Fatih’i terk ettiğimiz için geri kaldık

‘Yalnız Hünkar Abdülhamid’, ‘Efe Türk Yavuz Sultan Selim’ ve ‘Yeniçağın Güneşi Fatih’ kitaplarının yazarı Hasan Basri Bilgin, günümüze ışık tutan devlet adamlarını…

Fatih’i terk ettiğimiz için geri kaldık

29 Mart 2018 Perşembe 14:47

– Hasan bey sizi ve kitaplarınızı okuyucularınız çok yakından tanıyor. Ancak kitap yazma serüveniniz hakkında çok fazla bilgiye sahip değiliz. Biraz kitap yolculuğunuzdan bahseder misiniz?

Ben ilk olarak 1967’de yazmaya başladım. 1968’de Çakıl Taşları isimli bir oyun yazdım. 1977’de siyasete girdiğim için bir süre yayın hayatına ara verdim. 2006 yılında emekli olduktan sonra tekrardan yazmaya başladım. Şuana kadar 15 kitap yazdım. Ağırlıklı olarak tarih kitapları yazıyorum. Tarih olarak da her tarihi yazmadım. Tarihi belgelerinden emin olduğum ve ben de etki bırakan tarihi ve tarih adamlarını yazmayı uygun gördüm.

– Peki tarih kitaplarınızı incelediğimiz de daha çok dönemine damga vurmuş isimleri yazdığınızı görüyoruz. Bu kitaplarda okuyuculara farklı olarak ne sunuyorsunuz?

Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve Abdulhamid’in hayatını yazdım. ‘Yeniçağın Güneşi Fatih’ kitabımda, ağırlıklı olarak Fatih Sultan Mehmet’in devlet adamlığını ve yöneticilik yönünü kaleme aldım. Fatih yönetcilik kavramını tamamen Kur’an-ı Kerim’den almış. Bunu sadece ben değil japon uzmanlar da söylüyor. Fatih’in Kur’an’dan aldığı çok nefis kural ve yöneticilik uygulamaları vardır. Kısaca Fatih genel itibariyle şer’i şerife dayalı bir sistem kurmuştur. Okuyucularımız kitabı okurken bir devlet adamının nasıl olması gerektiği, ülkesini nasıl yönetmesi gerektiğini çok net algılayacaklardır. Fatih’in bizden saklanan, ‘Yaşamak insanlık ödevi, yaşatmak farz ibadettir’ sözünü okullarımıza altın harflerle yazmalıyız.

– ‘Yeniçağın Güneşi Fatih’ sözü o dönem için mi geçerlilik taşıyor yoksa her dönem için mi?

Güneş her zaman güneştir. Hiçbir dönem sönmez. Biz keşke Fatih’in icratları, devlet adamlığını hakkıyla öğrenip yolumuzu ona göre çizebilsek. Üniversitelerde Fatih Kürsü’sü açılmalı. Okullarda Fatih’in hayatı okutulmalı. Edebiyat ve Felsefe derslerin de bile Fatih’in hayatından örnekler ders olarak işlenmeli. Bütün dünya Fatih’in hayatını kendilerine yol haritası olarak uygularken biz de maalesef bu yok. Biz Fatih’i terk ettiğimiz için geri kaldık. Fatih’in döneminde Fatih bir numaraydı. Güneşiyle bütün dünyayı aydınlatıyordu. Fakat günümüzde Fatih bizden saklanıyor, devlet adamlığı gizleniyor. Artık bizden olanı reddetme dürtüsünden kurtulmalıyız. Fatih’in torunu Yavuz Sultan Selim de dedesinin kopyası bir devlet adamıydı. ‘Efe Türk Yavuz Sultan Selim’ kibımda bunu çok net göreceksiniz. Dedesi gibi büyük kumandan, büyük devlet adamı ve büyük mütefekkir. Mısır seferi sırasında Hicaz Emir’i Yavuz’a “Ey memaliki Osmaninin ve Hicazın hakimi’ diyor. Yavuz hemen Hicar Emir’ini susturarak, “Emir efendi öyle değil” diyor. “Ben bu saydığın yerlerin hadimiyim (hizmetçisi) hakimi değil” sözünü söylüyor. Bunu özümseyebilmek ve bunu söyleyebilmek büyük devlet adamlığını gerektirir.

Yavuz’dan sonra Osmanlı’nın ‘Yalnız Hünkarı Abdülhamid’i de konuşmazsak olmaz. Biz Abdülhamid’i niye anlayamadık?

