Gözden kaçan büyük mirasımız

Yaz aylarına veda etmemize sayılı günler kala Türkiye’de az bilinen belkide adını daha önce duymadığınız, gezip görmeniz gereken yerleri sizler için derledik.

Gözden kaçan büyük mirasımız

Tarih boyunca onlarca medeniyete ev sahipliği yapan ve coğrafi konumu itibariyle de pek çok doğa harikasına sahip Anadolu toprakları, tarihi ve doğal güzellikleriyle yerli yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Özellikle arkeolojik kalıntılar, tarihi eserler bakımından pek çok medeniyetin mirasçısı olarak  görkemli yapıları ülkenin her köşesinde görmek mümkün. Bu güzelliklerin pek çoğu gezginlerin sık sık uğrak noktası olsa da çok sayıda eser ve doğa harikası hala keşfedilmeyi bekliyor.

 

 

Perslerden Anadolu’ya miras: Dara Harabeleri

 

 

Mezopotamya bölgesinin Efes’i olarak kabul edilen Dara Antik Kenti, tarihi M.Ö 570’li yıllara dayanan geçmişiyle bir hazine değeri taşıyor. İçerisinde 5 kilometre uzunluğunda şehir surları, su sarnıçları, kaya mezarlar, kiliseler, agora, köprüler, silolar bulunan kent, bir şehrin ihtiyacı olabilecek tüm yapıları barındırıyor. Arkeolojik kazıların 1986 yılında başladığı kentte kazı çalışmaları sürdükçe yeni  yapılar ve eserler keşfedilmeye devam ediliyor.

Mardin Nusaybin’de bulunan ve İran hükümdarı Darxis’in ( Darayuvaşi) emriyle yerleşim yeri olarak kurulan  Dara Harabeleri’nde 5. yüzyıla ait Babil ve Pers Krallıklarının çok sayıda tarihi mezarları da gün yüzüne çıkarıldı. İranlılara, Romalılara, Emevilere, Abbasilere ve son olarak Osmanlı yönetimine geçen bu kent Büyük İskender ile Dara’nın savaşına ev sahipliği yapmıştır. Şehirde kalıntılar arasında bulunan paralar Dara’nın zengin bir şehir olduğunu işaret ediyor.

İpek Yolu üzerinde yer alması ve Mezopotamya’nın ilk barajının burada yapılmış olması harabeleri dini, sosyal ve ticari olarak da değerli kılan diğer özelliklerden. Antik kentte yer alan galerinin alt katında 3 binin üzerinde insan kemikleri bulunmuş.

Kayalar içinde oyulmuş çevresi 8-10 kilometreyi bulan oldukça geniş olan kent içerisinde mağara evler, yer altı zindanlarıyla Türkiye’de görülmeyi bekleyen, henüz popüler olamamış değerli kültür mirasları arasında yer almaktadır.

8 Bin yıllık renk cümbüşü Hevsel Bahçeleri

UNESCO Kültür Mirası Listesi’nde yer alan Diyarbakır surlarıyla Dicle Nehri arasında göz alabildiğine uzanan Hevsel Bahçeleri, 8 bin yıldır kesintisiz tarım arazisi olarak kullanılıyor. Tarımsal değerinin dışında, kültürel ve tarihi olarak özgün bir peyzaja sahip arazi 30’dan fazla uygarlığın izlerini taşıyor.

Diyarbakır’ın bu tarihi tahıl ambarı, kuşların göç yolu üzerinde olması sebebiyle 180’den fazla kuş türüne de ev sahipliği yapıyor. Türler arasında en belirgin olarak göze çarpan kum kırlangıçları, ilkbaharın gelmesiyle Dicle Nehri kenarında bulunan kum duvarlarına yuvalar yaparak Hevsel’de 6 ay misafir oluyorlar. Kum kırlangıçlarının dışında türler arasında küçük akbalıkçıl, tarla kirazkuşu, saksağan, kukuman, yalıçapkını, kızıl şahin ve daha onlarca kuş Dicle’nin daimi ziyaretçileri arasında yer alıyor. 

Bölge çok farklı türlerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek yeterli alana ve besine sahip. Bu yüzden yalnızca kuş türlerine değil kızıl tilki, yaban domuzu, sincap, sansar ve kirpi gibi memeli, sürüngen canlılara da barındırıyor. Bu hayvanlar arasında tüm dünyada Türkiye’nin güneydoğusundan başlayarak sadece Fırat ve Dicle Nehirlerinde yaşayan Fırat kaplumbağası ayrı bir öneme sahip.

