbul Atatürk Havalimanı’na gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan, saat 04.00’de basın mensuplarının karşısına çıktı.KENDİ HALKINI KATLETTİLER15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halkı sokağa çağırmasının ardından akın akın sokağa dökülen halk, özellikle İstanbul ve Ankara’da darbeci hainlere göğsünü siper etti. İstanbul Çengelköy’de elinde bayraklarla askerlerin tanklarına karşı duran vatandaşlara otomatik silahlarla ateş açıldı. Eski adıyla Boğaziçi Köprüsü’nde konuşlanan askerler, burada da halkın üzerine tank ateşi açtı. Ambulansların yaralılara almasına dahi müsaade edilmezken, tanklar halkın üzerine sürüldü. Hainler, aynı zamanda tarihte eşi benzeri görülmemiş bir vahşete de imza attı. 42 POLİSİ BOMBALARLA ŞEHİT ETTİLERMilletin iradesine kast eden girişimler bununla da sınırlı kalmadı. TSK içindeki bir grup askerin düzenlediği darbe girişiminde en büyük zayiatı Gölbaşı’ndaki Özel Harekat Daire Başkanlığı verdi. Tank ve savaş uçaklarıyla yoğun bombardımana tutulan o binada 42 polis şehit oldu. Jandarma Genel Komutanlığı, TRT ve Zırhlı Birlikler Komutanlığı’na dönük operasyon hazırlığı yapan özel tim mensupları F-16’larca vuruldu. Sorti yapan savaş uçaklarının attığı füzeler nedeniyle Özel Harekat Daire Başkanlığı yerle bir edildi. Kadın, çocuk, yaşlı ve genç ayırt etmeden halkını katleden gözü dönmüş hainler, tankların önünde duran herkesi ezip biçti. KAHRAMAN KAZAN HALKI AKINCI ÜSSÜ’NDEN UÇAK KALDIRTMADIAnkara Kazanlı vatandaşlar darbe kalkışmasında adını demokrasi tarihine altın harflerl yazdırdı. Akıncı Üssü’nden uçakların kalkmasını engellemek isteyen vatandaşlara yaylım ateşi açıldı ve 5 kişi şehit oldu, 40 kişi de yaralandı. Yürekleri ferahlatan haber ise 16 Temmuz saat 12.15’te Başbakan Yıldırım’dan geldi. Yıldırım, Çankaya Köşkü’ndeki basın açıklamasında darbe girişiminin başarısız olduğunu duyurdu ve vesayetin tarihe gömüldü ğünü tüm dünyaya ilan etti.

Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serdar Gülener, 16 Nisan’da oylanacak anayasa değişiklik paketindeki en çok tartışılan maddeleri Yeni Şafak için okurları için yazdı. Kafası karışanlar için mini rehber

Madde 6:SADECE 2 HÜKÜMET GENSORU İLE DÜŞTÜReferanduma sunulan anayasa önerisinde Parlamento ile Cumhurbaşkanı arasındaki ilişkiyi belirleyen önemli bir unsur parlamentonun bilgi edinme ve denetim yollarıdır. Öneride dört temel araç ile meclisin cumhurbaşkanını denetlemesi söz konusudur. Anayasa’nın 98. ve 105. maddedeki değişiklikle düzenlenen bu araçlar “meclis araştırması”, “genel görüşme”, “yazılı soru”, “meclis soruşturması” dır. Meclis araştırması, belli bir konuda bilgi edinmek için yapılan incelemeyi; genel görüşme, toplumu ve devlet faaliyetlerini ilgilendiren belli bir konunun TBMM’de görüşülmesini; Meclis soruşturması, cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında yapılan soruşturmayı; yazılı soru ise yazılı olarak en geç on beş gün içinde cevaplanmak üzere milletvekillerinin, cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlara yazılı olarak soru sormalarını ifade etmektedir. Mevcut sistemde var olan “gensoru” aracı cumhurbaşkanlığı sisteminde olmayacaktır. Parlamenter sistemlerde Meclisin Bakanlar Kuruluna olan güvenini ölçen gensoru maalesef Türkiye’de daha ziyade hükümetlere karşı kullanılan bir silaha dönüşmüştür. Bugüne kadar sayısız defa hükümetler hakkında gensoru verilmesine rağmen parlamenter sistemimizde yalnızca iki hükümet ve iki bakan gensoru yoluyla düşürülmüştür. Bu nedenle gensorunun parlamenter sistemler açısından meclisin sahip olduğu etkin bir silah olduğunu söylemek mümkün gözükmüyor. Cumhurbaşkanlığı sisteminde ise yürütme doğrudan halka karşı sorumlu olacağından gensoru gibi bir araca da ihtiyaç yok. Güveni sadece millet verecek gerektiğinde de geri alacak. Gensoru dışında mevcut sistemde varolan diğer denetim ve bilgi edinme yollarının cumhurbaşkanlığı sisteminde korunduğu söylenmelidir. Meclis araştırması, meclis soruşturması, (yazılı) soru araçları ile meclis soruşturması yolu meclisin hükümeti yani cumhurbaşkanını ve bakanları denetlemek için cumhurbaşkanlığı sisteminde de kullanılabilecektir. Bu nedenle öneriye muhalefet edenlerin meclisin denetim yetkisinin cumhurbaşkanlığı sistemi ile ortadan kalkacağı iddiası gerçekçi gözükmüyor.Madde 9:İNSAN HAKKINI İHLAL EDEN KARARNAME ÇIKARAMAYACAK1982 Anayasası, parlamenter bir hükümet sistemini benimsemesine rağmen dünyadaki diğer parlamenter sistemlerden farklı olarak cumhurbaşkanlığı kurumuna oldukça geniş bir yetki ve görev alanı vermişti. Buna karşılık kullandığı yetkilerden dolayı onu sorumlu kılacak bir mekanizmayı da geliştirmedi. Ancak 2007’de yapılan anayasa değişikliği ile doğrudan halk tarafından seçilen ve ona karşı hesap verebilen bir model ortaya çıktı. Bu sefer de hem Bakanlar Kurulu’nun hem de cumhurbaşkanının seçimle belirlenmesi çift başlı bir yönetimin doğmasına sebep oldu. Referanduma sunulacak anayasa değişikliği önerisinin cumhurbaşkanının sistemdeki yerini olması gerektiği şekle soktuğu söylenebilir. Artık hem yetkili/görevli hem de sorumlu bir cumhurbaşkanlığı modeli söz konusu