Halep’in Türk sinemasına armağanı
Ömer Lütfi Akad, 28 yıl önce bugün Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne layık görüldü. Senaryosunu yazıp yönettiği filmlerle Türk sinemasına yön veren ve öncülük eden Akad’ın babası ülkemize Halep’ten göçmüştü.

Suriye’de savaş ve vahşet tüm hızıyla devam ediyor. Binlerce insanın öldürüldüğü, göçe zorlandığı ve bir medeniyetin yok edildiği Suriye savaşında yıkıma uğrayan son şehir Halep. Savaştan önce 5,5 milyon nüfusuyla bölgenin en önemli merkezlerinden biri olan Halep tamamen yerle bir edilmiş durumda. Bir yandan Beşşar Esed rejiminin diğer yandan ise yabancı teröristlerin kuşatması altında bulunan Halep’te, Türkiye’nin öncülük ettiği bir tahliye süreci başladı. Tahliyelerin başladığı 15 Aralık Perşembe gününden bu yana Halep’ten 45 bin, Fua ve Kefreya’dan 2 bin kişi tahliye edildi.
Göçün ülkemize yansımaları
Suriye’den ülkemize göç eden insanları Türk vatandaşları ilk günden beri destekliyor ve Suriye’de yaşananlara kayıtsız kalınmasını istemiyor. Ancak bunun yanında bu göçün ülkemizi olumsuz şekilde etkileyeceğini düşünen vatandaşlar da var. Göçün olumsuz karşılanmasının araştırmalara göre en önemli sebebi ise ekonomik kaygılar. Yalnız ülkemize göç eden Suriyelilerin geçmişte de bize farklı alanlarda büyük katkıları olmuş ve iki ülke arasında bir bağ oluşturmuştur.
Halep’in Türk sinemasına armağanı
Bu bağlardan biri de 1988 yılında bugün, sinema alanındaki çalışmaları ve katkıları nedeniyle Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne layık görülen ve Türk sinemasına yön veren Ömer Lütfi Akad. Ömer Lütfi Akad, Halep’ten İstanbul’a göç etmiş bir babayla İzmitli bir annenin oğludur. Akad, Galatasaray Lisesi’nde ve İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Okulu’nda okuduktan sonra sinemaya merak salmış ve hayatı boyunca bu alanda çalışmıştır. Yönetmenlik ve senaristlik yapan Akad, yazdığı ve yönettiği filmlerle, ilk defa Türk sinemasının tiyatro bağımsız bir şekilde kendi üslubunu oluşturmasına öncülük etmiştir. 50’ye yakın sinema filmine imza atan Ömer Lütfi Akad, çalışmalarıyla sinemaya bir soluk getirmiş ve gelecek nesil tarafından takip edilmiştir. Sinemaya katkıları sebebiyle de 28 yıl önce bugün Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne layık görülmüştür. Sinema alanında birçok ödülü de bulunan Akad, 19 Kasım 2011’de İstanbul’da hayatını kaybetmiştir.
Ömer Lütfi Akad’ın sinema filmleri
Kütüphanenin asıl hamisi padişahlardı
Osmanlı’nın kuruluşundan, 17. yüzyıla değin geçen süreçte kitap ve kütüphane kültürü konusunda iki farklı etkinlik gerçekleştirildi. Zeytinburnu Kültür Merkezi’nde “17. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Darülfünün’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası – Alimler, Müesseseler ve Fikrî Eserler”, Koç Üniversitesi Anadolu Araştırmaları ve Medeniyet Merkezi(ANAMED)’nde ise “Osmanlı Kitap Koleksiyonerleri” konuları ele alındı. EN BÜYÜK DESTEK III. AHMED’DENZeytinburnu Kültür Merkezi’ndeki sempozyumda Prof. Dr. Hatice Aynur, Berat Açıl, Özgür Kavak ve Sami Arslan kadı, alim ve bibliyofil olan Cârullah Efendi’yi merkeze alarak 17. yüzyıldaki kütüphanecilik hakkında konuştu. Moderatör Hatice Aynur dönemin kütüphane kültürü ile ilgili şunları