Kendinize ‘Dur’ deyin

Uzman Psikolog Hilal Aktaş, ‘mükemmeliyetçilik’ ile ilgili açıklamalarda bulundu. Mükemmeliyetçiliğin bir çeşit ‘kusursuzluğu aramak’ olduğunu ifade eden Aktaş, bu kişilerin sürekli endişeli ve kaygılı olduğunu ifade etti. Kontrol takıntısı olan mükemmeliyetçilerin, her şeyi en iyi şekilde yapmaları gerektiğini düşündüklerini anlatan Aktaş, “Kusursuz olmaya çalışmak size ne kazandırıyor? Ne kaybettiriyor?” kişinin kendisine bu soruları sorması gerektiğini söyledi.

Kendinize ‘Dur’ deyin

Uzman Psikolog Hilal Aktaş, mükemmeliyetçi kişilerin sürekli tedirgin ve panik halinde olmasından dolayı günlük yaşantılarının da bozulabileceğini söyledi. Mükemmeliyetçiliğin törpülenmesi gereken bir kişilik özelliği olduğunu anlatan Psikolog Hilal Aktaş, tanımını ise, “Mükemmeliyetçilik, “kusursuzluğu arama”dır. Kişinin kendisi için yüksek beklentileri olması, kendine gerçek dışı hedefler koyması, bunlara ulaşma konusunda endişe duyması ve kendine aşırı eleştirel yaklaşması durumudur” şeklinde yaptı.
Mükemmeliyetçi kişilerin sürekli tedirgin ve panik halinde olduklarını ifade eden Aktaş, “Bu da hata yapmalarına neden olur. Günlük hayatlarında sürekli kaygı içindedirler, hayatlarının işlevliği bozulmaya başlamıştır ya da bozulmuştur. Mükemmeliyetçilikten bahsederken bir hastalıktan bahsetmediğimizin altına çizmek gerekir. Fakat yapılan araştırmalar, mükemmeliyetçilikle anksiyete, kaygı, depresyon ve obsesif kompulsif bozukluk arasında yüksek korelasyon olduğunu göstermektedir. Mükemmeliyetçi kişilerin hayatında çok fazla ‘meli’, ‘malı’ vardır. “Odam hep düzenli olmalı”, “ev hep temiz olmalı”, “Arkadaşlarım bana böyle davranmamalı” gibi takıntılı düşünceler ve davranışlar gösterebilirler. Sürekli olarak her şeyi kontrol altında tutmaya çalışırlar” dedi.

Psikolojik sorunlar zamanla geçer mi?

Psikoterapist/Aile Çift Ve Evlilik Terapisti Uzman Psikolog Naciye Tokaç, “Zaman her şeyi halleder mi? Birçok kişi psikolojik sorunlar yaşadığında sorunlarının zamanla geçeceğini düşünür. Çoğunlukla çevresi de kendisine üzülmemesini, boşvermesi gerektiğini ve zamanla geçeceğini söyler. İnsanın yaşadığı sorunların bıraktığı acılar, üzüntüler, travmalar sadece zamanla geçer mi? Zaman her şeyi çözer, şu beklemek olmasa gibi şarkı sözlerinden de anlaşılacağı gibi, neredeyse herkes tüm sorunların çözümünün zamanla olduğuna inanır. Zaman her şeyin çözümünü oluşturur mu? Ya da zamanla çözülen şey aslında sorunlarla yaşamaya alışmak mıdır? İnsanlar herhangi bir konuda sorun yaşadığında ilk tepkileri genellikle oldukça travmatik, şaşırtıcı ve zorlayıcıdır. Yaşanan durumların önem derecesine göre kişinin yaşadığı ilk tepkinin yoğunluğu değişkenlik gösterir. İlk tepkiler genellikle yaşanan durumun büyüklüğüne göre oldukça zorlayıcı olabilir ancak zaman geçtikçe kişinin hissettiği duygular değişiklik gösterir ve yavaş yavaş kişi sakinleşmeye başlar. Kişinin duygularındaki bu değişimi zaman nasıl sağlar?” dedi.Zamanla geçen şey kendiliğinden oluşan bir şey olmayıp, aslında beyinde gerçekleşen bir dizi işlemden ibaret olduğunu kaydeden Tokaç, “Herhangi bir olumsuz olay yaşadıktan sonra duygularınız oldukça yoğun olmakla birlikte olayın gerçekleştiği günün sonunda uyku sırasında, yaşanan olaylar zihinde bazı işlemlerden geçer. Çoğu kişi yaşadığı olumsuz olaylar ardından tüm gece olayla ilgili rüyalar gördüğünden bahseder. Aslında bu, yaşanan olayla ilgili uykunun REM (Hızlı Göz Hareketleri) evresindeyken görülen rüyaları anlatmaktadır. Kişinin zihni, gündüz yaşadığı olumsuz olayları gece uykusunun REM evresinde rüyaları yoluyla işlemden geçirmektedir. İşte bu şekilde üst üste veya aralıklarla devam eden zihin işlevi sonrasında kişinin yaşadığı rahatsız edici olayların etkisi azalmaktadır” ifadelerini kullandı.Olumsuz olayların üzerinden zaman geçince etkisinin azaldığının doğru olduğunu ancak ortadan kalktığı veya çözüm üretildiği anlamına gelmediğini ifade eden Tokaç, “Olumsuz olayların etkisini tümden ortadan kaldırabilmek ve çözüm üretebilmek için zamanın geçmesi kendi başına yeterli değildir. Birçok olumsuz olay kişinin baş edemeyeceği büyüklükte olabilir ki; böyle bir durumda profesyonel destek alarak çözüm yollarını öğrenmek ve deneyimlemek doğru olacaktır” şeklinde konuştu.

