İşte FETÖ’nün çektiği fimler

TBMM FETÖ ve 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı ön taslak raporunda FETÖ’nün sinemadaki yapılanması ve filmlerdeki subliminal mesajlara da yer verildi. FETÖ’nün 2009’dan itibaren 6 film çektiği, yaklaşık 7 milyon bilet satıldığı vurgulandı. Rapora göre, örgüt imamları, askerlerle hafta sonları sinemalarda buluşuyordu. FETÖ’cülerin buluşmalarda kendilerine ‘sol tandanslı şahıs’ görünümü verdiği belirtildi.

İşte FETÖ’nün çektiği fimler

15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı ön taslak raporunda FETÖ’nün sinemadaki yapılanması ve filmlerdeki subliminal mesajlara da yer verildi. FETÖ’nün 2009’dan itibaren 6 film çektiği, yaklaşık 7 milyon bilet satıldığı vurgulandı.

Taslak rapor özetle şöyle:

“Gülen cemaati, sinemada kendini göstermeye 2009 yılında başlamıştır. Sırasıyla Kelebek (2009), Eşrefpaşalılar (2010), Allah’ın Sadık Kulu: Barla (2011), Selam (2013), Birleşen Gönüller (2014), Selam: Bahara Yolculuk (2015) filmleri gösterime girmiştir. Bu filmler için yaklaşık 7 milyon bilet satılmıştır. Türkiye’de film başına düşen ortalama izleyici 100 bin civarındayken, bu 6 filmin gişe ortalamasının 1 milyonu aşması ve sinemaya mesafeli bir cemaatin bu rakamları yakalamış olması dikkat çekicidir. Mezkûr filmler, Türkiye’de yüzlerce salonda gösterilmiştir ki bunun bir film için kolay bir şey olmadığı sinema eleştirmenleri tarafından ifade edilmiştir.

Subliminal mesajlar

Hürriyet’in haberine göre; Gülen cemaatinin sinema filmlerinde temel hikâye, hizmet hareketidir. Genellikle uzak illere veya ülkelere giden öğretmen, doktor veya imam üzerinden sıla özlemi, gurbet vurgusu, hizmet aşkı ve cemaat olabilmenin önemi vurgulanmıştır. Ancak bazı filmlerde bu hikâyeler üzerinden subliminal mesajlar verilmiştir.

İlk film Kelebek’te, Mevlânâ’nın görüşlerinden etkilenmiş bir cemaatin yurtdışı faaliyetleri anlatılmıştır. Cemaat üyeleri Afganistan’da eğitim ve sağlık hizmetleri vermektedirler. ABD’yle yakın ilişkisi olan cemaatin, önemli hizmetlerinden biri de ABD’ye öğrenci göndermektir. Filmin ilginç yanlarından birisi, cemaat / tarikat üyelerinin terör konusunda eski ABD Başkanı Bush ile aynı fikirde olmalarıdır. Tek suçlu, El Kaide ve Taliban gibi örgütlerdir. ABD, masum ve mazlûmdur. Bu yönüyle film, Amerikancı ılımlı İslâm propagandası yapmaktadır.

Selam: Bahara Yolculuk – Allah’ın Sadık Kulu: Barla – Birleşen Gönüller

Dini filmlerde Peygamberimizin ismi dahi geçmiyor

Eşrefpaşalılar’da ise hikâyenin kahramanı, idealist bir imamdır. Film boyunca ‘hoca’ olarak anılır. Söz konusu ‘hoca’ camiye uğramayan mahalleliyi değiştirmeye çalışır. Filmdeki hocanın Fetullah Gülen’i temsil ettiğine dair ipuçları vardır. Filmin bir sahnesinde, ‘Başkalarının Günahına Ağlayan Adam’ kitabı gösterilir. Filmin sonundaki ‘Teşekkürler’ listesinin en başında yer alan ‘O’na’ ibaresinin Gülen’e bir atıf olduğu basında iddia edilmiştir. Kelebek ve Eşrefpaşalılar filmlerinde Hz. Muhammed’den (SAV) hiç bahsedilmemesi dikkat çekicidir.