İngiliz Kraliçesi Elizabet diyor ki, “O bir dahidir. Öylesine derinlikli bir insandır ki, onunla konuştuğunuz zaman ne karar verdiğinizi sizin hakkınızda ne düşündüğünü asla bilemezsiniz. Oysa sizi tek sözünüzle çoktan çözmüş olacaktır” diyor. Bizim ‘Kızıl sultan’ ilan ettiğimiz Abdülhamid’i dünya liderliğiyle tanınıyor. Gençlerimizin Abdülhamid’i yanlış kaynaklardan değil doğru kaynaklardan öğrenmesi gerekiyor. Çünkü Abdülhamid, Fatih’ten sonra ilme kapı aralayan kişidir. Hatta, hukuk, siyasal bilimler, fen edebiyat ve tıp fakültelerinin açılıp yaygınlaşmasını sağlayan bir devlet adamıdır. Bana kalırsa Abdülhamid ‘Kızıl sultan’ değil bir devrimcidir.

Büyük devlet adamlarına değindikten sonra dünyaya damga vuran savaşlarımıza da değinmeden olmaz. Son yıllarda yavaş yavaş duymaya başladığımız unutulan savaşlarımızdan biri olan Kutulamare’yi kaleme aldınız. Biraz kitaptan bahseder misiniz?

Aslında Kutulamare birinci dünya dünya savaşı yıllarında kazandığımız nadir zaferlerimizden birisidir. Düşünebiliyor musunuz, 18 bin kişilik bir güçle 48 bin kişilik bir İngiliz ordusunu yeniyorsunuz. Selman-ı Pak Meydan Muharebesi’nde, başında 5 tane general bulunan İngiliz ordusuyla savaşıyorsunuz. Ve bizim ordumuzun başında ise Albay rütbesinde bir asker var. Biz o savaşı kazanıyoruz ve 13 bin İngiliz askerini başındaki komutanlarla birlikte esir alıyoruz. Kitabımda hem Cumhurbaşkanlığı arşivlerinden hem de yabancı kaynaklardan özellikle Richard Steele’in belgelerinden yararlanarak en doğru bilgileri vermeye çalıştım. Bu zafer bizden neden saklandı derseniz, 1945 yılında ‘Amerikan Rüyası’ görmeye başladık. ABD ile kültür anlaşması yaptık. NATO’ya dahil olduk. Sonucunda ise Kululamare zaferini unutmaya karar verdik.

Peki Kutulamare’ye küçük Çanakkale diyebilir miyiz?

Kesinlikle diyebiliriz. Çanakkale dünyanın gördüğü en büyük deniz zaferiyken Kutulamare’de İngilizlerin aldığı en büyük kara mağlubiyetidir. Burdan Çanakkale’ye de gelirsek, eğer Türk ordusunun başına Alman komutan Otto Liman Von Sanders getirilmemiş olsaydı, kara çıkartması iki gün sürerdi. Biz de 255 bin şehit vermezdik. Alman komutan savaşın uzaması için kara savaşının uzamasına müsaade etti. Almanya, savaşın Osmanlı topraklarında uzamasından faydalanarak Avrupa’da güç kazanmanın peşinde koşmuştur. Eğer bizim askerlerimizin başında Türk komutanlar olsaydı Osmanlı hiçbir cephede yenilmezdi.

Son olarak ‘Bu topraklarda güller kırmızı açar Paşam’ kitabınızdan bahseder misiniz?

41. baskıya ulaşan bir kitabım. Çok seviliyor. Milli mücadelenin bilinmeyen bir sayfasını araladık bu kitapla. Kitabımda Ispartalıların Çünür Ovası’nda İtalyanları esir almasını ve yaşananları konu ediniyorum. İtalyanlar esir alınınca ‘Bu yaptığınız Montros sözleşmesine aykırıdır’ dedi. Bizimkiler ise ‘Biz Montros falan bilmeyiz’ diyerek ilk Kuvayı Milliye’nin temellerini atmışlardı. Kimler vardı bu Kuvayı Milliye’nin içinde derseniz, Hafız İbrahim Demiralay, Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi, Demirci Mehmet Efe ve Yörük Ali Efe vardı. Genelkurmay Başkanlığı bu kitabı yazdığım ve bir gerçeği halka duyurduğum için teşekkür etti. Hafız İbrahim Demiralay’ın hatıralarından ve belgelerinden yararlanarak bu kitabı yazdığım için Milli Mücadele’nin bilinmeyen bazı noktaları da aydınlığa kavuşmuş oldu.

KAYNAK : yeniakit

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