Diz ağrılarınızı hafife almayın

Diz eklemi rahatsızlıklarında fazla kiloların belirleyici rol oynadığını belirten uzmanlar, en sık görülen sorunun ise menisküs, bağ yırtıkları, kıkırdak sorunları ve halk arasında kireçlenme olarak bilinen kıkırdak hasarları olduğunu söyledi.

Diz ağrılarınızı hafife almayın

Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Yaşar Akdoğan, ağrısız bir yaşam için diz eklemlerine iyi bakılması konusunda uyardı.
Vücut ağırlığının önemli bölümünü taşıyan diz eklemlerinde meydana gelen hasarların ağrı dolu günlerin yaşanmasına sebep olabileceğini ifade eden uzmanlar, en sık görülen sorunun ise menisküs, bağ yırtıkları, kıkırdak sorunları ve halk arasında kireçlenme olarak bilinen kıkırdak hasarları olduğunu söyledi. Diz eklemi rahatsızlıklarında fazla kiloların belirleyici rol oynadığını belirten Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Yaşar Akdoğan, “Diz eklemi yaşamımız boyunca en çok kullandığımız eklemlerimizden bir tanesidir. Yaşamımız boyunca her adımda diz eklemine yüklenir ve ondan yararlanırız. Bu sebeple ortopedi polikliniklerinde diz eklemiyle ilgili rahatsızlıklar son derece sık görülmektedir. Bunun dışında geçmişte geçirilen dizle ilgili kazalar, kırıklar, çıkıklar ya da benzeri durumlar, kıkırdak yaralanmaları ileri yaşlarda kendisini dizde kireçlenme olarak gösterebilir. Kilo hem hastalığın ortaya çıkmasında hem de tedavilerin istenilen etkileri gösterememesinde önemli rol oynamaktadır” dedi.

Her zaman ilerleyici bir seyir gösterir

Hastaların başlangıçta yürüyüşlerle yaşadıkları ağrıyı daha sonra istirahat halinde de hissetmeye başlayabileceğini ifade eden Akdoğan, “Bazı hastalarda özellikle geceleri ve uykudan uyandıran ağrı tipik bulgular arasındadır. Yine yürüme mesafesinde kısalma karşılaştığımız önemli bir bulgudur. Önceden istediği kadar yürüyebilen hastalar bu rahatsızlık belli oranda ilerledikten sonra artık yeteri kadar yürüyememeye ve ızdırapla geçen bir yaşama mahkum hale gelebilir. Hastalık her zaman ilerleyici bir seyir gösterir. Kendi haline bırakıldığında hiçbir zaman iyiye gitme olasılığı yoktur. Hasarlanmış kıkırdağın üzerine yük verildikçe buradaki hasarlı bölge çevre dokuların hasarlanmasına sebep olacak ve mevcut hasarın büyümesine katkıda bulunacaktır” şeklinde konuştu.

Röntgen filmleri ayaktayken çekilmeli

Genellikle bu rahatsızlıkları dört evrede incelediklerini belirten Akdoğan, “Evre 1 hastalığın en hafif hali. Evre 4 en ileri hali olarak karşımıza çıkıyor. Doktor muayenesi sırasında çekilen normal filmlerde kıkırdak boşluklarını temsil eden eklem aralıklarında belirgin azalma görülmektedir. Ancak hastalığın tam ve doğru tanısını koyabilmek için filmlerin ayaktayken çekilmesi çok büyük önem arz eder. Hastanın röntgen masasına yatırılarak yük altında olmaksızın çekilen filmler hastalığın gerçek evresini göstermede yetersiz kalabilir” diye konuştu.

Çömelme, kalkma, uzun süre ayakta kalma ve merdiven kullanımı yasaklanmalı

Tedavinin rahatsızlığın evresine ve kişinin yaşına göre değişkenlik gösterebileceğini ifade eden Dr. Akdoğan, “Başlangıç evrelerinde özellikle evre 1 ve evre 2 hastalarında aktivite modifikasyonu dediğimiz bir süreliğine en azından çömelmenin kalkmanın yasaklanması, uzun ayakta kalmanın ve merdivenin kısıtlanması bile tek başına bazen olumlu sonuçlar doğurabilir. Onun dışında ağrı kesiciler yanında özellikle anti ödem dediğimiz ödem giderici ilaçlardan yarar görülebilir. Bu şekilde anti ödem ilaçlar ve son dönemde kıkırdak ekstresi diye hastalarımıza tarif edebileceğimiz bazen eklem sıvısı diye hastalarımızın bildiği bir takım kıkırdak ilaçları erken evrelerde yararlı sonuçlar verebilir. Herhangi bir şekilde tedavilerden fayda görebilmek için her evrede ama özellikle erken evrelerde mutlaka ve mutlaka hastanın kilo vermesi gerekmektedir. Bu tedavinin yanıt vermediği hasta grubunda bazen aralıklı ya da tek doz şekilde yapılabilen yine kıkırdak ekstresi içeren eklem içi enjeksiyon şeklinde uygulanan ilaçlar hastalarımızda fayda yarar sağlayabilir” dedi.