söyledi: “Cami, medrese, hayır için yapılan binaların bir bölümünde mutlaka kütüphane vardı. Köprülü Kütüphanesi ile birlikte kütüphaneler bağımsız bir yapıya geçti. Osmanlı’da kütüphanelerin en büyük hamisi padişahlardır. Özellikle de I. Mahmud ve III. Ahmed’i söyleyebiliriz.” Özgür Kavak ise, “Gelen her kitaptan haberim var” diyen Carullah Efendi’yi şöyle anlattı, “Haşiyelerde yazara itirazlar, üsluba dair notlar, kitabın alınış hikayesi gibi otobiyografik bilgiler, şiirle süsleme, başka bir eser üzerinden karşılaştırmalı okumalar yer alıyor. Bu sayede kitap kültürünün farklı yönleri ortaya konuyor.”KİTAPSEVER ŞEHZADELER ANAMED’teki etkinlikte ise kitap koleksiyonerliği ele alındı. Osmanlı’nın ilk koleksiyonerlerinden Mahmud Paşa’dan II. Bayezid’in oğlu Mehmed’in kitap sevdasına, Şeyh Vefa’nın vakıf kütüphanelerinden 16. yüzyıl taşra ulemasının kullandığı kitaplara dek pek çok konu yerli ve yabancı akademisyenler tarafından tartışıldı. Zeynep Atbaş, II. Bayezid’in oğlu Şehzade Mehmet’in çok fazla bilinmeyen kitap sevdasını anlattı. Atbaş, şehzadenin ilim, fıkıh gibi çok sayıda kitap biriktirdiğini söyledi. Kadir Turgut ise Şeyh Vefa’nın Konya ve İstanbul’da kütüphaneler oluşturduğunu fakat bu kütüphanelerin günümüze ulaşmadığını belirtti. Turgut, Şeyh Vefa’nın 38 kitap vakfettiğini de sözlerine ekledi. Medreselerin büyük kaynağıİlk özel kütüphane olan Köprülü Kütüphanesi’nin bu dönemde açıldığını belirten Yrd. Doç. Dr. Berat Açıl ise Carullah Efendi’nin hedefinin medrese kütüphanesi kurmak olduğunu söyledi. Açıl, haşiyelerde yer alan bir anekdodu da şöyle anlattı: “Fatih Camii bahçesinin kitap müzayedelerinin merkeziymiş. Cârullah Efendi bir müzayedede 125 paraya alamayıp cahile gitti diye üzüldüğü kitabı, birkaç ay sonra Mısır’dan 60 paraya getirtmiş. Bu gibi notlar dönemin ilmi hayatının yanında sosyal yaşamla ilgili de bilgi veriyor.”
Sosyal medya ile kültür sanat bir araya geldi
24 Aralık’ta kapılarını açan Türkiye’nin en büyük sosyal medya ve tasarım pazarı LikeFest ziyaretçileriyle buluşmaya devam ediyor. Fotoğrafçılıktan terziliğe, resimden ahşap oymaya, müzikten seyyahlığa kadar geniş bir yelpazede sanatçıların ürünlerini görüp, onları daha yakından tanıyabileceğiniz sıcak bir ortama sahip olan festival, ürünleri, tasarımları ve ortamıyla herkese kendilerinden bir şeyler sunuyor. Dünyadan Sesler’le röportajKurulduğu günden bu yandan farklı kültürlerdeki 500′ yakın şarkıyı takipçileriyle buluşturan ve 200 bin takipçisiyle toplamda 30 milyon dinlenme oranlarına ulaşan Dünyadan Sesler standı, festivalin en ilgi duyulan stantlarından biri. Biz de Dünyadan Sesler’in kurucularıyla bir röportaj yapmak ve takipçilerinin merak ettiği soruları onlara sormak istedik. İşte Dünyadan Sesler’in kurucularından Yavuz Selim Güneş ve Melih Demir’le yapmış olduğumuz röportaj:Dünyadan Sesler kimdir, nasıl doğdu?Yavuz Selim Güneş: “Dünyadan Sesler, 2011 yılında aslında bir Facebook sayfası olarak başladı. Ben eşimle birlikte başlattım ve 2013’te de Melih Demir ekibimize dâhil oldu. Facebook sayfası olarak başladığımızda sadece beğendiklerimizi paylaştığımız bir kültür sayfası iken 2012’de tamamen müziğe döndük ve Youtube’a ağırlık vermeye başladık. Asıl ana kaynağımız şu an 100 bine yakın abonesi