‘Kimin ne dediği değil, bağımsızlığımız ve bütünlüğümüz önemli’

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik… Aydın Ünal köşesinde Sarıkamış-Çanakkale-El-Bab hattına ışık tuttu. Yusuf Kaplan, Mehmet Acet, Hüseyin Likoğlu ve Erdal Tanas Karagöl de gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

‘Kimin ne dediği değil, bağımsızlığımız ve bütünlüğümüz önemli’

Aydın Ünal, Yusuf Kaplan, Mehmet Acet, Hüseyin Likoğlu ve Erdal Tanas Karagöl’ün yazılarının en dikkati çeken bölümleri:

102 yıl önce, bugünkü gibi…

102 yıl önce bugün, yani 26 Aralık 1914’de, Sarıkamış Harekatı’nın başarısız olacağı anlaşılmış, savaşın seyri değişmişti. Rus Komutan Maslofski, “Türklerin başarısına çok az kalmıştı” diyor. Enver Paşa’nın tezcanlılığı ve Hafız Hakkı Paşa’nın hırsı, Osmanlı neferlerinin Allahu Ekber Dağları’nda soğuktan kırılmasına neden olmuştu. Enver Paşa, verdiği emirde, 25 Aralık’ta Sarıkamış’ın alınmasını istiyordu, oysa, 26 Aralık 1914’de ortada bir ordu değil, solgun, aç, umutsuz, cılız askerler vardı. Ruslar ise bu tarihten itibaren güçlerini takviye etmişlerdi.

Enver Paşa’nın hedefi, Sarıkamış gibi küçük bir kasabayı ele geçirmek değildi; daha önce ordulara çektiği bir gizli telgrafta, Sarıkamış’ta Ruslar’ı durdurmak, oradan İran’a, Azerbaycan’a, Dağıstan’a, Türkistan’a, Afganistan’a kadar yürümek, çok geniş bir coğrafyada Müslümanlara özgürlüklerini teslim edip geri çekilmek istediğini bildirmişti. Olmadı.

Aydın Ünal’ın yazısının tamamını okumak için tıklayınız:

Batı Twitter’la kaosa sürüklüyor

Adına ayartıcı bir şekilde “sosyal medya” denen ama gerçekte tastamam “a-sosyal medya” olarak işlev gören Twitter, Facebook gibi mecralar, sosyal çatışmaları körüklemek, ekonomik ve siyasî kaos çıkarmak için icat edildi.

Özellikle Batı’da geliştirilen bütün bilimsel ve teknolojik araçlar, sadece çatışmaları ve savaşları körükleyen araçlar.

Bunun tesadüfî olmadığını, Batı uygarlığının dayandığı felsefî temellerin bir sonucu olduğunu özellikle hatırlatmak ve bu yazıda Twitter sorununu çeşitli açılardan, özellikle de felsefî bakımdan tartışacağımı vurgulamak istiyorum.

Yusuf Kaplan’ın yazısının tamamını okumak için tıklayınız:

Önce Kilis kurtuldu

Suriye topraklarında yürütülen Fırat Kalkanı Operasyonu, artık çok daha geniş çevreler tarafından destek görüyor.

Nedeni şu:

Siz oralara gitmediğiniz zaman, oradakilerin gelip sizi kendi topraklarınızda vurduğu şu bir buçuk yıllık tecrübe ile sabit oldu.

Bu çıplak gerçeği artık çok daha farklı kesimlerden çok daha fazla insan görebiliyor.

MHP lideri Bahçeli önceki gün, “El Bab’dan elimiz boş dönersek, Diyarbakır’ı riske atarız, Ankara’yı tehlikeye sokarız” diyerek operasyona açık destek verdi.

Mehmet Acet’in yazısının tamamını okumak için tıklayınız:

Karşımızda çağın Haşhaşileri olduğuna göre…

Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Karlov’un suikast sonucu katledildiği haberini alır almaz olay yerine gittim. Neler olduğunu öğrenmeye çalışırken, telefonlara katilin videoları düşmeye başladı. Katilin suikast sırasında attığı Arapça sloganları dinleyince aklıma Yeşilçam filmlerindeki Müslüman olma sahneleri geldi. Fetöcü katilin Arapça telaffuzu Yeşilçam filmlerindeki artistlerin telaffuzunun aynısıydı. Bırakın İslami hassasiyeti olan bir kişiyi, günde 5 kez okunan ezanı dinleyen birisinin bile telaffuzu bu kadar kötü olmaz.

Bu Fetöcü katilin Arapça telaffuzu beni yıllar öncesine götürdü. İmam Hatip lisesinde öğrenci olduğum yıllarda, o zamanki adıyla Cemaat’ten olan birileri bizleri kendi evlerine götürmek için çok gayret sarf ediyorlardı. Israrlara dayanamayıp birkaç kez gittim. İlk gidişlerim öğlen saatlerinde olduğundan bir anormallik yaşamadım. Son gidişim akşam namazı vaktine denk geldi. Yemek yedik, akşam namazına durduk. Namazı üniversiteli bir ‘abi’ kıldırdı. Allah kabul etsin ama namazı kıldıran ‘abi’ belli ki sureleri Latin alfabesinden ezberlemiş.

Hüseyin Likoğlu’nun yazısının tamamını okumak için tıklayınız:

Yeni Türkiye’nin farkı da bu!

15 Temmuz darbe girişimi, siyasi ve sosyal dinamikleri nasıl derinden etkilediyse, ekonominin de en ağır saldırı altında kaldığı bir tarih oldu.

15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye ekonomisinin son yıllarda yaşadığı en büyük şoktu. Darbe girişiminin başarısızlığına rağmen, oluşturduğu ve oluşturacağı negatif algı hesaba katılarak önlemler alındı ve darbe girişiminin ekonomi üzerindeki olumsuz etkisi kısa sürede bertaraf edildi.

Ancak, darbe girişimi başarısız olmasına rağmen, bu kez başta kredi derecelendirme kuruluşları olmak üzere dışarıdan oluşturulan bir olumsuz algı çabasına tanık olduk. Amaç, ekonomiyi çökerterek başarısız oldukları darbe girişimini başka bir boyuta taşımak.

Erdal Tanas Karagöl’ün yazısının tamamını okumak için tıklayınız:

KAYNAK : Yenişafak

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