Gaziantep Rumkale

Rumkale, Gaziantep’in Yavuzeli ilçesinde Fırat Nehri ile Merzimen Çayı’nın birleştiği noktadaki bir yarımada üzerinde yüksek kayalarla örtülü bir tepede kayalar oyularak oluşturulmuş, tarihi bir kaledir. Geç Roma ve Orta Çağ kalıntıları taşıyan kalede Aziz Nerses Kilisesi, Barşavma Manastırı, su sarnıçları, kuyu ve hendekler bulunmaktadır. Rivayetlere göre  Hz. İsa’nin havarilerinden Johannes’in (Yuhanna), kayadan oyma bir odada İncil’i çoğalttığı ve sonrasında da Beyrut’a götürmüştür dolayısıyla Rumkale, Hristiyanlık tarihi için de önemli bir yere sahiptir.

Kalenin doğu bölümünden  Fırat Nehrine, Batı bölümünden ise Merzimen çayına bakan 2 ana kapısı vardır. Kaleye Halfeti’den tekneyle ulaşım da mümkün olduğu için bu iki doğa harikası rotayı aynı anda görmek mümkün. Doğayla uyum içinde olan Rumkale’de kayalıkların ve insan elinin değmesi ile oluşan güzellik  göz kamaştırıyor. 1838 yılında Alman Mareşal Helmut Karl Bernhard von Moltke, Rumkale’yi ziyaret etmiş ve bu uyum hakkında “Kayalığın nerede bittiğini, insan eserinin nerede başladığını söyleyebilmek çok zor.” demiştir.

Geriye dönüşü olmayan kanyon: Valla Kanyonu

Dünyanın en derin ve geçişi en zor kanyonları arasında yer alan Valla Kanyonu, Kastamonu Pıanrbaşı ilçesinde bulunuyor. Rehbersiz geçişin yasak olduğu kanyonun uzunluğu 12, derinliği ise yer yer 1,1 kilometreyi buluyor. Kanyonda küçüklü büyüklü 40’tan fazla şelale var ve kayalar arasında insanları içine çekebilecek güçte girdaplar bulunuyor. Valla Kanyonu’ndan geriye dönme imkanı olmadığı için kanyondan çıkış Cide ilçesinde yer alan Loş Vadisi’nden sağlanıyor.

Eğitim almadan kanyona girmek mümkün değil!

Kanyona girmek için İp inişleri, su mücadelesi, işaret dili ve kanyon bilgisi eğitimi veriliyor. Kişinin eğitimi tamamlaması halinde kanyonda yürüyüşe katılmasına izin veriliyor. Doğa sporları dışında Valla Kanyonu’na 720 metre yükseklikte yapılan seyir terasında kanyonun tüm doğal güzellikleri izlenebiliyor.

Ara Güler’in keşfi Afrodisias Antik Kenti

Aydın’da bulunan adını aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite’den alan Afrodisias antik kenti günümüze değin çok iyi korunmuş anıt yapıları ile Türkiye’nin en önemli arkeolojik yerlerinden biridir. Roma İmparatoru Augustus tarafından “Tüm Asya’dan kendime bu kenti seçtim.” sözleriyle koruma altına alınan kent, ünlü fotoğrafçı Ara Güler tarafından 1958 yılında Güler’in kaybolması üzerine keşfedi. Daha sonra Ara Güler, antik kentte çektiği fotoğrafları, The Times’a göndermiş ve Afrodisias Antik kenti dünya basınında yankı uyandırmış. Tarihi MÖ. 500’lü yıllara dayanan kentte tapınaklar, bir tiyatro, bir toplanma yeri ve iki hamam bulunuyor.

Babadağ eteklerinde yer alan  mermer ocaklarının kente yakın olması, Aphrodisias’ın mermer heykel sanatında çok kaliteli bir üretim merkezi haline gelmesini sağlamıştır. Kentte çok iyi korunmuş durumda Roma imparatoru Hadrian’a özel olarak tasarlanan ve iki bölümden oluşan Banyo, Anadolu’da yer alan en iyi korunmuş antik dönem stadyumu ve 8 bin kişi kapasiteli Antik tiyatro yer alıyor. Roma Dönemi’den kalan ve halen tüm yapıları ayakta kalan Afrodisias antik kenti, 2017 yılında Polonya’nın Krakow şehrinde gerçekleştirilen UNESCO 41. Dünya Miras Komitesi Toplantısında UNESCO Dünya Miras Listesine kaydedildi.