Bir hizmet hikâyesinden yola çıkan ‘Selam’ filminde, kilise, haç, Hıristiyan cenazesi görüntüleriyle diyalog mesajı verilmiştir.

‘Selam: Bahara Yolculuk’ filmi, hizmet için yurtdışına giden öğretmenleri konu almıştır.

‘Allah’ın Sadık Kulu: Barla’ filmi, Said-i Nursî’nin Barla’da geçen sürgün hayatını animasyon olarak anlatmıştır.

‘Birleşen Gönüller’ filminde ise 1944’te Batum’da başlayan ve Ahıska Türkleri’ne âit olan bir hikâyenin, 1942’de Kuzey Kafkasya’da yaşanmış olarak anlatılması dikkat çekicidir. Ahıska Türkleri’ne yapılan zulmün holokost filmine çevrilmesi ve Rus zulmünden bahsedilmemesini, hem İsrail’e hem Rusya’ya uzatılan zeytin dalı olarak görmek mümkündür.”

Takibe aşırı duyarlılar

Raporda, örgüt içindeki imamlarla askeri personel buluşmalarının hafta sonları kafe, lokanta, sinema, ev gibi yerlerde yapıldığı vurgulandı. Rraporda, imamların askeri personelle temas kurma şekilleri özetle şöyle sıralandı: “Buluşma yapılacak yere il içinden / il dışından geldikleri, buluşmaya gelenlerin 25-30 yaş aralığında, üniversite öğrencisi veya mezunu olduğu, kendilerine sol tandanslı şahısların görünümünü verdikleri, takibe karşı aşırı duyarlı oldukları, GSM kullanmadıkları, ankesörlü ve kontörlü telefonlardan irtibat kurdukları, kod isim kullandıkları, ‘ByLock’un deşifresiyle birlikte ‘Eagle’ adlı programın kullanılması talimatı verildiği, buluşmalardan sonra çoğunlukla aynı gün geri döndükleri şeklinde bilgiler elde edilmiştir.”

‘Doğru yapılan sinema hayır kapısı gibi’