olur. Baştan şunu söylemek gerekir ki öneri ile cumhurbaşkanının görev ve yetkilerinde çeşitli kesimlerce iddia edildiği üzere tek adamlığa yol açacak bir artış söz konusu değil. Aksine mevcut sistemden farklı olarak artık kullandığı yetkilerin sorumluluğunu üstlenecek. Cumhurbaşkannın sahip olacağı yetki ve görevlerin büyük bir çoğunluğu halihazırda cumhurbaşkanı tarafından kullanılıyor. Öneri ile getirilen önemli bir husus cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkartma yetkisinin tanınması. Kimi çevreler cumhurbaşkanına tanınan bu yetkinin meclisin işlevini etkisizleştireceği iddiasında bulunmaktadır. Ancak bu da gerçeklikten uzak bir iddiadır. Anayasa’nın 104. maddesinde yapılması planlanan değişiklik çerçevesinde cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin olarak kararname çıkarabilir. Ancak bunun sınırları da çizilmiştir. Cumhurbaşkanı, meclisin yetki alanına girmeyecektir. TBMM ise aynı konuda kanun çıkarırsa kanun uygulanacak. Meclis eğer cumhurbaşkanının kararname çıkarmasını istemezse o konuda kanun çıkararak bunu engelleyebilecek. Örneğin cumhurbaşkanı, özel hayatın gizliliği hakkını, ifade özgürlüğünü, din-vicdan özgürlüğünü, seçme-seçilme hakkını düzenleyen bir kararname çıkaramayacak.Madde 10:CUMHURBAŞKANI ARTIK YARGILANABİLECEKAnayasa’nın 105. maddesinde yapılacak değişiklikle Cumhurbaşkanı hakkında, bir suç işlediği iddiasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilecek. Meclis, önergeyi en geç bir ay içinde görüşecek ve üye tamsayısının beşte üçünün gizli oyuyla soruşturma açılmasına karar verebilecek. Soruşturma açılmasına karar verilmesi halinde, meclisteki siyasî partilerin, güçleri oranında komisyona verecekleri onbeş kişilik bir komisyon tarafından soruşturma yapılacak. Komisyon, soruşturma sonucunu belirten raporu iki ay içinde Meclis Başkanlığına sunacak. Daha sonra Genel Kurul’da görüşülecek, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının üçte ikisinin gizli oyuyla Yüce Divana (yani Anayasa Mahkemesine) sevk kararı alınabilecek. Değişiklikle Yüce Divan yargılamasının üç ay içerisinde tamamlanması öngörülüyor. Hakkında soruşturma açılmasına karar verilen cumhurbaşkanı seçim kararı alamayacak ve eğer Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilirse görevi sona erecek. Cumhurbaşkanının görevde bulunduğu sürede işlediği iddia edilen suçlar için görevi bittikten sonra da bu madde hükmü uygulanacak. Bugün ise 1982 Anayasası yetkili ancak sorumsuz cumhurbaşkanlığı modelini benimsiyor. Cumhurbaşkanlarının cezai sorumluluğu yalnızca vatana ihanet ile sınırlandırılmış. Yeni sistemde ise cumhurbaşkanı siyasi olarak doğrudan halka karşı sorumluyken aynı zamanda ceza sorumluluğu açısından meclisin denetimi ile karşı karşıya kalacak. Üstelik bu denetimin kapsamı oldukça geniş tutuldu.Madde 116:FESİH YETKİSİ VERİLMİYORTürkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu ile seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Bu halde Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır. Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesine karar vermesi halinde Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır. Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir. Seçimlerinin birlikte yenilenmesine karar verilen Meclisin ve Cumhurbaşkanının yetki ve görevleri, yeni Meclisin ve Cumhurbaşkanının göreve başlamasına kadar devam eder. Bu şekilde seçilen Meclis ve Cumhurbaşkanının görev süreleri de beş yıldır.”

Yeni Şafak ve Tvnet ekipleri yaklaşık 20 gündür şehir şehir dolaşıyor. Ekip üyelerinden muhabirimiz Fatih Özkanoğlu, sahada konuştuğu vatandaşların cumhurbaşkanlığı sistemine ilişkin görüşlerini aktarıyor. İşte o görüşlerden öne çıkanlar: Vatandaş, her an koalisyona açık olan mevcut sistemi kriz ve kaosların ana sebebi görüyor. ‘Hayır’ cephesi tarafından kafası karıştırılan vatandaşlar ise detaylı izah istiyor. Vatandaş 17 Nisan’dan umutlu

Yeni Şafak ve Tvnet ekibi olarak 16 Nisan’da oylanacak 18 maddelik anayasa değişikliği teklifine ilişkin vatandaşların görüşlerini soruyoruz. İki ayrı ekiple birlikte yürütülen çalışma kapsamında bir ekip Anadolu’yu karış karış gezerken bir ekip de İstanbul ve Marmara Bölgesi’nde milletin nabzını tutuyor. Vatandaşlar ‘evet’ veya ‘hayır’ tercihlerinin gerekçesini anlatırken biz de 16 Nisan’a kadar sürecek çalışmalarımızda öne çıkan görüşler ve izlenimlerimizi paylaşıyoruz.ESKİ TÜRKİYE’Yİ İSTEMİYORUZBugüne kadar genç-yaşlı, kadın-erkek yüzlerce vatandaşla biraraya geldik. Orta yaş ve üstü vatandaşlarımız en çok eski Türkiye’ye atıf yapıyor. Tüp, ilaç, yağ kuyruklarından 18 ayda 1 hükümetin değiştiği koalisyon günlerini iç çekerek anlatıyorlar. Özellikle o dönemlerde büyük mağduriyet yaşadıklarından ve eski devlet anlayışının halka değer vermediğinden şikayet ediyorlar. Esenler Meydanı’nda konuştuğumuz emekli Mehmet Menteş, bu durumu şu sözlerle anlatıyor; “Eskiden devlet yoktu. Devlet ne için? Millet içindir. Millet mağdur ediliyor, değer verilmiyor, eziliyordu. Ama millete sahip çıkacak olan devlettir. İşte devlet şimdi var. Milletine sahip çıkıyor. Yeni sistemle daha iyi olacak inşallah”İKİNCİ SINIF İNSAN MUAMELESİ GÖRDÜKEski Türkiye denildi mi akla ilk gelen mağduriyetlerden biri başörtüsü zulmü. Bağcılar Meydanı’nda konuştuğumuz Burhan Taşkın bizzat eşinin yaşadığı zorbalığı şu sözlerle anlattı: “Hanımım İstanbul Üniversitesi’nde hemşireydi. Kemal Alemdaroğlu’nun rektörlüğü döneminde zorla başını açtırdılar. Boneyle çalıştı. Günlerce gözyaşı döktü. İnancı gereği yaşayanlara ikinci sınıf insan muamelesi yaptılar. Şimdi başörtüsü serbest. Ne oldu, ülke mi çöktü?”MECLİS GENÇLEŞSİNMilletvekili seçilme yaşının 18’e düşürülmesi teklifini kimi eleştiriyor, kimi destekliyor. Balıkesir’de ele aldığımız konuyla ilgili işçi emeklisi Esenlerli Ercüment Kaya tecrübe edinilmeden vekil olunmaz gerekçesini dile getirirken, Ümraniyeli Fatma Özkan ve Cüneyt Ateş ise “Avrupa’nın en genç nüfusuna sahibiz. Bu gençlerden vekil mi olur diye eleştirmek, küçük görmek yerine her aile evladını genç yaşta milletvekili olacak şekilde eğitsin, yetiştirsin” diyor. Bağcılar sakini Kadir Kılıç ise “18’inde şehit olan milletvekili de olur” cevabını veriyor.BATI’YA TEPKİ ÇIĞ GİBİVatandaşlar Batı’nın ‘hayır’ kampanyasına öfkeli. Bursalı Reşit Çelik, “Avrupa’nın maskesi düştü. Açıkça ‘hayır’ cephesinde saf tutuyorlar. Biz de onların karşısındayız” diyor. Rıza Işık, “Avrupa’nın hayır dediğinde hayır yoktur. İstikrar için evet diyeceğiz ki yatırımlar artsın” yorumunda bulunuyor. Sakaryalı Yasin Hazal ise görüşlerini şiir gibi cümleyle aktarıyor: “Avrupa hayır diyorsa biz evet diyoruz. Ne Almanya, ne Hollanda burası Sakarya.”SANDIK VARSA TEK ADAMLIK OLMAZSakaryalılar 18 maddelik teklifte en çok çift başlılığı kaldıran maddeyi beğeniyor. Sakaryalı Saniye Erdemir, “Bir adamın 2 eşi olsa o ev ne olur bir düşünün? Eş ile kaynana bile aynı evde ortak bir düzen sağlayamazken her ne kadar kendi partinden de olsa devlet yönetimde ortak bir düzen kurulamaz. Nasıl ki bir evin tek patronu olması gerekiyorsa bir devletin de tek yöneticisi olmalı” diyor. Güngörenli Ezgi Sultan Şahinli, “Seçimlerin 5 yılda bir yenilendiği ve cumhurbaşkanının halk oyuyla belirlendiği bir sistemde tek adamlık olmaz” görüşünde. Esenlerli Bahattin Damar da “Türkiye’yi kalkındıran Marmaray, şehir hastaneleri, savunma ve teknolojide yerli ve milli payın artması gibi projeler son yıllarda yapıldı” diyor ve mega projelerin devam etmesi, ülkenin daha çok kalkınması için ‘evet” diyeceğini belirtiyor. Beykozlu Abdülkadir Şengül ise, “Amerika ve Batı kendine esir bir Türkiye istiyorlar. Son günlerdeki rahatsızlıkları da bundan. O yüzden 16 Nisan’da aynı zamanda bağımsızlığımızı oylayacağız” vurgusu yapıyor.İDDİALARI SORACAK MUHATAP BULAMIYORLARMeydanda, sokakta, parkta, çay ocağında biraraya geldiğimiz vatandaşların bir kısmı referanduma sunulan değişikliklerin ne getireceğinden habersiz. Evet diyenlerin 15 Temmuz’da Türkiye’yi işgalden kurtaran Erdoğan’a sonsuz kredisi var. Bu yüzden bu vatandaşların bir kısmı maddeleri inceleme gereği bile duymamışlar. ‘Hayır’ diyenlerin de neredeyse tamamı Erdoğan’a karşı oluşturulan düşmanlık ikliminden etkilenmiş. Hayır diyen 10 kişiden sadece 1’i tutarlı cümleler kuruyor. O cümlelerden de değişiklikleri tam anlamıyla bilmedikleri anlaşılıyor. AK Parti ya da MHP seçmeni olmayan aynı zamanda maddeler konusunda tam bilgi sahibi olmayan çok sayıda vatandaş kafası karıştırıldığı için ikna olmazsam sandığa gitmem diyor. Böyle düşünenler arasında çok çok az sayıda AK parti seçmeni de var.SİSTEMİN ÇERÇEVESİ ÇİZİLMELİGaziosmanpaşalı Nurettin Yalçın ve Kemalettin Yoldurak, “Parlamenter sistem kötü ama çerçevesini biliyoruz. Yeni sistemle ilgili detaylı bilgi edinemediğim için kararsızım” cevabını verdi. Beykozlu Ömer Kaboğlu, “Yeni sistemde denetim ve adalet mekanizması sağlıklı bir şekilde nasıl işleyecek? Bir de neredeyse her yerden FETÖ’cu çıktı ama hala siyasi ayağına dokunulmadı. Bu yüzden de kızgınım yorumunda bulunuyor. Bahçelievlerli Salih Ceylan ise “Pek çok konuda kafamıza yatıyor ama detaylı izah edilmesi gereken maddeler var” diyor ve “Yeni sistemi bağımsız akademisyenler medyada veya rapor halinde yazılı olarak değerlendirmelerini paylaşmalı. Onlardan da fikir edinelim” önerisinde bulunuyor.Önce bilinçlendirmeye “Evet”Halkı araştırsın diyerek kendi haline bırakmak ‘evet’e kaybettiriyor. 2010’daki referandum öncesi evlere dahi gelerek referandumun anlatıldığını ve ikna olduğunu söyleyen vatandaşlar, yeni sistemin yeterince anlatılmadığı görüşünde. Recep Tayyip Erdoğan’a güvendiklerini belirtseler de ‘hayır’ cephesinin iddiaları seçmeni ikileme düşürüyor. Anadolu turumuz kapsamında partililerin çok yoğun çalışmalarına şahit olmadığımız gibi tanıtımların sadece meydanda kurulan bir çadır ve oradaki 3-5 kişiden ibaret kaldığını gözlemledik. Bu heyecansızlığın 2010 referandumunda yüzde 70’e ulaşan katılım oranını düşürebileceğini gördük. Vatandaşlar aklındaki soru işaretlerini cevaplayacak muhatap görmek istiyor. Özetle halk mevcut sistemin sorunlu olduğu konusunda hemfikir ancak yeni sistemi öğrenmek ve gönülden ikna olmak istiyor. Halkın son aşamada Erdoğan’ı ve milleti yalnız bırakmamak için evet diyeceğine ilişkin izlenimler de edindik.