Torosların eteklerinde Sagalassos Antik Kenti

Geçmişi milattan önce 3000 yılına uzanan ve UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’ne 2009’da giren Sagalassos, Burdur’un Ağlasun ilçesinde bulunuyor. Torosların batı eteklerindeki kent, döneminin 5 büyük seramik üretim merkezlerinden birisi.

Deniz seviyesinden 750 metre yüksekte olmasıyla bir dağ kenti olma özelliği taşıyan Antoninler Çeşmesi, Neon Kütüphanesi, Tiberius Kapısı, kahramanlar için yapılmış büstlerin olduğu Heroon, Kent Meclisi, Ares-Herakles-Zes-Athena ve Poeidon büstleri, Marcus Aurelius ve Adrian Heykelleri, İmparatorluk Hamamı ve Tiyatro gibi  Roma yapılarını bölgedeki en iyi gösteren eserler göz kamaştırıyor. Yapılar arasında  yedi farklı taştan inşaa edilmiş ve 2 Bin yıldır su akan Antoninler Çeşmesi, hayranlık uyandırıyor. Ziyaretçilerin en çok ilgi gösterdiği çeşmeden içilen suyun insanları güzelleştirdiğine ve bu sudan içenlerin birbirine aşık olduğuna inanılıyor.

Akdamar Kilisesi

1100 senelik bir tarihe sahip olan Akdamar Kilisesi, Van Gölü üzerinde bulunan Akdamar Adası’nda yer alıyor. Pek çok farklı egemenliğe ev sahipliği yapmış kilise, günümüzde de bu önemini koruyarak yerli yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. VaspurakanKralı I. Gagik’in emri ile 915-921 yılları arasında  inşa edilen yapı, 2007 yılında geçirdiği restorasyon sonucunda Anıt Müze olarak hizmete girmiştir.

Plan açısından dört yapraklı yonca biçimli haç plana sahiptir ve kilisenin duvarlarında hem İncil hem de Tevrat’tan çeşitli dinsel tarih sahneleri canlandırılmıştır. Kızıl andezit taşından inşa edilmiş olan kilisenin dış cephesinde dini konuların yanı sıra,  dünyevi konular, saray hayatı, av sahneleri, insan, zengin bitki ve hayvan figürleri tasvir edilmiştir. “Hoşgörü adası “ olarak tanımlanan adada orijinal haliyle muhafıza edilen nadir inanç merkezlerinden biri olarak korunan kilise her yıl Türkiye’den ve farklı ülkelerden gelen misafirlerini ağırlıyor.

Dünyanın ilk ve en büyük tapınağı: Göbeklitepe

Göbeklitepe, Şanlıurfa’da Neolitik döneme ait olan tarihte bilinen ilk tapınak olma özelliğini taşıyor. Sadece Türkiye için değil tüm dünya için öneme sahip olan Göbeklitepe, UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alıyor ve “İnsanlık tarihinin sıfır noktası” ve “medeniyetin doğduğu yer” olarak adlandırılıyor. Göbekltepe, insanların henüz yerleşik hayata geçmediği, avcı olarak yaşadığı bir dönemde inşa edilmiş, tapınağın duvarlarında avlanma ve dinsel ritüellerle ilgili çizimler görülebiliyor.

1980’li yılların sonlarında iki köylünün bölgede heykel bulup devlet yetkililerine teslim etmesiyle keşfedilen Göbeklitepe, o tarihe kadar bilinen tüm ezberleri bozuyor ve tarih yeniden yazılıyor. Anıtsal ve dairesel biçimde çevrelenmiş Göbeklitepe’nin en önemli özelliği; daha önce yerleşik hayata geçmemiş bir toplumun ilk gez böylesi görkemli bir inanç merkezi inşaa etmesi. İçinde bulundurduğu eserleriyle ziyaretçileri 12 bin yıl önceye götüren tapınağa ilgi gün geçtikçe artıyor. Öyle ki Başkan Recep Tayyip Erdoğan 2019 yılının Göbeklitepe yılı ilan edildiğini açıklamıştı

3 Milyon yıllık Bulak Mağarası

Tarihi evleriyle UNESCO  Dünya Mirasları Listesi’nde yer alan Safranbolu yalnızca evleriyle değil doğal güzellikleriyle de cazibe merkezi haline geliyor. Safranbolu’da Bulak Köyü sınırında bir vadide yer alan Bulak mağarası diğer adıyla Mencilis Mağarası 15 derecelik sabit sıcaklıkta olan mağaranın nefes darlığı, astım ve bronşit gibi hastalıklara iyi geldiği , şifalı çamuru, içinde bulunan bir şelale ve iki ayrı gölüyle sağlık turizmi için yeni uğrak yerlerden biri olarak karşımıza çıkıyor.

