Han Duvarları’ndan Otel Odaları’na Çoban Çeşmesi’nden Kaldırımlar’a

Türk şiiri 1850’li yıllardan 1950’li yıllara, yüz yıllık süreçte üç büyük değişim yaşamıştır. Aruz, hece ve serbest vezin temelinde yaşanan bu değişimler 1950’li yıllarda İkinci Yeniyle tamamlanmış ve şiirimiz İkinci Yeniden itibaren modern şiirin bütün kazanımlarına açık hâle gelmiştir.

Han Duvarları’ndan Otel Odaları’na Çoban Çeşmesi’nden Kaldırımlar’a

1850’li yıllarda başlayan yenileşme sürecinin sonucu Ahmet Hâşim’dir. İçerik Tanzimat’ın getirdiği fikir yükünden boşaltılmış, vezin serbest müstezat kaydıyla da olsa esnetilmiştir. İkinci değişim noktası Necip Fazıl’dır. Bu noktayı hece özelinde “Han Duvarları”ndan “Otel Odaları”na, “Çoban Çeşmesi”nden “Kaldırımlar”a şeklinde formüle edebiliriz.1850’lerde başlayan yenileşme çabaları 1950’li yıllarda gerçek kimliğine kavuşmuş, büyük akış; dünyanın gidişatını özümseme çabası sonuçlanmıştır. Yüzyıllık süreç bu aşamadan itibaren şaire özgü yaklaşıma dönüşmüş, yenilik bireyselleşmiştir.

Türk şiirinin yüzyıllık sürecindeki ikinci aşama; Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki hece seçimi, Orhan Veli’ye kadar Necip Fazıl’dan önce, Necip Fazıl’dan sonra şeklinde ele alınabilir. Necip Fazıl öncesini Faruk Nafiz’le özetlemek mümkündür. Hem kendisine kadar gelen süreç (büyük akış), hem dönemi itibariyle modernizme en açık, bireye en yakın duran şiiriyle Necip Fazıl hece vezninin genel yapısını (biçim) koruyarak muhtevada (öz / içerik) önemli değişiklikler yapmıştır.“Han Duvarları”ndan “Otel Odaları”na, “Çoban Çeşmesi”nden “Kaldırımlar”a yükseltilen şiir, Necip Fazıl’la yeni bir aşamaya taşınmıştır. Bu aşama İkinci Yeni gözetilerek ara dönem şeklinde tanımlanabilir.

Necip Fazıl’ın ilk şiiri 1922 yılında yayımlanan “Örümcek Ağı”dır. Bu tarihten itibaren çıkardığı kitaplar Örümcek Ağı (1925), Kaldırımlar (1928), Ben ve Ötesi (1932), 101 Hadis (1951), Sonsuzluk Kervanı (1955), Çile (1962), Şiirlerim (1969),Esselâm (1973) ve Çile’dir(1974). Bu kronolojiyi esas alarak, 1974’ten itibaren Çile’ninÂkif’inSafahat’ı gibi “klâsik”lerimizden birine dönüştüğünü söyleyebiliriz.

Dönemi esas aldığımızda Necip Fazıl’ın genel atmosfere dahil olmadan kendi ortamının şiirini yazdığını görüyoruz. İlk şiirlerinden “Çile” şiirine kadar, şiirde konuşan öznenin varlık sancısını dindirebileceği bir hakikat arayışı olgusu şiirimize Necip Fazıl’la gelmiştir. Bu olgu İkinci Yeni yıllarında modern şiirimizin odağı hâline gelecektir. Bu olguyu, varlığını somutlaştıracak bir ölçüden yoksun, yapayalnız kalmış modern insanın bu acıdan çıkış için çırpınışı şeklinde tanımlayabiliriz.Sezgilerle, öznenin kendi beşerî tecrübeleriyle ilerletilen hakikat arayışı ölüm konusunu şiirinin en büyük meselesi hâline getirmiştir.

Necip Fazıl, şiirindeki bireyi toplumla bütünleştirecek hakikat arayışı sürecinde de (“Çile”), “Sakarya Türküsü” sürecinde de “kendini”, bir insan teki olarak hayattaki, toplumdaki duruşunu, anlamını tartışan bir şiir yazmıştır. İnsaniyetinin kavranışı Necip Fazıl şiirinin en belirgin özelliğidir.

Osman Özbahçe 

 

KAYNAK : STAR Gazetesi

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