Türkiye’nin 15 Temmuz sonrası beka mücadelesi verdiğini ifade eden MHP İstanbul Milletvekili Arzu Erdem, “MHP, ülkemizin iç ve dış tehditler bir taraftan, sayısız terör örgütünün hain saldırıları diğer taraftan, ateş çemberine alınmasına seyirci kalmadı” dedi. ‘Ateş çemberine seyirci kalmadık’

Milliyetçi Hareket Partisi İstanbul Milletvekili Arzu Erdem, 16 Nisan anayasa değişikliği referandumu, MHP’nin ‘Evet’ kararı, değişiklik yapılan maddelerin detayları, 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi ve terörle mücadele konularında Yeni Şafak’a özel açıklamalarda bulundu.Evet demenizin sizce temel sebebi nedir?MHP 1969’dan beri her dönemde olduğu gibi seyirci kalan değil inisiyatif alan, kısır çekişmeler yapan değil çözüm üreten, ateşe körükle giden değil yangını söndüren ve siyasi hesap yapan değil bu vatan benimdir diyen taraf olmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi, 15 Temmuz sonrası beka mücadelesi veren ülkemizin iç ve dış tehditler bir taraftan, sayısız terör örgütünün hain saldırıları diğer taraftan ateş çemberine alınmasına da seyirci kalmadı ve tarihi bir sorumluluk üstlendi.MHP’nin tutumu iç ve dış güvenlik sorunlarının gittikçe ağırlaşması açısından çok önemliydi. Siz herşeyden önce bir vatandaş olarak bu durumu nasıl değerlendirdiniz?MHP Lideri Devlet Bahçeli, 11 Ekim 2016’da tarihi uyarılar ve tespitlerde bulundu. Türkiye’deki sistem tartışmalarının siyaseti tıkayabileceğine dikkat çekerek, bu durumun rejim krizine dönüşebileceğine işaret etmişti. Liderimiz, bu dönemde iç ve dış güvenlik sorunlarının gittikçe ağırlaşmakta olduğunu belirtti. Türkiye’yi içine alan husumet çemberinin giderek daraldığına dikkat çekti ve kuşatmanın kırılması gerektiğini, ülkemizin huzuruna ve güvenliğine kast eden risk ve tehditleri ortadan kaldırmanın hepimizin temel önceliği olması gerektiğini anlattı.MHP’nin anayasa tavrı bazı kesimlerce eleştirildi. Siz bu eleştirileri nasıl değerlendirdiniz?MHP, milli birlik ve beraberliğimizin titizlikle korunması gereken bir dönemde olduğumuzun farkında. Genel Başkanımız Bahçeli, kemikleşmiş ön yargılar ve kısır çekişmelerin bir kenara bırakılması gerektiğini söyledi. Biz de, siyasi gündemde kronik çekişme ve çatışma konusu olarak duran temel sorunları bu anlayışla ele almalıyız ve ülkemizin önünü açarak geleceğini planlamalıyız.Sizce FETÖ-PKK-DEAŞ-DHKP-C gibi terör örgütleri ile mücadelede hangi aşamaya gelindi?Milliyetçi Hareket Partisi terörle mücadele konusunda her türlü desteği vermiştir, vermeye de devam edecektir. Terörizmi akıttığı kanda boğmak, bu alçakları bataklıklarına gömmek bizim namus borcumuzdur. Terörle mücadele siyaset üstü bir meseledir. Milletimizin her ferdi ve her siyasi parti temsilcisi bu hususta aynı refleksi göstermelidir, birlik ve beraberlik içinde hareket etmelidir.Hükümet sistemi hukuk eksenli olacakYeni anayasa niçin gerekli?Sayın Bahçeli, milli ve demokratik nitelikte bir anayasanın mümkün olabildiğince geniş bir uzlaşmaya dayanmasını, genel sınırlama hükümlerinden daha çok genel koruma hükümlerine yer verilmesini, kuvvetler ayrılığı ilkesini, demokratik hukuk devletinin hayatiyet kaynağı ve yaşam sigortası olarak gördüğümüz devletin üç temel fonksiyonu olan yasama, yürütme ve yargının görev ve yetkilerinin dengelenmesi ve icra edilmesini sağlayacak bir anayasanın zaruri olduğunu beyan etmişti.İşte liderimizin bu tarihi çağrısına uymak, her birimizin görevi. Yeni anayasa ile Türk Milleti bir uzlaşma metnine kavuşacaktır. Tartışılan hükümet sistemi hukuk eksenine çekilecektir. Kısır siyasi çekişmeler bitecek, ülkemizin önü açılacaktır.Değişikliğin Türkiye’ye nasıl etkileri olacak?Ülkemizde iç ve dış güvenlik sorunları gittikçe ağırlaşmaktadır. Ülkemizin önünü açmak ve geleceğimizi planlamak durumundayız. Bu sebeple siyasi gündemde kronik çekişme ve çatışma konusu olarak duran sorunları ele almak zorundayız. İşte bunların en önemlisi ülkemizi uzun zamandır meşgul eden yeni anayasa kapsamında derinleşen hükümet sistemi tartışmaları siyaseti tıkarsa rejim krizine dönüşür. Milletimizin bir uzlaşma metnine ihtiyacı var. Yeni anayasa bir uzlaşma metni niteliğindedir.MHP’nin görüşmeler sırasındaki önceliği tam olarak neydi?Anayasa, devlet-millet ilişkilerini demokratik ölçülere göre düzenleyen, birlikte yaşamanın asgari kurallarını koyan ve dengeleyen kapsayıcı bir toplum sözleşmesidir. Anayasa değişikliğini bütün siyasi partiler seçim vaadi olarak milletimize sunmaktadır. Daha önce üzerinde uzlaşılan 60 maddelik değişiklik de dikkate alındığında yeni anayasa metniyle önemli ve kayda değer bir aşamaya gelinmiştir. MHP millet yararına olduktan sonra her zaman her zeminde uzlaşmadan ve konuşmadan yanadır.Partinizin 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminde gösterdiği dik duruş ve devam eden birlik beraberlik çağrısını nasıl yorumluyorsunuz? Bu çağrı MHP’nin önce vatanım ve milletim sonra partim ve ben ilkesine uygun çizgidedir. 15 Temmuz gecesini hepimiz yaşadık. Var oluş ile yok oluş arasındaki incecik çizgiyi hep birlikte hissettik. İşte milli birlik ve beraberlik ruhu Türk milletinin bu zorlu süreci atlatmasına zemin oluşturmuştur. Vatanını-milletini seven her Türk evladının da bu çizgide olduğunu düşünüyorum. Bu doğrultuda tüm Türkiye’de “Bu ülke için bir yeminimiz var, vazgeçilmez! Vatan için EVET, millet için EVET, cumhuriyet için EVET, Türklüğün bekası için EVET!” diyeceğiz.