Ameliyat önemli

Kapalı ameliyat kireçlenme rahatsızlığının sadece en erken evresinde uygulanabileceğini belirten Akdoğan, “Eğer dizde menisküs yırtıkları kıkırdaktan kopmuş yongalar ve diğer parçalar mevcutsa kapalı ameliyat bunların temizlenmesi sonrasında dizin ömrünü uzatabilir. Ancak bu evrede hasta bulunmak maalesef çok zor olmaktadır. Çünkü hastalarımız ortopedi polikliniklerine gelene kadar genellikle fazla zaman geçirmekte ve bu geçen zaman dizdeki kıkırdağın en az evre 2 ve evre 3’e ilerlemiş olması sonucunu doğurmaktadır. Son yıllarda ülkemizde yeni yeni yapılmaya başlanmış yarım protez ameliyatı diye tarif edebileceğimiz bir başka yöntem de kireçlenme hastalığının tedavisinde dünyada kullanılmakta olan güncel bir uygulamadır. Yarım protez ameliyatı maalesef her hastaya uygulanamamaktadır. Uygun olan hastalarda ise tam protez ameliyatına göre birtakım avantajlar içermektedir. Örneğin tam protezlerin ömrü ortalama 15 yıl civarındayken, yarım protezlerin ömrü 20-25 yıla kadar uzayabilmektedir” şeklinde konuştu.

Yaz ile gelen tehlikeye dikkat

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Burçin Şanlıdağ, sıcak yaz aylarının gelmesi ile çocuklar için bazı tehlikelerin ileri geldiğini, bunların en başında da güneş çarpmasının bulunduğunu belirtti.Güneş çarpmasının dış ortam sıcaklığına maruz kalmakla veya sıcak havada ağır egzersiz yapmakla oluşabileceğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Burçin Şanlıdağ, yaz mevsiminin sıcak ve kuru olması nedeniyle, hava sıcaklıklarının gölgede bile fazla olduğuna söyleyerek dikkat edilmesi konusunda uyardı.Risk grupları 4 yaş altı çocuklar ve 65 yaş üstü bireylerÖzellikle 4 yaş altı çocuklarla, 65 yaş üstü bireylerin risk gruplarını oluşturduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Burçin Şanlıdağ, kalp, akciğer, böbrek hastalığı, diyabet ve obezitesi olan bireylerin risk grubunda olduğu gibi ateşli hastalık geçirmekte olan çocukların da yüksek risk grubunda olduğunu ifade etti.Güneş çarpması belirtileri nelerdir?Güneş çarpmasının, vücuda alınan çevresel yüksek ısı ile birlikte vücut ısımızı düzenleyen mekanizmaların çalışmasında bozukluk oluşması sonucu gelişerek, vücut ısısının 40,6 derecenin üzerine çıktığını söyleyen Yrd. Doç. Dr. Burçin Şanlıdağ, yüksek sıcaklık yüzünden hücrelerin ve dokuların ciddi oranda hasara uğradığını belirtti. Burçin Şanlıdağ konu ile ilgili sözlerine şöyle devam etti: “Güneş çarpmasında hastada ateş, baş dönmesi, bilinçte bulanıklaşma, baş ağrısı, kas güçsüzlüğü, kas krampları, sürekli uyku hali ortaya çıkmaktadır. Bu tür şikâyetleri küçük çocukların ifade etmesi zordur. Güneşe veya sıcağa maruziyet sonrası sürekli uyku hali, halsizlik, beslenmede azalma uyarıcı olmalıdır. Özellikle küçük çocuklarda eşlik eden nöbet gözlenebilmektedir. Erken müdahale edilmeyen durumlarda bilinç kaybı, organ yetmezlikleri ve ölümle sonuçlanabilir.”Çocuklarda fazla sıcak hava dalgası ve Güneş’e dikkatGüneş çarpmasının çocuklarda sıklıkla sıcak hava dalgalarına ve güneşe maruz kalınması sonrası görüldüğünü, gençlerde ise aşırı sıcak ve nemli havada egzersiz yapılması sonucu ortaya çıkabildiğini söyleyen Şanlıdağ, örneğin araç içerisinin ne kadar sıcak olabileceği tahmin edilmeden bırakılan veya unutulan çocukların büyük risk altında kaldığını belirtti. Isının 21C olduğu bir ortamda, direk güneş maruziyeti ile araç içi ısısının hızlıca 49C’ye ulaşabildiğini de söyleyen Şanlıdağ, bu durumun özellikle 4 yaş altı çocuklarda sıcak çarpması ile sonuçlandığını ifade etti.Önlemler ve dikkat edileceklerŞanlıdağ aynı zamanda çocuklar için sıcak çarpmasını önlemede dikkat edilmesi gerekenlerini de şu şekilde sıraladı; “Açık renkli, bol kıyafetler, koruyucu uzun kollu tişörtler giydirilmeli, koruma faktörü en az 30 olan güneş koruyucu kremler kullanılmalı ve bu kremler çocuğunuz güneşe çıkmadan yarım saat önce sürülmeli, başın direk güneş maruziyetini önlemek için geniş kenarlıklı açık renk şapkalar tercih edilmeli, çocuklarımıza gölge kuralı öğretilmeli ve gölgesinin kendi boyundan kısa olduğu saatlerde dışarıya çıkmasının uygun olmadığı hatırlatılmalı, çocuklarımızın saat sabah 10.00 ve öğleden sonra 16:00 arası direkt gün ışığına maruz kalması önlenmeli, günün sıcak saatlerinde dış ortam aktivitelerinden ve egzersizden uzak durulmalı, dış ortam aktiviteleri sabah erken saatlerde veya güneş batımından sonra yapılmalı, güneş ışınlarının yansımalarına dikkat edilmeli, kum ve su ışınları yansıttığı için bu gibi alanlarda korunma artırılmalı, çocuğumuzun yeterli sıvı alımına özen gösterilmeli, susamadan dahi sıvı tüketilmeye çalışılmalı.”“Şüpheli durumlarda ilk olarak Acil Yardımı çağırmalıyız”Sıcak çarpmasından şüphelenilen durumlarda öncelikle acil yardım istenmesi gerektiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Burçin Şanlıdağ, kişilerin ilk önce serin ve gölge bir ortama alınması gerektiğini belirtti. Yardım gelene kadar hastanın vücut ısısını düşürmeye yönelik olarak fazla kıyafetlerin çıkarılması gerektiğini de söyleyen Şanlıdağ, hastanın başı yükseltilirken bilinci kapalı ise yan yatır pozisyona getirilmesinin önemli olduğunu belirtti. Hastanın koltuk altı, boyun ve kasık bölgesine nemli bez ile soğutma yapılması gerektiğini de söyleyen Şanlıdağ, kişinin bilinci yerinde ise sıvı alımı sağlanması gerektiğini, bilinci yerinde değil ise hastanın boğulmasına neden olabileceği için sıvı madde verilmemesi gerektiğini ifade etti.Güneş çarpması ölüme neden olabilirSıcaklarda ferahlatan su deposu 8 besinÇocukları sıcaklardan korumanın yollarıSigara ve güneş yaşlanmayı hızlandırıyorAşırı sıcaklar ‘deliryum’a neden olabilirGüneş çarpmasını bol su içerek engelleyinKoruyucu sürmeden güneşe çıkmayınBeyaz tenli çocuklarda güneşe dikkatAşırı sıcaklara dikkatSıcak havalarda güneş çarpmasına dikkatZararlı güneş ışınlarına dikkat