6 km toplam uzunluğa ve 3 katlı bir yapıya sahip mağaraya 157 basamaktan oluşan dik bir merdivenden çıkılarak ulaşılıyor. Ziyaretçiler mağaranın yalnızca belli bir bölümünü gezebiliyor diğer bölümler rehberler eşiliğinde gezilebiliyor. Bu gezinin tamamlanması ise 9 saati buluyor.

Yaklaşık 3 milyon yıl önce oluşumu başlayan ve Türkiye’nin 4. büyük mağarası olan Bulak, sarkıt, dikit, sütun, ve duvar damlataş oluşumları  özel sistemlerle korunuyor.

Dünyanın ilk ticaret borsa binası: Aizanoi Antik Kenti

Aizanoi, Kütahya’da M.Ö. 2500 – 2800’lü yıllarda’da insanların yaşadığı tespit edilen bir antik kenttir. Kentte dünyanın bilinen ilk borsa yapısı olan Macellum, Zeus Tapınağı, 15.000 kişi kapasiteli stadyum tiyatro kompleksi,  2 tane Roma hamamı, antik baraj yapısı, sütunlu cadde ve 2 tane Roma Köprüsü vardır. Zeus Tapınağı dünyanın en iyi korunmuş Zeus tapınaklarından biridir. Dört sütunlu avlusu ve agorasıyla Zeus Tapınağı  M.S. 117-138 yılları arasında yapılmış ve  ön galeri duvarlarında  imparotor Hadrian’i ve Aizanoi için önemli hizmetler yapmış Apuleius’u yücelten yazıtlar yer almaktadır.

 Aizanoi kenti, antik Frigya’ya bağlı olarak yaşayan Aizanitis’lerin ana yerleşim merkeziyken Roma imparatorluk döneminde tahıl ekimi, şarap ve yün üretimi sayesinde zenginleşmiş ve ilk sikkelerin bu dönemde basıldığı bilinmektedir.

Tarihi çarşılı Irgandı Köprüsü

Irgandı Köprüsü Osmanlı Dönemi’nin en önemli eserlerinin bulunduğu Bursa’da 1442 yılında inşa edilmiştir. 577 yıllık tarihe sahip Köprü, geleneksel halk sanatları atölyeleriyle yerli ve yabancı turistlerin uğrak mekanları arasında yer alıyor.  Bursa‘nın Osmangazi ve Yıldırım İlçeleri’ni birbirine bağlayan dere üzerinde kurulmuş olan tek kemerli Irgandı Köprüsü, sedefkarlıktan çiniciliğe, Bursa kandilleri ve bıçağından nakkaşlığa el işçiliğinin en güzel örneklerini sunan esnaflara ev sahipliği yapıyor.

Dünya üzerindeki çarşılı dört köprüden biri ve en eskisi olan Irgandı, deprem, saldırı gibi birçok badireler atlatmasının ardında 2004 yılında 19. yüzyıldaki aslına uygun restore edilerek bugünkü halini aldı. Şu anda 20’ye yakın dükkanın bulunduğu köprüde kuzeydoğu ucundaki dükkanlardan birinin mescid olarak ayrıldığı, köprüyü taşıyan tek kemerin iki tarafında ise ahır ve depoların bulunuyor.

Irgandı Köprüsü’nde her yıl  farkli ülkelerden sanatçıların sanatsal faaliyetlerini ve ürünlerini sergiledikleri “Irgandı Köprüsü Uluslararası Sanat Günleri” etkinliği düzenleniyor.

Dünyanın ikinci büyük kanyonu: Karanlık Kanyon

ABD’nin Arizona eyaletinde bulunan Grand Canyon‘dan sonra dünyanın ikinci büyük kanyonu, Karanlık Kanyon Erzincan’ın Kemaliye ilçesinde bulunuyor. Kemaliye’nin kuzeyindeki kanyon Keban Barajı’nın yapılmasının ardından suların 80 metre yükselmesiyle bugünkü görünümünü kazanmıştır. Kanyonun uzunluğu yaklaşık 9 km yüksekliğinin ise 600 metreye vardığı görülmüştür. Kanyonun tehlikelerle dolu taş yolunun yapımı 132 yıl sürmüş ve araç kullanılmaksızın insan emeğiyle yapılmıştır. Kanyonda  tekne turu ve kano gibi etkinlikler düzenlenirken Erzincan Kemaliye Kültür ve Doğa Sporları Şenliği’ne maceraperestlerin yoğun ilgisi oluyor.

Esma Balcıoğlu – Haber7.com

KAYNAK : Haber7

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