Türkiye’deki yeni anayasa ve cumhurbaşkanlığı sistemini ‘tek adamlık, diktatörlük’ algısıyla provoke etmeye çalışan Avrupa ülkelerinde değiştirilmesi planlanan 18 madde büyük oranda uygulanıyor. Avrupa ülkele- rinin anayasalarını mercek altına alan Yeni Şafak, söz- konusu ülkelerdeki yetki dağılımlarına ışık tuttu. Örneğin en azılı “Hayır”cı Avusturya’da Cumhurbaşkanı halkın seçtiği başbakanın görevine son verebiliyor. Kendilerine ‘evet’ Türkiye’ye ‘hayır’

16 Nisan referandumuna sayılı günler kala, Avrupa ülkelerinin cumhurbaşkanlığı sistemine yönelik kara propagandası dozunu artırarak devam ediyor. Türkiye’de demokrasinin bir adım ileriye taşınmasını öngören sistem ile birlikte, birçok yenilik de hayatımıza girecek.Öte yandan sözkonusu değişiklikleri, ‘diktatörlük’, ‘tek adamlık’ algısıyla provoke etmeye çalışan Avrupa ülkeleri değişiklik öngörülen anayasa maddelerinin birçoğunu kendi ülkelerinde zaten uyguluyor. Yeni Şafak, 18 maddelik anayasa teklifinde yer alan maddelerin Avrupa ülkelerinde nasıl uygulandığını araştırdı.TEMSİLİYET ARTACAKDeğişikliğin ilk maddesi yargının “bağımsızlık” ilkesini “tarafsızlık” vurgusuyla güçlendiriyor. “Tarafsız yargı”, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’ye dayattığı sözleşmelerin ana unsuru. Milletvekili sayısının 550’den 600’e çıkarılmasını öngören 2’inci madde milletin TBMM’de temsilini güçlendirecek. Avrupa’da halen 54 bin kişiye bir vekil düşüyor. Türkiye’de ise bugün 143 bin kişiyi bir vekil temsil ediyor.51 ÜLKEDE 18 YAŞINDA VEKİL OLUNABİLİYORMilyonlarca genci yakından ilgilendiren ve vekil seçilme yaşını 25’ten 18’e indiren 3’üncü madde Avrupa’nın neredeyse tamamının da aralarında olduğu 51 ülkede aynen uygulanıyor. Almanya başta olmak üzere İngiltere, Portekiz, İsviçre, Fransa ve Belçika bu 51 ülkeden sadece bir kısmı. Halen 62 ülkede 21, 51 ülkede 18, iki ülkede ise 17 yaşında seçilmek mümkün. Türkiye’de ise sınır 25. ABD’nin Wisconsin, Ohio, Rhode Island eyaletlerinde de 18 yaş uygulaması yürürlükte.Referanduma sunulacak değişiklik maddeleri içinde yer alan bir diğer önemli husus, TBMM ve Cumhurbaşkanının Seçim Dönemi. Teklifin 4’üncü maddesine göre, Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimler 4 yıl yerine 5 yılda bir aynı gün yapılacak. İngiltere’de seçimler 5 yılda bir yapılırken Portekiz’de 5 yılda bir seçimler yenileniyor, Fransa’da ise 2002 yılından bu yana 5 yılda bir yapılıyor. Bize hayır diyen Avusturya’da da 6 yılda bir seçim yapılıyor. AYNI YETKİLERE SAHİPLERTeklifin 5’inci maddesinde TBMM’nin görevleri ve yetkileri, “kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak, bütçe ve kesin hesap kanun tekliflerini görüşmek ve kabul etmek, para basılmasına ve savaş ilanına karar vermek, milletlerarası antlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, TBMM üye tam sayısının 5’te 3 çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilanına karar vermek, anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve görevleri yerine getirmek” olarak sıralanıyor. Avrupa ülkelerinin anayasaları incelendiğinde ise, sözkonusu yetkilerin tamamına cumhurbaşkanının sahip olduğu görülüyor.İtalya’da cumhurbaşkanı kanun yayımlar ve kanun hükmünde kararnameler ve yönetmelikler çıkaracak yetkilerle donatılırken, özel af sağlayabiliyor, cezalarda indirim yapabiliyor. Cumhurbaşkanı, vatana ihanet ve Anayasayı ihlal durumları dışında, görevini yürüttüğü sırada yaptığı işlemlerden sorumlu tutulamıyor.Fransa’da başbakanı atayan cumhurbaşkanı, bakanlar kuruluna başkanlık ediyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis Başkanlarının görüşünü aldıktan sonra Millet Meclisini feshedebiliyor. Cumhurbaşkanı Bakanlar Kurulunda görüşülen kararname ve kararları imzalıyor. Devletin sivil ve askeri görevlilerinin atamasını yapıyor. Cumhurbaşkanı, silahlı kuvvetlerin başı durumunda. Aynı zamanda Milli Savunma Yüksek Kurul ve Komitelerine başkanlık ediyor. Cumhurbaşkanı bireysel af yetkisine de sahip. Öte yandan Fransa, cumhurbaşkanının hukuksuz bir fiilde bulunması ya da görevlerini yerine getirmemesi durumlarında devreye girerek meclis ve senato kararıyla cumhurbaşkanını görevden alabiliyor. Almanya’da Cumhurbaşkanı, aksine bir yasa hükmü olmadıkça federal yargıçları, federal memurları, subay ve astsubayları atayıp görevden de alabiliyor. İspanya’da parlamentodan yetki aldıktan sonra, savaş ilan etmek veya barış yapmak kralın görevlerinde başı çekiyor. Danimarka anayasası ise Kral’ın millet meclisine kanun teklifi ve başka tekliflerin sunmasına olanak tanıyor.AVRUPA’DA PARTİLİ PARTİSİZ AYRIMI YOK!7. maddeyle Cumhurbaşkanı’nın bir siyasi partiyle ilişki kurması mümkün hale getiriliyor. Genellikle halk tarafından seçilen cumhurbaşkanlarının partileriyle ilişkilerini sürdürdüğünü anlatan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Dr. Hasan Nuri Yaşar, “Yalnızca Almanya’da Federal Cumhurbaşkanı, Federasyon veya bir eyaletin hükümetine veya yasama ile görevli bir organına üye olamayacağı anayasada yer alıyor” dedi. Türkiye’deki mevcut sistemin cumhurbaş-kanının partili olmasını yasakladığını anlatan Yaşar, Avrupa ülkelerinde, Finlandiya ve ABD’de partili cumhurbaşkanı sisteminin varlığına dikkat çekti. Avrupa ülkelerinin anayasalarında partili partisiz gibi bir ayrımın ortaya konmadığını belirten Yaşar, “Almanya dışında hiçbir ülkede cumhurbaşkanının partili olup olmadığına dair net bir hüküm yok. Partili de olabilirler, olmayabilirler de, bu kişisel bir seçim. Meclis tarafından seçilen cumhurbaşkanının tarafsız olması lazım. Diğer ülkelerde halk seçtiği için bir tarafsızlık yok. Bu düzenleme Avrupa