Çok soğuk duş kalp rahatsızlığını tetikleyebilir

Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü’nden Op. Dr. Ahmet Taner Çetintaş, çok soğuk suyla alınan duşun kalp rahatsızlıklarını tetikleyebileceğini söyledi.Yaz sıcakları, genel vücut sağlığı için olumsuz etkilerinin yanı sıra kalp sağlığı için de çeşitli tehlikeleri beraberinde getirebiliyor. Beslenme ve uyku düzeni, kıyafet seçimi, vücudun soğuk-sıcak dengesinin korunması ve güneşten korunma, kalp hastalarının yazın dikkat etmesi gereken önemli noktalar arasında yer alıyor. Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü’nden Op. Dr. Ahmet Taner Çetintaş, duş alınan suyun soğuk olması ya da klima havasına doğrudan maruz kalınması gibi durumların kalp sorunlarını tetikleyebileceğini dile getirdi.“Sıcak havada gelişen göğüs ağrısına dikkat”Yaz sıcaklarının her insan için çeşitli sağlık problemlerine neden olabileceğini ifade eden Op. Dr. Ahmet Taner Çetintaş, “Özellikle 50 yaş üzeri, aşırı kilolu ve kalp rahatsızlığı bulunan kişiler için tehlikeli olan sıcak havalarda vücut normal sıcaklığını korumak için daha fazla çaba sarf eder. Terleme ve derinin sıcaklığı vücuda eşit dağıtma çabası, temel olarak bunu sağlar. Bu uğraş kalp hızını artırır ve kan basıncının düşmesine neden olarak kalp damar sistemine ek bir yük bindirir. Bu yük, bilinen kalp hastalığı olan kişilerde belirtilerin kötüleşmesine neden olabilir. Kalp damar hastalığı olan bir insanda göğüs ağrısı başlayabilir ya da kalp yetersizliği olan birinde nefes darlığı gelişebilir veya artabilir” dedi.“Soğuk değil, serin ortamda dinlenin”Hava sıcaklığının çok yüksek olduğu yazlık bölgelerde 40-50 derece sıcaktan, klimanın çalıştığı 18-20 derecelik bir ortama girmenin, özellikle kalp hastaları için hayati risk oluşturabildiğini söyleyen Çetintaş, “Klimalı ortamlar akciğer hastalıklarına da neden olabilmektedir. Hastanın akciğerlerdeki oksijen kapasitesine ait bir bozukluk, kalp krizine ve kalp yetmezliğine yol açabilmektedir. Bu nedenle klimalı ortamda bulunulacaksa, ideal klimalı ortam ısısının 22 derecenin altında olmaması çok önemlidir. Klima kullanımında önemli olan, soğuk değil serin ortamlar oluşturulmasıdır” diye konuştu.“Sıcak havalar ilaçların etkisini değiştirebilir”Yaz mevsiminde kalp krizi geçirme riskinin yüksek olduğunu belirten Taner Çetintaş, konuşmasını şöyle sürdürdü:“Bu mevsimde hava sıcaklığındaki değişimler ve çok sıcak ile soğuk hava dalgalanmaları damarlar üzerinde olumsuz etkiye sahiptir. Kalp hastalığı tedavisinde kullanılan ilaçların etkileri sıcak havalarda değişebilir. Bu nedenle havaların ısınmasıyla birlikte kalp hastalığı olan kişilerin ilaç tedavisini doktoruna danışarak düzenlemesi gerekir. Doktora danışmadan herhangi bir kalp ilacı kesilmemeli ya da dozu değiştirilmemelidir.”“Kalp hastalarının dikkat etmesi gerekenler”Kalp hastalarını gün içerisinde dikkat etmesi gerekenleri de dile getiren Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü’nden Op. Dr. Ahmet Taner Çetintaş,”Gün içerisinde özellikle öğle ve öğleden sonra saat 16.00’a kadar olan sürede açık havada bulunmayın. Güneşin altında 15 dakikadan fazla kalmayın. Eğer güneşli bir havada açık havada vakit geçirecekseniz, mutlaka yeterli miktarda su içmeye dikkat edin. Yorucu fizik aktivitelerden kaçının, yaz aylarında düzenli bir egzersiz programına başlamadan önce mutlaka doktorunuza danışın. Sıvı kaybını artırmayacak pamuklu, açık renkli giysiler giymeye, şapka ve gözlük takmaya özen gösterin. Yürüyüş öncesi ve sonrası mutlaka yeterli miktarda sıvı alın. Yürüyüş aralarında gölge ve serin yerlerde dinlenerek ve nefes alarak kalp sağlığınızı koruyun. Tatil beldelerinde deniz ve havuz kenarında alkollü ve kafeinli içecekler içmekten kaçının. Klima derecesini ortalama 22-23 derecede tutun. Çok soğuk deniz, havuz veya soğuk duşa girmek kalp sağlığı açısından risklidir. Bu yüzden ılık su tercih edin. Sauna ve hamam gibi aşırı sıcak ortamlardan uzak durun. Düzenli ve dengeli beslenin. Özellikle Akdeniz tipi beslenme programı uygulamaya özen gösterin” dedi.

