Cumhurbaşkanı Erdoğan: Terör örgütüne methiyeler düzmenin fikir hürriyetiyle alakası yok

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İbn Haldun Üniversitesi’nin açılışında konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Daha yeni Fransa’da. Yeni Cumhurbaşkanı kendi aleyhine hakaret içeren bir yayın yaptı diye bir gazeteciyi hemen içeri aldılar. Onlara oldu mu hak, Türkiye’de yargı böyle bir şey yaptığı zaman haksızlık. Terör örgütüne methiyeler düzmenin fikir hürriyetiyle alakası yok. Bizde akademik özgürlük kılıfı altında terör örgütünün propaganda makinesinin işletilmesine kusura bakmasınlar göz yumamayız. Teröre hizmet etmediği sürece her türlü fikrin ifadesine bir şey demeyiz.’ dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Terör örgütüne methiyeler düzmenin fikir hürriyetiyle alakası yok

Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi’nde İbn Haldun Üniversitesinin Resmi Açılışı ile 4. Uluslararası İbn Haldun Sempozyumu’nun açılışındaki konuşmasında, 2015’te kurulan İbn Haldun Üniversitesinin 2 yıllık hazırlık sürecinin ardından 2017-2018 Akademik Yılı’ndan itibaren öğrenci kabul etmeye başlayacağını dile getirerek, üniversiteye başarılar diledi.

Üniversitenin, Türkiye’de eksikliğinin daha fazla hissedilmeye başlanan bir araştırma üniversitesi hedefini layıkıyla yerine getireceğine inandığını aktaran Erdoğan, öğrencilerin Türkçe’nin yanı sıra Arapça, İngilizce, Malayca, Çince gibi dilleri öğrenecek olmasının İbn Haldun Üniversitesini muadilleri arasında müstesna bir konuma taşıyacağını söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Böylece öğrencilerimiz bir taraftan İslam dünyasının, diğer taraftan Batı dünyasının kapılarını açacak anahtarlara, aynı anda sahip olacaktır. Bir taraftan köklerimiz, müktesebatımız ve medeniyet havzamızla irtibatlarını sağlam tutacak öğrencilerimiz, aynı zamanda güncel ve küresel gelişmeleri de yakından takip edebilecek.” diye konuştu.

  Erdoğan, Yahya Kemal’in “kökü mazide olan ati” diye tarif ettiği idealin üniversite bünyesinde vücut bulacağını ümit ettiğini belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Üniversitemizin öğrenci kontenjanının önemli bir kısmının uluslararası öğrencilere tahsis edilmesi, ayrıca takdire şayandır ve bir ilktir. Dünya genelinde öğrenci hareketliliğinin arttığı, her yıl milyonlarca öğrencinin diğer ülkelere seyahat ettiği bir dönemde Türk üniversitelerinin de uluslararası bir anlam, bir görev üstlenmesi, büyük bir önem arz ediyor. Böylece hem karşılıklı tecrübe paylaşımı güçlenecek hem de üniversitemiz, gerçek anlamda beynelmilel hale gelecektir. Mezuniyet sonrasında da bu öğrenciler, dünyanın farklı ülkelerinde Türkiye’nin gönül elçileri olarak hizmet edecektir. Her alanda olduğu gibi bir üniversitenin teşekkülünde de temel çok muhkem olmalıdır. Altyapı ne kadar sağlam ve pürüzsüz olursa, hedeflere de o kadar kısa sürede varılır. 2015 yılından bu yana geçen 2 yıllık sürenin bu açıdan verimli değerlendirildiğini görmekten büyük bir memnuniyet duyuyorum. Dünyanın farklı üniversiteleriyle kurulan işbirlikleri, imzalanan mutabakat belgeleri, temelin sağlam atıldığına işaret ediyor. Bundan sonraki süreçte de titizlikle ve özveriyle faaliyetlerinizi sürdürmenizi Allah’tan temenni ediyorum. Gelecek seneden itibaren yapılan bütün hazırlıkların meyvelerini inanıyorum ki toplamaya başlayacaksınız. Üniversitemizin bilhassa sosyal bilimlerde mukayeseli eğitim modeliyle kritik bir boşluğu dolduracağını düşünüyorum. İnşallah biz de diğer üniversitelerimiz gibi buraya da gerekli desteği vermeye, sizlerin önünü açmaya devam edeceğiz.”