ülkelerinin anayasalarında yok, zaten ondan sorun çıkıyor” dedi. Almanya’da yargıçların tamamının adalet bakanı tarafından atandığını hatırlatan Yaşar, Avusturya’da cumhurbaşkanının halk tarafından seçildiğini, aynı cumhurbaşkanının başbakanın görevine son verebildiğini kaydetti.FRANSA’DA MECLİS’İN YETKİSİ YOKFransa’da ise meclis’in düzenleme yapma yetkisinin bulunmadığını kaydeden Yaşar, “Yasama yetkisi ikiye bölünmüş durumda. Bir kısmı cumhurbaşkanına geri kalan konular meclise verilmiş. Bazı ülkelerde parti başkanı, başbakan ve cumhurbaşkanı farklı oluyor. Sistem 3 farklı kurumla yürüyor. Bu detayları iyi anlamak gerekiyor. Parti başkanlığı başbakanlıkla birleşmiyor. Açık açık anayasalarda bu şekilde yer almıyor. Fransa’da dış ilişkiler tamamen cumhurbaşkanının yetkisine bırakılmış. Ülkede temel kanunlar KHK ile yürürlüğe giriyor. Dolayısıyla Fransa’daki sistem cumhurbaşkanına daha fazla yetki vermiş oluyor. Cumhurbaşkanının partisinden istifa etmesi gerekiyor. Yasama ile yürütme arasındaki ilişkide cumhurbaşkanın yetkileri bizimkiyle kıyaslanamaz. Orada cumhurbaşkanının emriyle OHAL ilan ediliyor” şeklinde konuştu.AVRUPA BAŞKANINI YETKİLERLE DONATIYORCumhurbaşkanının yargılanmasının önünü açan 9. madde ise, Avrupa’da aynı şeffaflıkla uygulanmıyor. İtalya’da cumhurbaşkanı, vatana ihanet ve anayasayı ihlal durumları dışında, görevini yürüttüğü sırada yaptığı işlemlerden sorumlu tutulamazken, Avusturya’da federal cumhurbaşkanı hakkında ancak federal meclisin onayı ile yasal takibat başlatılabiliyor. Almanya’da ise Federal Anayasa Mahkemesi, Federal Cumhurbaşkanını Anayasayı veya diğer bir federal yasayı kasten ihlal etmekten suçlu bulduğu takdirde cumhurbaşkanı görevini kaybedebiliyor. Portekiz Cumhurbaşkanı ise görevlerini yerine getirirken işlediği suçlardan dolayı Yüksek Adalet Divanı önünde sorumlu tutuluyor. FRANSA VE İTALYA’DA HSYK’NIN BAŞI CUMHURBAŞKANITeklifin 14. maddesinde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısında değişikliğe gidiliyor. Bu konu Fransa’da, Cumhurbaşkanı yargı erkinin bağımsızlığının garantörü olarak belirtilirken, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna, Cumhurbaşkanı başkanlık ediyor. Adalet Bakanının hukuken başkan yardımcısı olduğu Fransa’da, bakan cumhurbaşkanına vekâlet edebiliyor. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, hakimler ve savcılar konusunda yetkili iki daireden oluşurken, hâkimler konusunda yetkili daire, cumhurbaşkanı ve adalet bakanı dışında, beş hâkim, bir savcı, bir danıştay üyesi, her biri cumhurbaşkanı, millet meclisi başkanı ve senato başkanı tarafından, parlamento ve adliyeye mensup olmayanlar arasından seçilen üç kişiden oluşuyor. Cumhurbaşkanının Yüksek Hâkimler Kuruluna başkanlık ettiği İtalya’da ise Yargıtay Başkanı ve Başsavcısı kurulun asli üyesi. Üyelerinin üçte ikisi çeşitli kategorilerdeki adli hâkimler tarafından ve üçte biri parlamento tarafından seçiliyor. Kurul, parlamento tarafından belirlenen üyeler arasından bir başkan yardımcısı seçiyor.Bütçeye çözüm Almanya ile aynıCumhurbaşkanı tarafından hazırlanacak bütçe kanun teklifi, mali yılbaşından en az 75 gün içinde TBMM’ye sunulacak. 15’inci maddede yer alan bütçe konusuyla ilgili Türkiye ile Almanya’nın bulduğu çözüm yolu ise ortak. Türkiye’nin ABD’deki meşhur bütçe kilitlenmesine çözüm olarak bir önceki yılın bütçesini yürürlüğe koyduğunu belirten Yaşar, “ Bunun bir benzeri Almanya’da var. Bütçe kabul olmazsa, şansölyenin kendi hazırladığı bütçeyi yürürlüğe koyma yetkisi var” dedi.’Ohal’de geri kalıyorlar12. madde cumhurbaşkanına OHAL yetkisi vermesi açısından eleştiriliyor. Oysa Avrupa bu konuda çok katı. Avusturya’da Federal Cumhurbaşkanı, olağanüstü şartların hüküm sürdüğü hallerde, Federal Hükümetin talebiyle Milli Konseyi Federal bölge toprakları içerisinde bir başka yerde toplantıya çağırabiliyor. Belçika’da Kral Parlamentonun her iki meclisini de olağanüstü gündemle toplantıya çağırma hakkına sahipken, Danimarka’da ise olağanüstü hallerde ülke sınırları dâhilinde başka bir yerde toplanabiliyor.KRALİYET KARARNAME ÇIKARABİLİYORFransa’da parlamentonun kendiliğinden toplandığı haller dışında, olağanüstü toplantılar cumhurbaşkanı kararı ile açılıp kapanabiliyor. Almanya’da ulusal savunma hakkında yaşanan sıkıntılar nedeniyle federal meclis olağanüstü hal ilan edebiliyor. Alınan önlemler, federal meclisin isteği üzerine kaldırılıyor. İrlanda’da iç veya dış olağanüstü bir halin varlığında, temsilciler meclisi bu yönde karar alır ve başkan, devlet şûrasına danıştıktan sonra muvafakat verirse, böyle bir kanun tasarısının senatoda görüşülme zamanı kararda belirtilen bir süreye indirilebiliyor. Hollanda’da iç ve dış güvenliğin gerektirdiği durumlarda kraliyet kararnameleriyle olağanüstü hal ilân edilebiliyor.CUMHURBAŞKANI 90 GÜN OHAL İLAN EDEBİLİYORPolonya’da cumhurbaşkanı 90 günden fazla olmayan belirli bir süre için OHAL ilân edebiliyor. İspanya’da acil durum, hükümet tarafından, en fazla on beş gün için, bakanlar kurulu tarafından hazırlanan bir kararnameyle ilan ediliyor. Kongrenin izni olmaksızın bu süre uzatılamıyor. Kararname, ilan edilen acil durumun uygulanacağı bölgeyi belirler.PORTEKİZ’DE ASKERLER YARGILANIYORTeklifin 13. maddesine göre, disiplin mahkemeleri dışında askeri mahkemeler kurulamayacak. Bu konuda da Avrupa’da benzer uygulamalar var. Belçika’da sadece savaş durumunda askerî mahkemeler kurulurken, İtalya’da askeri mahkemelerin, savaş zamanlarında yargılama yetkisi bulunuyor. Portekiz’de ise savaş hali sırasında askeri mahkemeler kurulabiliyor. Türkiye’de siviller de askeri mahkemelerde yargılanıyordu.