Araç klimaları kanser yapıyor

Artan sıcaklarla birlikte hayatın vazgeçilmezi haline gelen klimalar birçok hastalığa davetiye çıkarırken, araç klimalarının ise kansere bile sebep olabildiği bildirildi.Mevsim normalleri üzerinde seyreden hava sıcaklığında klimaların aşırı çalıştırıldığını ifade eden Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Uzmanı Dr. Fulya Gürkan, “Klimaların temizlenmemesi ve çok soğuk kullanılması birçok hastalığa sebep olmaktadır. Klimaların çok soğuk kullanılmasına bağlı sinüzit, farenjit, baş ağrısı, yüz felci ve kas ağrıları gibi olumsuzluklarla karşılaşabiliriz. Bunun dışında klimalar ortamdaki mikropları toplayarak ve tekrar ortama saçarak kişilerde bronşit ve zatürreye sebep olabiliyor. Terli bir şekilde klimalı ortama girmek ise vücut direncini düşürüyor” dedi.Araç klimalarına da çok dikkat edilmesi gerektiğini ifade eden Gürkan, “Sıcak havada güneşte bırakılmış aracın konsolundan ve koltuklarından benzen gazı salınmaktadır. Benzen gazı çok yüksek miktarlarda kişi tarafından alındığında karaciğer ve böbrek hasarına, lösemiye, kansere, hatta gebelerde düşük yapmasına sebep olabilmektedir. Bu yüzden arabaya binmeden önce aracın kapılarını ve camlarını açıp havalandırdıktan sonra klimanın çalıştırılması gerekiyor” diye konuştu.Arabanın içinde klima açıkken sigara içildiğinde sigara dumanının klimanın içerisine dolduğunu anlatan Gürkan, daha sonra klima kullanıldığında ise ortama pis ve mikroplu bir koku yayıldığını söyledi.Yazın klima çarpmalarına dikkatSigara ve güneş yaşlanmayı hızlandırıyorAşırı sıcaklar ‘deliryum’a neden olabilirYaz mevsiminde kulak hastalıklarına dikkat