  “İbn Haldun ve eserleri, uzun süre ikinci plana atılmıştır”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 4. Uluslararası İbn Haldun Sempozyumu’nun da hayırlara vesile olmasını dileyerek, 2 gün sürecek sempozyum boyunca İbn Haldun’un ilmi ve fikri mirasının farklı yönleriyle en iyi şekilde tartışılacağına inandığını ifade etti.

İbn Haldun gibi tarih, iktisat, siyaset, sosyoloji, hukuk ve hadis gibi çok farklı alanlarda müktesebatı olan, ufku çağları aşacak kadar geniş bir alim hakkında konuşmanın çok kolay olmadığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

“Çünkü her ne kadar bir silsilenin devamı olsa da İbn Haldun hem metodoloji hem de muhteviyat itibarıyla seleflerinden çok farklıdır. O, müstakil bir ilim dalını, yani ilm-i ümranı kurmayı başarmış, çok yönlü, özgün ve dahiyane bir şahsiyettir. Cemil Meriç bu keşfin öneminden bahsederken, ‘Ümranın keşfi, tarihten tesadüfü kovan bir ihtilaldir’ ifadesini kullanır. Zor bir dönemde yaşayan, Tunus’ta başladığı hayat yolculuğunu Kahire’de sona erdiren İbn Haldun’un tarih, toplum, insan ve devletle ilgili tespitleri, bugün bile bizlere rehberlik ediyor. Burada şu tespiti de yapmak durumundayız. Kimi şarkiyatçıların ‘Şimdiye kadar hiçbir ülkede, hiçbir çağda, hiçbir insan zekası Mukaddime gibi bir eser ortaya çıkarmamıştır.’ diye tarif ettikleri İbn Haldun ve eserleri, uzun süre ikinci plana atılmıştır. Sadece Batı dünyasında değil, ülkemizde de özellikle sosyal bilimler alanında İbn Haldun’un katkısı, bilinçli bir şekilde perdelenmiştir. En basitinden, Auguste Comte gibi birçok açından sorunlu Batılı bilim adamlarının sosyolojiye katkısı önemsenirken, bu kişinin dahi hakkını teslim ettiği İbn Haldun, adeta yok sayılmıştır. Yüzünü tamamen Batı’ya dönmüş, bilginin yegane kaynağı olarak Batı’yı kabul eden Türk aydınları, hikmet-i tarihin kaşifi İbn Haldun’u, adeta ademe mahkum etmeye çalışmıştır. Aslına bakılırsa İbn Haldun bu çevreler tarafından tarihten, felsefeden, toplumdan ve akademyadan izi kazınmak istenen bir medeniyetin, devasa bir birikimin sembolüdür. Onun çağları ve sınırları aşan ilmi mirasının bilinçli bir şekilde yok sayılmasının asıl sebebi de budur.”

Erdoğan, uzun yıllar genç nesillerin Mukaddime gibi eserlerden ve İbn Haldun gibi ilim deryalarından yoksun bırakılmasının muhasebesinin iyi yapılması gerektiğini dile getirerek, Muhammed İkbal’in Mukaddime’nin bütün ruhunun Kur’an-ı Kerim olduğunu, eserin ilhamını buradan aldığını belirttiğini aktardı.

İbn Haldun’un düşüncesinin çekirdeğini Kur’an-ı Kerim’in oluşturduğunu anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İbn Haldun’un tarih anlayışı, Araf Suresi’ndeki ‘Her milletin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi ne bir an geri kalabilirler ne de öne geçebilirler’ ayetinin adeta tefsiri gibidir. Bu büyük İslam aliminin eserlerine, incelikle nakşettiği mesajlar, çoğu Batılı ve Batıcı aydını rahatsız etmiştir. Bu marazi ruh hali de kendini görmezden gelme, yok sayma, tahkir etmek olarak göstermiştir. Batı’ya karşı alabildiğince ezik, kendi müktesebatına karşı da aşırı nobran ve küstah bu tavrın izlerine hala rastlıyoruz. İlmi ve alimi kendi kısır ideolojilerinin kalıplarıyla tartanların gayesi, dinle bilginin bağını koparmak, bizi tek bir kaynağa mahkum etmektir. Ne yazık ki bu hedeflerinde belli oranda başarı da sağladılar. Son bir asırdır akademiden edebiyata, sosyal bilimlerden sanata kadar birçok alanda yaşanan çoraklığın en büyük nedeni işte budur.” şeklinde konuştu.