Yönetmenliğini ve senaristliğini, oyuncu Ufuk Bayraktar’ın üstlendiği “Kümes” filmi yarın sinemaseverlerle buluşacak.Oyuncu Hasibe Eren ve Selen Domaç ile başrolü de paylaşan Bayraktar, yaptığı açıklamada, anneannesinin yaşamından etkilenerek senaryoyu kaleme aldığını belirterek, “Kümes, hayatın bana yüklediği şeylerin yansıması aslında. Bütünün yansımasının sıkıştırılmış, bir pencere içinden aktarılmış hali” dedi.Bayraktar, dram türündeki filmin hikayesine de değinerek, “Köy evinde vereme yakalanan bir kadının, çocuklarını geride bırakacağı kaygısıyla, kocasına başka bir kadını getirmesi ve evde yaşanan olayları anlatıyor. Hayatta görünen şeylerin sadece göründüğü gibi değil de insanın kendi benliğiyle görmeyi tercih ettiği şeyler olduğunu gösteriyor. İnsanların gördüğünün dışında bir gerçeğin olduğunun da anlatımı diyebiliriz” ifadelerini kullandı.Çekimlerin, Antalya’nın Korkuteli beldesinde üç hafta sürdüğünü kaydeden Bayraktar, şu bilgileri verdi:”Ben de oyuncu olarak dahil oldum filmin içine. Senaryosunu ben yazdığım için, yazarken hikayeyi gördüm ve ben anlatmak istedim. Benim gözümden aktarılsın istedim. Senaryonun oluşmasından sonra, ben bu senaryoyu kendim aktarmak istiyorum dediğimde Kültür ve Turizm Bakanlığının da bir desteği oldu bana. O destekle birlikte filmi ortaya çıkardık. Film festivallerde de izlenime sunuldu, ödüller ve bayağı iyi reaksiyonlar aldı.” Yakın tarihin gerçekleri bu filmle ortaya çıkacak”Filmler her insanda farklı duygular uyandırır”Ufuk Bayraktar, filmde trajikomedi olduğuna işaret ederek, “Ben de bunu seyirciyle beraber izlerken anladım. İyi bir deneyim oldu benim için” diye konuştu.Sinemanın ölümsüz olduğunu dile getiren Bayraktar, şunları aktardı:”Eskiden hayır yapmak için belli başlı yerlere, hayrat musluğu, cami, medrese, okul yapılırdı. Aslında doğru yapılan sinema da hayır kapısı gibi bir şey. Bir eser bırakıyorsunuz. Çünkü onun dönüşümü sürekli olacak ve izleyen kişilerde yarattığı etki ve ortaya çıkardığı duygunun dönüşümü, mutlaka insanı takip edecek bir şeymiş gibi geliyor. İnsan içinde olduğu alanda kendini kısıtlamamalı ve o alanda ilerlemeli. Benim için de oyunculuk ve yönetmenlik böyle bir şey.”Genç yönetmen, filmlerin her insanda farklı duygular uyandırdığını sözlerine ekleyerek, “İnsanlar Kümes’i izledikleri zaman bir hissiyatla salondan çıkarsa, film ona etki etmiştir. Amerikan filmleri öyle değil. İyi, kötü, başı, sonu, her şey çok nettir. İyi ve kötü kavramını içinde barındırmayan, hayatın sunduklarıyla insanların şekillendiği ve her şeyin bire hizmet ettiği bir denklemi anlatıyor aslında Kümes” dedi.”Yeni film hazırlıklarına başladım”Oyuncu seçiminde, doğru kişilerle çalıştığına inandığını aktaran Bayraktar, “Hasibe çok yetenekli ve başarılı bir oyuncu. Daha evvel zaten ispat emişti kendisini. Filmde bir şey ispatlamasına gerek yoktu. Sadece yeteneğini filmdeki karakterle birleştirerek destek oldu bize. Diğer oyuncu arkadaşımızın ilk sinema filmiydi ve o da inanılmaz bir sadelikte performans ortaya çıkarttı. Zor olanı başardı bence” değerlendirmesinde bulundu.Ufuk Bayraktar, ölüm temalı yeni film hazırlığında olduğunu da belirterek, şöyle devam etti:”Ben hayatım boyunca hiçbir yeri nokta olarak görmedim ama hayatın içinde birçok noktadan geçtim. Geçerken de yaşamayı tercih ediyorum. Oturduğumuz yerde sağlam durmakla alakalı aslında. Biz sandalyede ömür boyu kıpırdamadan oturmayı seçebilirsin, bir anda kendisi sarayda ya da bir yere gelmiş de bulabilirsin. Sadece sağlam durmakla alakalı. Olduğumuz yeri kabullenirsek orada mutlaka bizim için saklı sırlar vardır. Kabullenmediğimiz sürece o sırları da göremeyiz.”Oyuncu Hasibe Eren de filmde çok keyifli çalıştıklarını dile getirerek, “Her seyircinin farklı şeyler alabileceği bir iş. Kimisi için dramatik, kimisi için mizah dozu yüksek kara komedi diyebiliriz. Umarım her seyirci için farklı anlamlar taşıyan bir iş olur. Biz çekerken çok mutlu olduk. Çünkü çatışmaları çok kuvvetli bir senaryo. Umarım izleyici de seyrederken mutlu olur” ifadelerini kullandı.Katıldığı festivallerden ödüllerle döndüKümes filmi, 52. Uluslararası Altın Portakal Film Festivali’nde İzleyici Ödülü, 3. Uluslararası Antakya Altın Defne Film Festivali’nde Ulusal En İyi Film Ödülü, 3. Uluslararası Antakya Altın Defne Film Festivali’nde Ulusal En İyi Senaryo Ödülü, 26. İstanbul Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülü ve 43. Antalya Film Şenliği’nde Behlül Dal Genç Yetenek Özel Ödülü’nü kazandı.