Akciğer kanseri sinsi gelişiyor

Doç. Dr. Ekrem Şentürk, yapısal olarak normal akciğer dokusundan olan hücrelerin, kontrol dışı çoğalarak, akciğer içinde tümör oluşturması sonucu gelişen akciğer kanserinde, kitlenin öncelikle bulunduğu ortamda büyüdüğünü, daha ileriki aşamalarda ise çevre dokulara veya dolaşım yoluyla uzak organlara yayılarak hasara yol açtığını ifade etti.Sigara, puro, tütün tüketiminin akciğer kanserinin oluşumunda en önemli risk faktörleri olarak görülüyor. Doç. Dr. Ekrem Şentürk, sosyoekonomik düzeyi gelişmiş ülkelerde sigara tüketiminin önlenmesi sayesinde akciğer kanseri sıklığının oldukça azaldığını belirtti. Sigara tüketen kişilerin sigarayı bıraktıktan 5 yıl sonra riskin azaldığını ancak tamamen bitmediğini de söyleyen Şentürk, sigara içmeyen ancak çevresinde içilen kişilerin de ayni şekilde bu riski taşıdığını, bu nedenle akciğer kanserini önlemenin en iyi yolunun sigaraya hiç başlamamak olduğunu belirtti.”Erken tanı akciğer kanserine bağlı ölümleri azaltmıyor”Akciğer kanserinin ileri evrelere gelmeden erken teşhis edilmesi için düz akciğer filmleri, balgamda tümör hücrelerinin aranması ve yüksek riskli insanlarda bronkoskopi denilen ucu ışıklı bir boruyla solunum yollarının incelenmesi gibi yöntemlerin kullanıldığı birçok çalışmanın yapıldığını söyleyen Doç. Dr. Ekrem Şentürk, bu erken teşhis yöntemlerinin hiçbiriyle akciğer kanserine bağlı ölümlerin azaltılamadığının görüldüğünü söyledi.Geç belirti veriyorHastalığın oldukça ileri aşamalara gelene kadar önemli bir şikayete yol açmadığını söyleyen Doç. Dr. Ekrem Şentürk, akciğer kanserini tehlikeli yapan faktörün de hastaya sinsi şekilde gelmesi olduğunu belirtti. Doç. Dr. Ekrem Şentürk “Eğer sigara kullanan ve buna bağlı kronik bronşiti olan biriyseniz, mevsimsel öksürük ve balgam şikayetlerinin süreklilik kazanması, balgamda kan görülmesi, giderek artan nefes darlığı, özellikle sırtta kürek kemiklerinin arasına veya omuzlara yayılan batıcı nitelikte göğüs ağrısı kanser için şüphe uyandırması gereken şikayetlerdir. Ancak hastalığın ilk aşamalarında çoğunlukla bunların hiçbiri olmadan, iştahsızlık, halsizlik, kilo kaybı ve terleme gibi şikayetler görülmektedir” diye konuştu.”Hastalığın tanısı biyopsi ile kesinleşiyor”Düz akciğer röntgenleri ile akciğerinde kitle görülen hastalara öncelikle bilgisayarlı tomografi çekildiğini söyleyen Doç. Dr. Ekrem Şentürk, daha sonra elde edilen üç boyutlu görüntü ile kitleye nasıl ulaşılabileceğine karar verilebildiğini belirtti. Hastadan ya tomografi rehberliğinde ya da bronkoskopi denilen ince bükülebilir bir tüple akciğere ulaşılarak iğneyle parça alındığını söyleyen Doç. Dr. Ekrem Şentürk, bu işleme biyopsi adının verildiğini belirtti. Kanser tanısının bu biyopsi örneğinin patoloji kliniğinde incelenmesi sonucunda kesinleştiğini de söyleyen Şentürk, hastanın şikayetine göre ayrıca karın veya beyine yönelik bilgisayarlı tomografi veya magnetik rezonans görüntüleme ve kemik taraması gibi tetkiklerin istenebileceğini belirtti.”Hastalık üç evreden oluşuyor”Kanser tanısı konduktan sonra hekimin öncelikle hastalığın yaygınlığını veya bir başka deyişle hangi aşamada olduğunu saptadığını söyleyen Doç. Dr. Ekrem Şentürk, hastalığın üç evreden oluştuğunu; birinci evrenin sadece akciğerde sınırlı kaldığını, ikinci evrenin akciğerde ve yakın lenf bezlerinde sınırlı olduğunu ve üçüncü evrenin ise iki akciğer arasındaki lenf bezlerinde uzak yayılımı olduğu şeklinde anlamlandırıldığını belirtti. Doç. Dr. Şentürk “Doğru evreyi saptamak için hekimin akciğer röntgeni, toraks ve batın bilgisayarlı tomografi veya magnetik rezonans görüntülemesi, kemik taraması veya beyin bilgisayarlı tomografisi istemesi gerekebilir. Hastalığın ameliyat için uygun evrede olup olamadığını anlamak için mediastinoskopi denilen, boyundan yapılan bir kesiyle mediasten boşluğuna ışıklı boruyla bakılması ve bu işlem sırasında lenf bezelerinden örnek alınmasını içeren bir tetkik ayrıca yapılabilir. Eğer akciğer zarının iki yaprağının arasında sıvı birikmişse, hekiminiz kaburgaların arasından bir iğneyle girerek bu sudan patolojik inceleme için örnek alacaktır. Bu işleme ise torasentez adı verilir” ifadelerini kullandı.Tedavi yöntemleri nelerdir?Hastalığın erken evrelerinde ameliyatla tümörlü dokunun etrafından bir miktar sağlam doku çıkarılarak ya da bazen tüm bir akciğer lobu alınarak temizlenebildiğini söyleyen Doç. Dr. Ekrem Şentürk, genel olarak ameliyatla tamamen tümörün çıkarıldığı ve çevrede hiç hastalık kalmadığı durumlarda başka tedaviye gerek kalmadığını belirtti. Ameliyat sonrası hekimin hastayı düzenli aralıklarla kontrole çağırması gerektiğini de söyleyen Doç. Dr. Ekrem Şentürk, nadiren ameliyat sonrasında bazı hastalara ışın tedavisi yani radyoterapi tavsiye edilebildiğini söyledi.Ameliyatla çıkarılması mümkün olmayan 3. evrenin akciğer kanserinde esas tedavisinin ışın tedavisi yani radyoterapi ve ilaç tedavisi olan kemoterapi olduğunu belirtti. Evre IV akciğer kanserinde, kemoterapinin yaşam süresini 3-6 ay kadar uzattığını ve hastalığa ait şikayetlerin azalmasını sağladığını söyleyen Doç. Dr. Şentürk, şöyle devam etti: “IV. evrede kesin tedavi kararı siz ve aileniz ile görüşüldükten sonra verilmelidir. Yaşamı çok uzatması beklenmeyen bir tedavi seçeneğinin yan etkileri nedeniyle hayat kalitenizi bozma olasılığı varsa hekiminizle bu konuyu tartışmanız uygun olacaktır. Evre IV hastalıkta ışın tedavisi, kansere bağlı ağrı, kanama veya kemiğe, beyine yayılma söz konusu ise uygulanır.”Bu kanser türünün tedavisinde hastalığın sınırlı veya yaygın oluşuna göre karar verildiğini söyleyen Doç. Dr. Ekrem Şentürk, sınırlı hastalıkta kemoterapi ve radyoterapinin ardışık veya eşzamanlı olarak uygulandığını, hastalığın beyine yayılma olasılığı yüksek olduğunda ise ayrıca beyine koruyucu amaçlı radyoterapi yapıldığını belirtti. Nadiren çok küçük çaplı tümörlerde cerrahi uygulanabildiğini de söyleyen Şentük, yaygın hastalığın tedavisinin ise kemoterapi olduğunu ve hastalığın kemoterapiye çok duyarlı bir tümör olmasına rağmen tekrarlama riskinin çok yüksek olduğunu belirtti. Yapılan kemoterapi sonrasında hastalığın tekrarlamasıyla hastanın şikayetlerine göre tedavi süreci izlendiğini söyleyen Doç. Dr. Ekrem Şentürk, hastalığın yayılım bölgelerine göre radyoterapi uygulandığını ifade etti.