Yüzyıllara sarih ilim deryasından istifade etmeden, özgün eserler verilemeyeceğini, geçmişi yok sayarak geleceğe yürünemeyeceğini aktaran Erdoğan, “Bu ülke ne çektiyse aşağılık kompleksinden çekmiştir. Bu millete en büyük zulmü bağrından çıktığı toplumun değerlerine düşman, yasakçı, baskıcı jakobenler yapmıştır, bu böyle bilinmelidir.” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplumun can damarını kesmeyi amaçlayan bu yaklaşımı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bir tür kültürel inkar olarak tanımladığını vurgulayarak, şöyle devam etti:

“Ben daha da ileri giderek diyorum ki bu sadece kültürel inkar değil, aynı zamanda kültürel bir intihardır. On yıllardır düşünce hayatımızın pınarlarını kurutan, işte bu hastalıklı ruh halidir. Batı’da ne bulursa alıp, hiçbir elekten geçirmeden ülkemize boca eden ilim erbabının özensiz tercümeleri, akademik müfredatımızı felç etmiştir. Kolaycı ve kopyacı, sadece tüketmeye ayarlı bu zihin dünyası sebebiyle, özgün, yerli ve çığır açan eserler ortaya konamamıştır. Üniversitelerimiz uzun seneler boyunca kraldan çok kralcı, Batı’dan çok Batıcı öğretim görevlilerinin vesayeti altında kalmıştır.

Üniversitelerimizin bilim dünyasına yaptıkları katkılar yerine, ikna odaları ve başörtüsü yasaklarıyla anıldığı günleri unutmadık. Üniversite hocalarımızın temel meşgalesinin öğrencilerinin zihni ve fikri gelişimi değil, saçı, sakalı, kılığı, kıyafeti olduğu dönemleri dün gibi hatırlıyoruz. Sadece öğrenciler değil, kitaplar da zulümden nasibini almıştır. Öyle ki bazı üniversitelerinde Moğol istilasına benzer şekilde kitap katliamları yaşanmıştır. 28 Şubat sürecinde Alman İmparatoru 2. Wilhelm’in, Sultan Abdülhamit’e hediye ettiği kitaplar ile binlerce nadide eser, İstanbul Üniversitesi yönetimi tarafından çöpe atılmıştır. Türkiye, işte bu günlerden geçerek günümüze ulaşmıştır.”

“Yeni Türkiye’nin aydınlığı, varlığını karanlığa borçlu olanları rahatsız ediyor”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin son 14 yılının millet, tarih ve ilim düşmanı bu çevrelerle mücadeleyle geçtiğini, 2003’ten beri demokrasiden, hukuktan, meşruiyetten asla taviz vermeden, devlet, toplum ve siyaset hayatına nüfus etmiş vesayet odaklarını bertaraf ettiklerini söyledi.

“İnsanımızı ‘makarnacı, kömürcü, göbeğini kaşıyan adam’ diyerek aşağılayan millet düşmanlarının devrine son verdik, o bitti. Kültür, sanat ve ilim hayatımızı da bu kesimlerin tasallutundan kurtarmak için gayret sarf ettik.” diyen Erdoğan, şunları anlattı:

“Hamdolsun, iş bitmedi. Şu anda çok daha farklı bir yerdeyiz. Bugün yerel ile evrenseli meczeden, asırlık birikimimizi güncelin potasında başarıyla eritebilen, ilim insanlarımız var. Kökleriyle bağlarını koparmadan geleceğe yürüyen, medeniyet değerleriyle barışık akademisyenlere sahibiz. Müktesebatımızı yok saymak yerine, onu bugüne taşımak için çaba sarf eden hocalarımız, düşünce adamlarımız mevcuttur. Üniversitelerimizin kapılarında, artık kılık kıyafeti nedeniyle kapıdan içeri alınmayan, gözü yaşlı öğrenciler bulunmuyor. Üniversite hocalarımız, inançlarıyla kariyerleri, fikirleriyle meslek hayatları arasında bir tercihe zorlanmıyor. Her geçen gün, daha özgür, daha özgün bir üniversite modeline doğru yol aldığımıza inanıyorum. Nasıl şafağın parıltısından rahatsız olanlar çıkabiliyorsa, yeni Türkiye’nin aydınlığı da varlığını karanlığa borçlu olanları rahatsız ediyor. Bu hazımsızlıklarını da tabii her fırsatta dile getiriyorlar.”

