Edebiyatı satan yazar

En alt eğitim seviyesine hitap eden TV dizileri bile Elif Şafak’ın son romanı Havva’nın Üç Kızı’ndan daha derinlikli. Sadece çok satmakla meşgul olan Şafak, bu romanda, kalıcı bir eserle ilgili olmadığının manifestosunu yazıyor.

Edebiyatı satan yazar

ERDİNÇ AKKOYUNLU

Eleştirmen olsaydım çok satan yazar Elif Şafak’ın Havva’nın Üç Kızı adlı romanı için “Olmamış” der geçerdim. Eleştirile eleştirile göz kapağı gibi kulak kapağı oluşturmuş yazar da, duymazdan gelir biterdi. Ama taş bu kez başka yerden gelince, sanırım göldeki dalgasının gücü alaboraya varacak.

KONULAR YİNE AYNI

Buraya kadar okuyan “Olmamış, yazsaydın da uğraştırmasaydın bizi” deme lüksüne pekala sahip ama sihirli bir tek roman cümlesinin 418 sayfa boyunca kurulmadığı Havva’nın Üç Kızı için bu girişten başkası da mümkün değil. Elif Şafak külliyatına hakim değilim. Araf’ı okuyup “Tarzı bana göre değil” demiştim. Sonrasında okuduğum Havva’nın Üç Kızı gösterdi ki, en alt eğitim seviyesindeki TV izleyicisine karakterin zengin olduğunu göstermek için İstanbul’un en büyük ve lüks evinde sıradan bir sabah kahvaltısına marka gece kıyafetleriyle gelip “Ben varlıklıyım” diye haykırarak izleyicinin algısına seslenen diziler bu romandan daha derin. Çünkü Şafak, roman boyunca kendi izleğini, okumadık ama özetini bilmiyor da değiliz, diğer romanlarıyla aynı kılmış. Tasavvuf, Tanrı, kadın olmak romanın değişmez ögeleri. Bu konular yazılmaz değil elbette fakat bu konuları “Berduş bir yumruk daha attı, yine tam karnına. İki büklüm oldu Peri, öksürdü. Can havliyle haykırdı ‘Yeter artık! Kes diyorum sana! Yaramazlık yapan bir çocuğu azarlar gibi bağırıyordu… (s.57) ve  “Mona, Bruno’ya buz gibi bir bakış attı. Derhal ağzının payını verdi: ‘Pardon ama kim sana benim dinimi düzeltmeye kalkma hakkını veriyor… (s.259) gibi cümlelerle anlatıyor. Romancılar büyücü değilse de okurlar ondan sihirli ifadeler bekler.

TÜKENİŞE GİDEN YOL

Karakterin sevindiğini, üzüldüğünü zaten metnin genelinde anlatmak varken kısa kurulmuş ve hepsi yüklemle biten cümlelerle kalıp halinde vermek, istediği kadar tasavvufu anlatsın bir metni roman yapmaz. Ki yapmamış zaten. Roman kalitesi olduğu ve çalışırsa iyi metinler yazabileceği konusunda rüşt ispatlamış Şafak’ın söz konusu popüler roman yazmaya gelince bu kadar basmakalıp bir üretim yapması, kendi popüler romancılığını da tüketir. Eni konu Şafak okurların ilk kez roman okuduğunu düşünüyor olabilir ama kendisini lezzetle okumak isteyen okurlar çatır çatır Türk ve dünya edebiyatı okuyor. Roman derinliği nedir, iklimi nedir gayet iyi biliyor. Ve iyi popüler edebiyata değer veriyor. Şafak ise sadece çok satmakla  meşgul ve kalıcı bir eserle ilgisi kalmadığının adeta manifestosunu yazıyor Havva’nın Üç Kızı ile. Yoksa  Türkçe bilen bir yabancının Türkiye’ye yönelik en kötü propaganda filminin bile kullanmadığı kalıp imgeler üzerinden bir “Batı, Türkiye’yi öğrensin” romanı yazmasının başka anlamı olamaz.

Derinlik yok pazarlama var

Kitapta geçen Nalbantoğulları Ailesi’nin pekala 1980’lerden günümüze geçen bir romanını yazabilirmiş Şafak. Tabi Peri gibi gerçekten peri isminin gerçek üstülüğü gibi ayakları yere basmayan bir karakter yaratma çabasına girmeyip, defoları, arzuları, sınırları olan karakteler üzerinde çalışabilirmiş. Ama yapmamış… Küçücük cümlelerle, derinliği olmayan ama arka kapağına bakınca çok şeyi anlattığı pazarlanan bir metin yazmış. Roman karakteriniz yoksa o zaman romanınız da kalıcı olmuyor. Yine de hakkını vermek lazım erkekler konusunda kadınların bakışına ilişkin şu bölüm, romanın en hoşa giden yanı olmuş “İki tür erkek vardır: kırıp dökenler, tamir edenler. Birinci gruptakilere sırılsıklam abayı yakar, aşık oluruz ama ikinci gruptakilerle evlenir, yuva kurarız.”

KAYNAK : http://mobil.star.com.tr/mobildetay.asp?Newsid=1130351

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