8 yöntem ile dişlerinizi koruyun

Dr. Aydan Coşkun Ateş, ağızda oluşan diş problemlerine dikkat edilmesi konusunda uyarılarda bulundu.Dr. Aydan Coşkun Ateş, 8 yöntem ile dişlerin korunabileceğini ifade ederek şöyle açıkladı:1- Mısır, leblebi, kabuklu kuruyemişler, erik, gofretler, simit, çikolata ve şekerler gibi sert yiyecekler tüketilmemeli,2 – Pizza, hamburger, havuc, kraker ve et gibi gıdalar tüketilirken dikkat edilmeli sert çiğnemelerden kaçınılmalı.3 – Elma, armut, ayva gibi sert meyveler kesinlikle ısırarak yenmemeli, bıçakla keserek veya kopararak yenmeli.4 – Yapışkan gıdalar (sakız, karamelli yiyecekler, lokum, jelibon v.b.) tüketilmemeli, – Gazlı içeceklerv(kola,fanta,gazoz v.s.) içilmemeli.5 – Çekirdekli yiyecekler tüketilirken dikkat edilmeli, mümkünse çekirdekleri çıkartılarak yenmeli (zeytin,kiraz v.s.).6 – Günde en az 3 kez olmak üzere dişler doktorun gösterdiği şekilde, her yemekten sonra fırçalanmalı.7 – Dondurma, kek, pasta, meyveli sütler, kurabiyeler, doğal olmayan meyve suları gibi şeker miktarı fazla olan gıdalar tüketildikten hemen sonra ağız çalkalanmalı.8 – Süt, yoğurt, peynir, taze portakal suyu, kavun, brokoli, ıspanak gibi kalsiyum ve vitaminden zengin gıdalar fazlaca tüketilmelidir. Bu gıdalar diş hareketiyle oluşan doku zedelenmelerinin çabuk iyileşmesine ve ayrıca yine diş hareketleriyle oluşan diş ve kemik ağrılarının minimuma inmesine yardımcı olacaktır.Tüm bunlara uyulmadığı takdirde düşen braketlerin veya kırılan tellerin tedavi süresini uzatacağı unutulmamalıdır”.Diş çürüklerini beslenme tarzı tetikliyorDiş parlatma tozları zararlı