Güneydoğu’da referandum öncesi Şanlıurfa’da hem halkın nabzını tuttuk hem de Büyükşehir Belediye Başkanı Nihat Çiftçi’den şehrin nabzını dinledik. Referandum sonrası bölgede ekonomik istikrarın ve refahın artacağına inandığını söyleyen Şanlıurfa üyükşehir Belediye Başkanı Nihat Çiftçi “Referandumun ardından terörün etkisinin de azalacağına inanan vatandaşlarımız, yatırımların konuşulacağı günü bekliyor” diyor. Terör değil yatırımlar konuşulacak

Kritik 16 Nisan halkoylaması öncesi Şanlıurfa’da seçim çalışmalarını inceledik. Kentte hem halkın referandumla ilgili fikirlerini sorduk hem de seçim çalışmalarını sürdüren Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Av. Nihat Çiftçi’yi dinledik. Medeniyetlerin ortak noktası olan kentte insanlar huzur içerisinde yaşarken anketlere göre halkın yarısından fazlası referandumda ‘evet’ oyu vereceğini söylüyor. Başkan Çiftçi milletin özellikle kalkınma ve terörün sona ereceği günleri hasretle beklediklerini anlatıyor.MADDELER HALKA TEK TEK ANLATILIYOR Şanlıurfa’da kentin birçok noktasında kurulan led ekranlarla, halk otobüslerinde yer alan televizyonlarla 18 maddelik değişiklikler video olarak anlatılıyor. Aynı zamanda işitme engelliler için işaret dili de kullanılıyor. Tüm kent az bir süre kalan referandum öncesi seçim havasına girmiş durumda. Referandum çalışmalarını ve bölge halkının beklentilerini sorduğumuz Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Nihat Çiftçi halk oylamasında değişmesi planan 18 maddenin tek tek vatandaşlara anlatıldığını belirterek, “Şanlıurfa şuna inanıyor; 18 maddenin halk oylaması neticesinde yürürlüğe girmesiyle birlikte güçlü bir iktidar, istikrar ve dolayısıyla güçlü bir ekonomi olacağına inanıyor. Halkımız, seçimin bir an önce gerçekleşmesi ve dolayısıyla artık ülkenin ve aynı şekilde bölge ile ilimizde hayatın rayına girmesi, ekonomik olarak kalkınması, yatırımların-teşvik paketlerinin devreye girmesi noktasında bir beklenti içerisinde. Aynı şekilde de terörün de artık etkisinin azalacağına inanıyor. Dolayısıyla bölge insanı önüne bakarak yatırımlarını konuşacağı günleri bekliyor. Bunu da 16 Nisan sonrası olarak görüyorum” dedi.VATANDAŞ YENİ ATANAN KAYYUMLARDAN MEMNUN 1 Mart itibariyle seçim çalışmalarına başladıklarını anlatan Çiftçi, “Şanlıurfa’da çalışmalarımızı birebir her ilçede yürütüyoruz. Çok yoğun bir şekilde büro toplantılarımız, esnaf ziyaretlerimiz, mahalle gezilerimiz ve aynı zamanda seçim koordinasyon merkezlerinin açılışlarıyla birlikte devam ediyor” diye konuştu. Bölgede yaşanan terör sorunu kapsamında Şanlıurfa’da 4 ilçeye kayyum atandığını hatırlatan Çiftçi, “Viranşehir, Suruç, Bozova, ve Halfeti’ye kayyumlarımız atandı. Büyükşehir Belediyesi olarak bizim bu anlamda büyük sorumluluk ve görevimiz bulunuyor. Gerek sosyal, gerek siyasal, gerekse güvenlik açısından her alanda olarak halkımızın huzuru için birlikte çalışıyoruz. Bu kapsamda halkımızla iç içe olmayı çok değerli görüyorum. Sürekli olarak alana çıkıyoruz. Alanda olamazsanız halkınızı ikna edemezsiniz, alanda hizmet olarak kendinizi gösteremezseniz dolayısıyla yapılan değişliklerin olumsuz algılanması söz konusu olabilir. Fakat bizler kayyum atanmadan önce de bu ilçelerimizde hiçbir ayrım gözetmeksizin hizmetimizi sunuyorduk. Kayyumların göreve başlamasıyla birlikte halkımız bu değişiklikleri çok büyük bir memnuniyetle karşıladı” diye anlattı.Bu vatan çok çile çektiBölge halkından 78 yaşındaki Ahmet Akbaş referandumla ilgili şunları söyledi; “Bu vatan çok çile çekti. Çok badirelerden geçti. Menderesler gibi yiğit adamlar asıldı. Vücudunda sigara izmaritleri söndürüldü. Ben onları gördüm. O zaman askerdim. Bana diyorlardı ki ‘Menderes vatanı sattı, 12 uçak dolusu altını kaçırıyor’ peki o altınlar ne oldu o zaman? Hepsi yalan. 17-25 Aralık dönemindekilerin hepsi de birer algı oyunuydu. 28 Şubat döneminde de pek çok senaryo oynadılar. Bunlar hep yalan dolandı. Bu memleket düşmanlarından çok çektik. Biz vatanımız, milletimiz, bayrağımız ve en önemlisi bir daha o günlerin gelmemesi için evet diyoruz. Bir daha vesayet altında kalmamak için evet diyeceğiz. Ben bir milletvekili ya da siyasetçi değilim. Sadece bu vatan benim olduğu için, ben buranın ekmeğini suyunu yediğim için ‘evet’ diyorum.”BU BAYRAK ALTINDA ÇOK MUTLUYUZ63 yaşındaki Mahmut Kılıç, “Türkiyemiz iyi olsun. Başarılı olsun. Elhamdulillah Türk bayrağı altında huzurlu bir şekilde yaşıyoruz. Istiyoruz ki vatanımız için en güzeli hangisiyse o olsun. En güzelini de ‘evet’ demenin getireceğine inanıyorum. Erdoğan’a güveniyoruz. Türkiye’miz çok şükür iyi. Herkes kendi dilinde, dininde özgürce yaşıyoruz. Şimdi çok şükür mutluyuz, özgürüz. Biz bu bayrak altında yaşamaktan çok mutluyuz. Devamını istiyoruz ve bu nedenle evet diyeceğiz.” SEÇTİĞİMİZ BAŞBAKANLARA GÖREV VERİLMEMESİNİ UNUTMADIKŞanlıurfa Sebze Hali Başkan Yardımcısı Faruk Akbaş, “Keşke daha iyi bir paket olsaydı ana muhalefetin katılımıyla daha kapsayıcı daha özgürlükçü daha geniş bir paket olsaydı iyi olurdu. Ancak hali hazırdaki paketi de biz çok anlamlı ve çok değerli buluyoruz. Bu pakete kesinlikle evet oyu kullanacağız. Niçin evet oyu kullanacağız? Bir daha ülkemiz koalisyonla yönetilmesin diye evet diyoruz. Milletin seçtiği başbakan iktidar olur muktedir olamazdı. Biz bunları unutmadık ve unutmayacağız. Bir savcının bir iktidar partisine kapatması davası açması gibi şeyleri görmemek için. Bürokratların millete meydan okumaması için evet diyoruz.”