bulunan Youtube sayfamız. Toplamda sosyal medya olarak 200 bin takipçiye ulaştık dünyanın her yerinden. Dünyadan Sesler, dünyanın birçok yerinden en güzel müzikleri bulup keşfeden ve bunları takipçilerine sunan bir internet girişimi.” Müziklere nasıl ulaşıyorsunuz? En çok merak edilen ve bize en çok gelen soru da bu. Biz müzikleri dünyanın birçok farklı bölgesinden radyoları sürekli dinleyerek keşfediyoruz. Kulağımıza hoş gelen bir müziği indirip bir süre inceliyoruz, tamamen iyi olduğuna kanaat getirdiğimizde ise paylaşıyoruz. Paylaşım alanınızın genişliği nedir? Çalışmalarımız sonucu 5 yılda 400 şarkıyla, Facebook’ta dünyadan 200 bin takipçisi olan bir alana ulaştık. Sadece Youtube’da 30 milyona yakın dinlenmemiz var. Bu işi yaparken en büyük motivasyonunuz nedir? İşimizin çok fazla vaktimizi alıyor ve buna dair bir gelir modelimiz yok. Ancak müziklerin kendisi ve takipçilerimizin tepkileri, ilgileri bizim en büyük motivasyonumuz. Bir diğer motivasyon kaynağımız, dünyanın her yerinden müzikler paylaştığımız için çok farklı kültürlerdeki insanların etkinliklerimizde bir araya geldiklerini görüyoruz ve bu bize çok mutluluk veriyor. Siyasi veya manevi olarak çok farklı yerlerde bulunan insanlar ortak nokta olarak müzikte buluşuyorlar. Bu yola çıkma amacınız nedir yani sizi bunu yapmaya sevk eden sebep? Müziği çok sevmemizin dışında tabii ki sebeplerimiz var. Aslında sloganımız her şeyi özetliyor: “Müziği keşfet.” Popüler kültürün, radyoların dayattığı müzik türünün dışına çıkmak ve bunu insanlara göstermek istedik. Çünkü dünyada bunun milyon tane alternatifi var. Ve bu keşif sadece iyi müzik için geçerli. Peki, neden internet yayıncılığı ve sosyal medyayı seçtiniz? Dünyadan Sesler sıfır imkânla başladı, herhangi bir destek almadık. Daha büyük kitlelere maliyetsiz bir şekilde ulaşmak için de sosyal medyayı tercih ettik. Dünyanın ve radyoların dijitalleşmesi de en büyük etkenlerden biri. Dijital radyo oranı Amerika’da yüzde 70’lerde. Bizde de büyük firmalar artık internet radyoculuğuna geçmeye başladı. Bizde spotify ve internet radyosu karışımı bir yayın kurmayı düşünüyoruz. Bu konuda Melih Bey’in düşünceleri nelerdir?Demir: “Bizim sosyal medya dışında başlama seçeneğimiz yoktu. Karasal yayın maliyetleri çok yüksek çünkü. Biz müzik dinleyicisiyiz ve sevdiğimiz müzikleri başka insanlarla paylaşma içgüdüsüyle bu yola çıktık. Bu da bizi sosyal medyaya sevk etti. Sosyal medya çok canlı bir alan, sürekli değişiyor ve gelişiyor. Bu gelişimde sosyal medyayı tercih etmemizin sebeplerinden biri tabii. Sosyal medya hayatımızın bir parçası artık ve biz de bunu faydalı hale getirmeye çalışıyoruz. ” Sizi daha çok kimler takip ediyor?Güneş: “Toplam 200 bin takipçimiz var. Ortalama olarak 18-34 yaş aralığı bizi en çok takip eden kitle. Tabii bu sadece genelleme yoksa çok farklı insanlarda karşımıza çıkıyor yaş olsun, meslek grubu olsun. Diğer işlerimizle alakalı iş görüşmelerine gittiğimizde mesela orada da Dünyadan Sesler’in takip ediliyor oluşu karşımıza çıkıyor ve her seferinde bizi şaşırtarak sevindiriyor. Yüzde 60-65’lik kısmı Türkiye ağırlıklı, yüzde 30-35’lik kısmı ise yurtdışı ağırlıklı insanlardan oluşuyor takipçi listemiz. Polonyalı insanların Âşık Mahsuni Şerif’le tanışmasına vesile oluyoruz mesela. Aynı zamanda kültürel bir alışveriş bu.” Sosyal medyaya çok eleştiri de geliyor kültür sanat faaliyetlerini ve insanların hayatlarını kısıtladığını düşünenler var. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz? Sosyal medya artık mobilin gerisinde kaldı. O yüzden artık insanların bilgisayara bağlamadığı için alışkanlıklarını çok öldürdüğünü düşünmüyorum. Oyun bağımlılığı gibi kısımları ayrı tutuyorum tabi. Mesela biz mini konserlerimizle falan aynı zamanda bir kültür sanat aktivitesi de gerçekleştiriyoruz ve bu katılımlar insanları kısıtlamaktan ziyade sosyalleştiriyor da.Melih Bey’in bu konudaki düşünceleri nelerdir?Demir: “Bende bu konuda Yavuz’a katılıyorum. Normalde haberimiz olmayacağı etkinliklerden sosyal medya sayesinde haberdar oluyor ve katılıyorum ben de. Dolaylı olarak kültürel faaliyetlere olumsuz değil hatta olumlu etkisi olduğunu düşünüyorum. Sosyal medya, mobile taşındığında artık kültür açısından olumlu adımlara katkı sağlamaya da başladı.” Dünyadan Sesler’de en çok hangi kültürler ve ülkeler tercih ediliyor?Güneş: “5 yıllık verilerimize baktığımızda tercih edilen ve yüzde 65’lik kısmı elinde bulunduran Türkiye. Geri kalanı farklı ülkeler. İkinci sırayı Azerbaycan alıyor. Azerbaycan’dan bir şarkı paylaştığımız zaman bunu Türkiye’deki insanlarda çok sahipleniyor. Ondan sonra ise Ortadoğu ağırlıklı. En çok ağır ve yavaş, hüzünlü parçalar rağbet görüyor. Genel sıralamayı şu şekilde yapabiliriz; Ortadoğu, Balkanlar, Avrupa ve Güney Amerika. ” Son olarak neler söylemek istersiniz?Demir: “Dünyadan Sesler’i dinleyin, beğeneceksiniz. Kendimizi övmek için demiyoruz gelen gören herkesin çok beğendiği malumdur.”Güneş: “Biz müzik dinleyicisi arkadaşlarız. Bunu paylaşma arzumuz bizi çok farklı yerlere getirdi. Online radyo planımız var. Konser planlarımız var. Bizi takip etmeye devam edin.”
Türkiye’nin en büyük müzesi açılıyor
Adana’da 1907 yılında kurulan ancak, son dönemde atıl durumdaki ‘Milli Mensucat Fabrikası’nın yerine inşa edilen müze kompleksi içinde, Arkeoloji Müzesi, Kent Müzesi, Tarım Müzesi, Sanayi Müzesi, Etnografya Müzesi, Çocuk Müzesi ve Mozaik Müzesi bulunacak. Ayrıca kompleksin içinde kafeterya, fuaye, satış birimleri, sinevizyon alanı ve açık alanı olacak. Türkiye’deki en modern ve geniş müzesi olacak olan komplekste sergileme alanı 36 bin 790 metrekareyi bulacak. Mayıs ayında açılacak Yeni Arkeoloji Müzesi’nde eserlerin teşhiri modern teknoloji kullanılarak yapılacak. Komplekste eserler, ziyaretçilerin geçmişi günümüzde yaşayabileceği şekilde sergilenecek. Tarım Müzesi’nde Adana’nın tarımsal süreci, Sanayi Müzesi’nde ise yine Türkiye’nin ilk sanayi yatırımları sergilenecek. Kent Müzesi’nde, kentin geçmişi aydınlatılacak, Etnografya Müzesi’nde de kentin kültürel birikimi gözler önüne serilecek. Çocuk Müzesi’nde de geçmişten günümüze oyuncaklar sergilenecek. Avrupa Birliği Bakanı Milletvekili Ömer Çelik’in Kültür ve Turizm Bakanlığı yaptığı dönemdeki girişimleriyle çalışmaları başlatılan müzenin, gelecek yıl Mayıs ayında açılması planlanıyor. Kentteki diğer müzelerin yeni müzeye taşınma çalışmaları sürerken, Bakan Ömer Çelik’in, “Yaşayan, yaşatan ve öğreten bir müzecilik anlayışıyla yapılıyor” dedi. İstanbul müze şehri olacak
KAYNAK : Yenişafak