Gebelikte bel ağrısına dikkat

Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Uzm. Dr. Yaşar Oral Sezen gebelikte bel ağrıları ve tedavisi hakkında bilgiler verdi.Gebelik döneminde anne adaylarının sık yaşadığı şikayetlerden biri de bel ağrısıdır. Uzmanlar, bel ağrısı görülme olasılığı yüzde 40-60 oranında olduğunu söylerken, ağrıların büyük bölümü beşinci ve yedinci aylarda yaşandığı ifade ediyor. Gebeliğin her aşamasında ağrılara neden olan farklı faktörler bulunuyor. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Uzm. Dr. Yaşar Oral Sezen, gebelikte bel ağrıları ve tedavisi hakkında bilgi verdi.Gebelerde bel ağrısına neden olan sebeplerFizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Uzm. Dr. Yaşar Oral Sezen, “Gebelerde artmış bel çukurluğu, bel çevresindeki eklem bağlarında gebelik hormonlarına bağlı gevşeklik, rahmin ağırlığı, ağır bebekler, zayıf gövde kasları, damar ve sinir basıları gibi birçok faktör gebelerde bel ve bacak ağrısına neden olabilir. Gebelikte bel ağrısına neden olan en önemli faktör eklemleri bir arada tutan bağlardaki esneklik, uzama, zayıflama ve dengesizliklerdir. Bağların zayıflama nedeni bebeğin büyümesine vücudun uyum sağlamasını ve doğum esnasında doğum yolunun genişlemesini kolaylaştıran relaksin hormonun salgılanmasıdır. Bu hormon gebeliğin ilk 3 ayında oldukça yüksektir. Hormonun etkisiyle bebeklerin leğen kemiği uyumlu hale gelir. Bağ dokularını gevşetir. Leğen kemiği çevresindeki eklemlerin esnemesini sağlar. Bu durumda belde, leğen kemiğinde, kasıkta ve bacaklarda ağrılar görülebilir”dedi.Gebelik döneminde bel fıtığı gelişme riskiNormalde bel ve bacak ağrısına neden olan fıtıklar, gebelikten dolayı bel ağrısı yapabildiğini belirten Uzm. Dr. Sezen, “Bunun en önemli nedeni gebelikte karın kasları ve sırt kasları arasındaki dengenin bozulmasıdır. Gebelik süresindeki giderek artan beldeki çukurlaşma normalde ağrı hissi vermeyecek düşük fıtıkların bile sinirleri sıkıştırmasına ve ağrıya neden olur. Gebelerde bacak ağrısı sinir köklerine direkt basıya veya yansıyan ağrılara bağlı olarak gelişir. Ayrıca sinirlere olan baskılar sonucu sinirlerin beslenememesine bağlı ağrılarda görülebilir. Gebeliğin son ayında vücut ağırlığı yaklaşık yüzde 20 oranında artar. Buna rağmen son 2 ayda gebelerde görülen bel ağrısı şiddeti ve sıklığı azalır” şeklinde konuştu.Gebelerde bel ağrısı teşhisiGebelikte bel ağrısı yapan nedeni bulmak için iyi bir fizik muayenesi her şeyden önce geldiğini ifade eden Uzm. Dr. Sezen, bunu desteklemek amacıyla mutlak bir gereklilik duyulursa Manyetik Rezonans ile görüntülenme sağlanabileceğini belirtti.Gebelikte bel ağrısı tedavisiGebelikte bel ağrısı tedavisi hakkında bilgi veren Uzm. Dr. Sezen, “Gebelik döneminde oluşan bel ağrısı tedavisi doktor kontrolü altında uygulanan fizik tedavi rehabilitasyonu, ilaç kullanımı ve istirahat ile tedavi edilmeye çalışılır. Çok gerek kalınmadıkça cerrahi bir müdahale yapılmaz. Gebelik sırasında ameliyat geçirmiş kişilerin belle ilgili şikayeti yoksa normal doğum yapabilir. Zamanında önlem alınamaması halinde bası altındaki sinirlerde kalıcı harabiyetler gelişir. Bu durumda mikro cerrahi sayesinde bel fıtığı ameliyatı mutlak cerrahi gerekiyorsa epidural anestezi gerçekleşebilir. Ameliyattan en az 3-4 hafta sonra kadın doğum uzmanıyla koordineli olarak egzersiz programı hazırlanmalı ve gebelik dönemindeki kişilerde buna göre hareket etmelidir. Ayrıca gebelik sırasında ameliyat geçirmiş kişilerin belle ilgili herhangi bir şikayeti yoksa normal doğum yapmasında hiçbir sakınca yoktur. Gebelik döneminde oluşan bel ağrısının tedavisi genellikle nedene yönelik yapılır. Gebelikte görülen her bel ağrısı bel fıtığı değildir. Fakat bel ağrısını mutlaka doktorla paylaşılmalıdır. Zamanında alınacak önlem ve uyarılarla hem olası risklerden korunmuş hem de konforlu bir gebelik dönemi geçirilmiş olunur” diye konuştu.Uzm. Dr. Sezen, bel ağrısını azaltmak için alınabilecek önlemleri şöyle açıkladı: “Ayakta dururken karnı içeri çekerek, karın kaslarını çalıştırmakla bel üzerindeki yük azaltılabilir. Otururken sandalye yüksekliği, diz ve kalçalar aynı seviyede kalacak şekilde oturmalı. Eğilirken dizler bükülmeli, omurgamız dik tutulmalı, yük taşırken tüm ağırlığı bacaklarımıza verilmeli. Yan yatarak dizler ve kalça bükülerek dizlerin arasına yastık koymak ağrıların azalmasına yardımcı olacaktır. Doğru kıyafet ve ayakkabı kullanılmalı, kısa topuklu ayakkabılar tercih edilmeli, destekleyici bel bandı bulunan hamilelere özel pantolon giyilmelidir.”Gebelik döneminde oluşan bel ağrısına karşı yapılması gereken egzersizlerGebelikte yapılması gereken egzersizler hakkında bilgi veren Uzm. Dr. Sezen, “Gebelik sırasında bel, karın, kalça kaslarını güçlendirecek esnek hale getirecek tüm egzersizler özellikle pilates çok yararlıdır. Yalnız egzersizlerin bilinçli yapılması, aşırıdan uzak kalması eğer bir merkezde yapılıyor ise hamileliğin erken döneminde dahi gebelik konusunda görevlilerin haberdar edilmesi önemlidir” dedi.Yaz aylarında kadın hastalıkları artıyorYumurtalık kanserinin sinsi belirtilerine dikkatPrematüre bebeklerde sevgi en iyi ilaç