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi ile yeni Cumhurbaşkanlığı sisteminin darbelere kalıcı bir çözüm getirip getiremeyeceğini konuştuk. Tanrıverdi, “Çözüm istikrar” dedi. Darbeyi tarihe karıştıracak güç: Millet ve istikrar

18 maddelik yeni anayasa paketinde yer alan 13’üncü maddede “Disiplin mahkemeleri dışında askeri mahkemeler kurulamaz. Ancak savaş halinde, asker kişilerin görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevli askeri mahkemeler kurulabilir” ibaresi yer aldı. Askeri mahkemelerde yapılacak yeni düzenleme ve vesayet sistemini bitirecek değişimi Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi Yeni Şafak’a anlattı.Hazırlanan 18 maddelik yeni Anayasa değişikliğinde “Disiplin mahkemeleri dışında askeri mahkemeler kurulamaz” ibaresi yer alıyor. Bu ne anlama geliyor? Yeni hazırlanan Anayasa paketiyle birlikte ülke yönetiminde kapsamlı bir değişime gidiyoruz. Bunların başında da askeri mahkemelerde yapmış olduğunuz düzenlemeler bulunuyor. Bu kapsamda Askeri yüksek yargı mahkemeleri ortadan kalkmış oluyor. Yüksek yargı mahkemeleri yerini ihtisas mahkemelerine bırakacak. Yani, Askeri Yargıtay’ın yerine sivil Yargıtay’ın içerisinde askeri davalara bakan ihtisas mahkemeleri oluşturulacak. Zamanında askeri mahkeme hakimlerini silahlı kuvvetler atıyordu. Yeni madde ile birlikte bunu ortadan kaldırmış olacağız. Askeri mahkemeler sivil hakimlerden oluşacak. Asker bu duruma karışamayacak. Nasıl hakimler ve savcıların bir atanma usulü bulunuyorsa aynı şekilde bu mahkemelerde görevli olacak hakimler de bu usuller doğrultusunda atanacaktır. Dolayısıyla bugünkü askeri mahkemelerden bağımsız ve tarafsız olacak.Askeri yüksek idare mahkemesine üye seçiminde değişim nasıl olacak?Askeri Yüksek İdari Mahkemesinin seçimlerini her zaman komutanlar yapmıştır. Dolayısıyla seçilen kişiler komutanların etkisinde ve güdümünde kalarak kararlarını baskı altında vermek durumunda kalıyordu. Yapılan anayasa değişikliği ile birlikte bu etkiyi de ortadan kaldırmış oluyoruz. Bu değişiklik silahlı kuvvetlerin disiplinine bir zarar vermeyecek. Silahlı kuvvetlerin içerisinde suç işleyenlerin daha adil bir şekilde yargılanmasına ve ülkemizde de yargı birliğinin sağlanmasına vesile olacak. Bir askerin hangi konularda yargılanacağı askeri ceza kanunu içerisinde belirtilmiştir. Kanunlar çerçevesi içerisinde yargılanmasını ihtisaslaşmış mahkemelerdeki sivil hakimler yapacaktır. Askerlerin yargılanma süreci nasıl işleyecek?1960 darbesi sonrası çok sayıda asker hakim karşısına çıkarıldı. Adil ve dürüst olmayan bir biçimde yargılanarak görevlerinden uzaklaştırıldı. Bunların hepsi tarihe karışıyor. Mesela bir asker 6 günden fazla izin kullanır ve birliğine dönmezse bu firar suçunu ortaya çıkartır. O asker firar sucundan dolayı yargılanacaktır. Niye firar etti, nasıl firar etti gibi. Bunu yargılayacak hakim ve savcı sivil olacak. Şahitler huzurunda cezayı işleyen asker hakkında dosya hazırlanacak. Daha önceden de bir suç işlemiş mi? Bunun kaydına bakılarak mahkemeye sevk edilecek. Onun dışında hiçbir askeri mahkeme kurulmayacak.Bir diğer konu yarım asır süren vesayet rejimi. Yeni sistem bu sorunlara karşı çözümü ne olacak? Vesayet sisteminin oluşmasına sebep etken siyasi istikrarsızlıktır. Siyasi istikrarsızlık ise, Parlamenter sistem ve koalisyon dönemlerinde oluşur. Değişik partilerin kurduğu hükümetler zayıf dengelere sahiptir. Bir parti ideolojik olarak darbeci kanalın içerisinde bulunarak onun desteğinde olabilir. İdeolojik olarak onu benimseyebilir. Dolayısıyla o darbecilerle iş birliği yapabilir. Bu oluşum içerisinde olan parti tarafından Hükümet düşürülerek, devlet idaresiz bir şekilde yönetimsiz kalabilir. Buda devletin başsız kalmasına yol açar. Hükümet düşmesi demek ekonomide, asayişte bozukluk ve hayat şartlarında gerilemeye yol açar. Asıl sorun işte bu noktada başlar. Toplumda oluşan bu dengesizlik de darbeye çağrı yapar. Darbecilerde her zaman bu fırsatı kollamaktadır. Kurulacak Cumhurbaşkanlığı sistemi içerisinde hükümet her zaman var olacaktır. Hükümetin düşme ihtimali asla yoktur. Ancak parlamento isterse Cumhurbaşkanının görev süresine son verilebilir. Darbeler tarihe karışacak diyebiliyor muyuz? İstikrarın olduğu bir ortamda her şey olması gerektiği gibi yürüdüğü için darbeciler darbeye imkan bulamazlar. Geçmiş Cumhuriyet dönemini incelediğimiz zaman da hep koalisyon hükümetlerinden sonra darbeler olmuştur. Mesela 1970 ile 1980 yılları arasındaki 10 yıllık süre içerisinde 12 tane hükümet gelip geçti. Devletin başına gelen 12 hükümet daha devletin meselelerine bir çözüm üretememişken iktidardan ayrıldı. Bu da toplumdaki istikrarsızlığı beraberinde getirdi. Askerin yönetime el koymasına ve vesayet rejimlerine neden oldu. Her fırsatta yönetime el koymak isteyenler o yasa yanlış bu yasa yanlış gibi gerekçelerle darbe yaptı. İstikrarlı dönemler de darbeden söz edemeyiz. Çünkü devleti millet seçmiştir. İndirilmesi gereken bir hükümet varsa yine millet indirecektir.

KAYNAK : Yenişafak

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