Tapınakçıların Ayasofya’daki gizli simgeleri çözüldü

Dünya Miras Listesi’nde yer alan Ayasofya, 1935 yılında müze kapsamına alınırken yeniden ibadete açılmasıyla ilgili tartışmalar devam ediyor. 1479 yıllık tarihi eserin bir kısmında restorasyon çalışmaları sürdürülürken, Hünkar Kasrı adı verilen bölüm ise ibadete açık tutuluyor. Ayasofya ile ilgili bu ay başlatılan özel bir kültür turu ise yeni tartışmaları da beraberinde getirecek.Türk ustaların izleriABD’li yazar Dan Brown’ın ‘Cehennem’ romanında adı geçen araştırmacı yönetmen Göksel Gülensoy ile “Ayasofya’nın Gizli Tarihi” kitabının yazarı araştırmacı Erhan Altunay tarafından gerçekleştirilen “Antik Çağ’dan Günümüze İstanbul’a Gizemli Yolculuk” başlıklı kültür turunda, Ayasofya bünyesinde yer alan ancak bilinmeyen gizli simgeler ziyaretçilerle paylaşılıyor. Milliyet’ten Mert İnan’ın haberine göre; bugüne kadar bilinmeyen gizli simgelerin Tapınak Şövalyeleri ile masonik örgütlere ait olduğu belirtilirken, Hıristiyanlık öncesinde yaygın olan pagan inancına ait çok sayıda simge de ilk kez deşifre edilmiş oldu. Göksel Gülensoy, Ayasofya’da ilk kez tespit edilen pagan ve ezoterik simgeler hakkında, “Yapım sırasında birçok farklı yerden işçi olarak gelenler oldu. İşçiler arasında pagan inanca mensup kişiler kendi simgelerini duvarlara gizlediler. Üst kısımda gördüğünüz sekizgenler, Cennet Kapısı’nın girişindeki Hayat Ağacı bu simgelerden. Bahçe kısmında yer alan bazı taşlarda ise Türk ustaların izleri bulunuyor. Eserin yapıldığı dönem bazı Türk ustaların İstanbul’a geldiğini düşünüyoruz. Taşların bir kısmında Türk damgalarını tespit ettik. Nereye elimizi atsak gizli sembol ve sırlar çıkıyor” değerlendirmesini yaptı. Fossati’nin Ayasofya’ya ihanetiAyasofya’nın iç kısmında bulunan 4 ana sütunda bulunan ve her birinin üzerine gizli olarak kazınan simgeleri ilk kez görüntülerken, ‘Cennet Kapısı’ denilen üst kısımdaki bölümde paganlara ait simgeleri, Altunay ve Gülensoy ikilisi tarafından incelendi. Dikkat çeken ayrıntılardan biri girişteki sütunda yer alan masonik simge. 1847’de Osmanlı padişahı Abdülmecid tarafından Ayasofya Camii’nin restorasyonuyla görevlendirilen İtalyan asıllı mimar Gaspare Fossati tarafından sütuna gizli olarak işlenen masonik gönye-pergel simgesi hakkında bilgi veren Erhan Altunay, “Ayasofya’da Tapınakçılar’a ait yüzlerce gizli simge var. Osmanlı döneminde Ayasofya’yı restore eden mimar Fossati üst düzey bir masondu. Fossati, masonlar’a ait gönye-pergel simgesini Ayasofya’nın bazı sütunlarına işleyerek esere ihanet etti. Genellikle sütunların üzerine gizli olarak kazınan simgeler aynı zamanda ezoterik anlamlar da içeriyor. Poseidon simgeleri ile Tapınakçılar’a ait Tampliye haçlarını birçok noktada tespit ettik. Poseidon simgesinin depremden koruyucu gücü olduğuna inanılıyordu. Tespit edebildiğimiz gizli simgelerin korunması çok önemli” diye konuştu. Türkiye’nin en büyük müzesi açılıyor Sur’daki 14 tarihi eser restore ediliyor

KAYNAK : Yenişafak

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