Bel fıtığından 45 dakikada kurtulun

Doç. Dr. Oğuz Karaeminoğulları, bel fıtığından cerrahi kesi olmadan sadece 45 dakikada kurtulmanın mümkün olduğunu söyledi.Bilinenin aksine, bel fıtığı tedavisinde hastaların sadece yüzde 5’inin ameliyat edilmesi gerektiğini belirten Doç. Dr. Oğuz Karaeminoğulları, hastanın muayene ve görüntüleme sonuçlarına göre ilk adımın istirahat ve ilaç tedavisi olduğunu belirtti. Doç. Dr. Karaeminoğulları, “Ancak ağrının devam ettiği hasta grubunda girişimsel yöntemlerin (epidural enjeksiyon, radyofrekans teknikleri, disk içi girişimler gibi) denenmesi gerekmektedir. Tüm bu yöntemlerden eğer başarı elde edilemiyorsa, bacaklardaki uyuşukluk ve güçsüzlük belirginleşiyorsa, o zaman ameliyat zorunlu hale gelir” dedi.Doç. Dr. Karaeminoğulları, günümüzde riski en aza indiren ’tam kapalı bel fıtığı ameliyatının’ girişimsel yöntemlerle sonuç alınamayan hastaların ameliyat konusundaki çekincelerinin azalmasına da olanak sağladığını kaydetti.”Zorunluysa ameliyat kesinlikle ertelenmemeli”Ameliyatı zorunlu olan hastanın ameliyatı ertelemesinin ciddi sağlık sorunlarına neden olabileceğini ileri süren Dr. İsmail Gökyar, “’Ameliyat olursam sakat kalırım, uzun süre ayağa kalkamam, korse takmak zorunda kalırım veya fıtığım tekrarlar, tekrar ameliyat olurum’ gibi inanışlar ne yazık ki halk arasında oldukça yaygın. Birinci ve ikinci aşama tedavilerden fayda görmeyen, ağrı nedeniyle hayat kalitesi bozulan ve bacaklarda kuvvet kaybı artan hastaların ameliyat olmaması durumunda idrar, gayta tutamama ve yürüyememe gibi daha ciddi sağlık sorunları ile karşılaşabilirler” ifadelerini kaydetti.Doç .Dr. Karaeminoğulları, klasik cerrahide ve mikroskopik cerrahide fıtığa ulaşmak için kas, kemik ve bağ dokularına bir miktar hasar verildiğini belirterek, şunları söyledi:”Mikroskopik cerrahi ile açık cerrahiye oranla oldukça iyi sonuçlar alınsa da, operasyon sonrasında uzun iyileşme dönemi, omuriliğe yapışıklıklar, fıtığın tekrarlaması ve ileride gelişebilecek bel kayması ve enfeksiyon gibi bazı komplikasyonlarla karşılaşılabilir. Çoğu zaman mikroskopik cerrahi, ’kapalı ameliyat’ olarak tanımlanıyor ancak mikroskopik cerrahi de, açık cerrahi ile aynı yaklaşımla uygulanıyor. Tam kapalı bel fıtığı ameliyatında ise çevre dokular korunduğu için bu riskler ortadan kalkıyor.” “Tam kapalı bel fıtığı ameliyatı yaklaşık 45 dakika sürüyor”Tam kapalı bel fıtığı ameliyatında, açık cerrahi ve mikrodiskektomi operasyonlarında sıklıkla karşılaşılan omuriliğe yapışıklıklar, bel kayması ve enfeksiyon gibi komplikasyonların görülmediği belirten Doç. Dr. Karaeminoğulları, “Tam kapalı bel fıtığı ameliyatı sadece 45 dakika sürüyor” dedi.Hastaların ameliyat sonrası ağrısız olarak odalarına çıktıklarını sözlerine ekleyen Doç. Dr. Karaeminoğulları, hastaların genellikle aynı gün taburcu edildiğini ve birkaç gün içinde de günlük hayatlarına geri döndüklerini sözlerine ekledi.”Bel fıtığı tedavisindeki en ciddi gelişme, tam kapalı bel fıtığı ameliyatıdır”Dr. İsmail Gökyar, cerrahın ameliyat alanını endoskop denilen cihaz sayesinde kamera aracılığıyla büyütülmüş olarak görmesine olanak sağlayan tam kapalı bel fıtığı ameliyatının yaklaşık yarım santimlik bir kesi ile yapılabildiğini belirterek, “Öncelikle radyolojik görüntüleme altında bir iğne ile diske ulaşılıyor. Kamera omurgada var olan anatomik boşluklarda ilerletilerek fıtıklı bölgeye hiçbir sağlıklı dokuya hasar vermeden ulaşılıyor. Tam kapalı bel fıtığı ameliyatı, kilolu ve ek sağlık sorunları olan hastalarda da uygulanıyor” ifadelerini kaydetti.

KAYNAK : Yenişafak

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