Kurtulmak için sorular sorun

Mükemmeliyetçiliğin belirtileri hakkında konuşan Hilal Aktaş, “Mükemmeliyetçi kişiler, en iyiye odaklanma nedeniyle işlerini zamanında bitiremezler. Her şeyi en iyi şekilde yapmaları gerektiğini düşünürler. Yaptıkları ile ilgili tatmin olmazlar. Aşırı planlama ve düzenleme yaparlar. Karar vermede güçlük çekerler. Hedeflerine istedikleri şekilde ulaşamadıklarında öfkelenirler. Bu öfke kendilerine karşı olan bir öfkedir. Mükemmeliyetçi bir kişiliğe sahip olduğunuzu düşünüyor ve bundan kurtulmak istiyorsanız ise bazı durumlara dikkat etmek gerekir. Mükemmel olmanın olumlu ve olumsuz yönlerini sıralayın. Ya hep ya hiç şeklindeki eleştirel düşünce tarzının farkına varın, kendiniz ya da bir başkası tarafından mükemmel olmayan şeyler yapıldığında, yapılanların iyi olan yanlarını bulmaya çalışın. Yapabilecekleriniz konusunda gerçekçi olun. Kendinize gerçekçi hedefler koyun. Eleştiri karşısında hatanızı anlamaya çalışın ve hata yapma hakkınız olduğunu unutmayın. Kusursuz olmaya çalışmak size ne kazandırıyor? Ne kaybettiriyor? Öncelikle bu soruları yanıtlayın ve kusursuz olmaya çalışmaktan vazgeçin. Her hangi bir işi en mükemmel şekilde yapmaya çalışınca kendinizi durmayı öğrenin. “Dur” daha fazla ne yapabilirsin? Bu bu şekilde kalsa ne kaybederim? “Bence bu güzel oldu, yeterince iyi” demesini öğrenin” diye konuştu.

Doğum sonrası takıntı riski

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Erkan Berksun,  yaptığı açıklamada, doğum sonrasının psikiyatrik hastalıklar için riskli olduğunu belirterek, pek çok hastalığın ortaya çıkma hızının bu dönemde arttığını anlattı.Gebelik ve sonrasında başlayan ruhsal hastalıklar arasında OKB’nin özel yer tuttuğuna dikkati çeken Berksun, şöyle konuştu: “OKB başlangıcı olarak ilk çocuğunun doğumunu gösteren kadın sayısı oldukça fazladır. Araştırmalarda OKB’li kadınların yaklaşık yüzde 40’ı hastalıklarının doğum sonrası başladığını bildirmişlerdir. Gebelik esnasında bulaşma ve temizlik obsesyonları sıkken, doğumdan sonra bebeğe zarar geleceği düşüncesi, bebeğe zarar verme obsesyonları ve fobik kaçınmalar sık izlenir. Genellikle doğumdan sonraki birkaç hafta içinde hızlı başlangıç yapan belirtiler, bebekle ilgili anneyi yoğun strese sokar. Bebeğe iyi bakamama, ya da kendisi zarar verecekmiş gibi düşüncelere kapılan anne, yoğun suçluluk ve yetersizlik hisseder.Çoğu zaman bu düşünce kendilerine de çok yabancı gelir, utanır ve aile bireylerine anlatamazlar. Yavaş yavaş anne içe kapanır. Bebeğe verebileceği zararı önlemek için çocukla yalnız kalmamaya ve uzaklaşmaya başlar.”Doğumdan sonra erkeklerde de görülebiliyor”Obsesif kompulsif bozukluğun kadınlarda yaşam boyu görülme oranı yüzde 2-3 iken, doğum sonrası dönemde bu oran yüzde 5’e çıkar” diyen Berksun, nadir bildirilen olgularda eşinin doğumundan sonra erkeklerde de OKB’nin başlayabileceğini anlattı.Berksun, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu bildirilen olgularda obsesyonlar eşine ve bebeğe zarar vermeyle ilişkilidir. Her ne kadar erkek doğum yapmamış olsa da hastalık içeriğinin benziyor olması dikkat çekicidir. Kadınlarda doğumdan sonraki hızlı başlangıç, doğumla bir anda değişen steroidler, östrojen ve progesteron düzeylerinin ‘serotonin’ adı verilen beyin kimyasalının çalışmasında bozukluğa yol açmasıyla ilişkilendirilmiştir.”OKB tedavisinde en etkili yöntemin serotonin dengesini düzenleyen ilaçlarla bilişsel davranışçı terapi olduğuna işaret eden Berksun, terapide hastaların kaygı duydukları duruma kontrollü ve kademeli maruz bırakıldıklarını ve kaçınmalarının engellendiği bilgisini paylaştı.Berksun, şunları kaydetti: “Bebeğimi keserim’ diye mutfak çekmecesine ve bıçaklara yaklaşamayan kadının bıçakla yavaş yavaş temasının sağlanması gibi.. Anne ve çocuk bağı yeniden kurulur. Eğer anne bebekle yalnız kalmak istemediği için eve yerleşen aile büyüğü varsa ya da eşi çalışmayı bırakmışsa, aileye eğitim verilerek bu durum engellenir. İlaç tedavileri etkilidir ancak özel sorun emzirmedir. Anne, emzirdiği için ilaç kullanmak istemeyecektir fakat anne tedavi almadığında stres sebebiyle sütünün kesilmesi ya da kalitesizleşmesi, bebeğe hastalık sebebiyle iyi bakım verememesi, anne-çocuk bağının kurulamaması gibi sorunlar, anne sütü alamamaktan daha ciddi problemlere yol açar.Manyetik uyarım tedavisi gibi bazı yeni yöntemler, emzirmeye engel olmamaları sebebiyle denenebilir.”

KAYNAK : Yenişafak

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