“Terörle mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, katsayı zulmünün üniversiteleri kasıp kavurduğu meşhur günlerde sesi çıkmayanların bugün sabah akşam kendilerini eleştirdiğini ifade ederek, “Varsın eleştirsinler, biz yolumuza devam edeceğiz. Kendi ideolojileri dışındakilere hayat hakkı tanımayanlar, bugün düşünce özgürlüğü üzerinden şahsımızı, hükümetimizi ve devletimizi hedef alıyorlar. Ya biz sizi biliyoruz. Sizler bu ülkede kendi düşünce dünyanızın ilim adamlarına bile üniversitelerde hayat hakkı tanımadınız, onları dahi sokağa attınız ya, biz sizi iyi tanırız. Daha düne kadar yasakçı zihniyetin en ateşli savunucuları olanlar, bugün demokrasi fanatiği numarasıyla kendini paralıyor. Burada öncelikle şu noktayı altını çizerek ifade etmek durumundayım; kimse kimseyi kandırmasın, biz bunların cemaziyelevvelini gayet iyi biliriz.” değerlendirmesinde bulundu.

Sicili hak ve hürriyet katliamlarıyla dolu olanların kendilerine ders vermeye kalkmasının komik kaçtığını vurgulayan Erdoğan, “Devletin kendi kitaplarında olan bir şiiri okudum diye içeri attığınız bir Cumhurbaşkanı var bu ülkede ya kimi aldatıyorsunuz? Talim Terbiye Kurulunun onayından geçmiş böyle bir şiiri okudum diye içeri attığınız bir Cumhurbaşkanı var, biz sizi iyi tanırız.” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Bizim mücadelemiz farklı düşüncelerle değil, bizim mücadelemiz terörle, terör örgütleriyle ve bu cinayet şebekelerine sözlü ve fikri mühimmat sağlayanlarladır. Dünyanın hiçbir ülkesinde terör örgütlerinin propagandasını yapmak, düşünce özgürlüğü kapsamına girmez. Hiçbir medeni devlet, terör şebekelerinin üniversitelerde yuvalanmasına, üniversiteleri eğitim kamplarına dönüştürmesine izin vermez. Silah, molotof ve şiddet asla hak aramanın aracı olamaz. Daha yeni Fransa’da, yeni cumhurbaşkanı, kendi aleyhine hakaret içeren bir yayın yaptı diye bir gazeteciyi hemen içeri aldılar. Buyurun. Onlara böyle bir şey oldu mu hak, Türkiye’deki yargı böyle bir şey yaptığı zaman haksızlık. Terör örgütlerine methiyeler düzmenin fikir hürriyetiyle alakası yoktur. Az önce değerli hocamız ifade ettiler, İbn Haldun’un üç şeyinden, adalet, emniyet ki ben buna emaneti ehline vermeyi de ilave ediyorum, bir de istişareyi ilave ediyorum. Yani adil bir idarecinin, adil bir siyasetçinin kendinde olması gereken vasıflar olarak bunları özellikle yaşamıma uygulamaya gayret ediyorum. Eğer bunları yaparsak o zaman gerçek anlamda özgürlük savaşçısı oluruz. Gerçek manada hak ve hakikatin savunucusu oluruz. Ama bunların anladığı manada dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir özgürlük anlayışına rastlayamazsınız. Bizde akademik özgürlük kılıfı altında terör örgütlerinin propaganda makinesinin işletilmesine kusura bakmasınlar göz yumamayız. Teröre hizmet etmediği sürece her türlü fikrin serbestçe tartışılmasını temin ederken, terörle mücadelemizi de kararlılıkla sürdüreceğiz.”

“İyi, güzel olan ne varsa aldık, hayatımıza tatbik ettik”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin son bir asırlık serencamı dikkate alındığında İbn Haldun Üniversitesinin “gelenekli yenilikçilik” tavrının çok kıymetli bulduğunu belirtti.

“Geçmiş tecrübeler bize geleneğimizi yok sayarak, kadim değerlerimize sırtımızı dönerek hedeflerimize ulaşamayacağımızı göstermiştir.” diyen Erdoğan, İbn Haldun’un, “tarihin bir ilim olduğunu, geçmişi bilmekle insanların halini değerlendirebileceklerini” söylediğini ifade ederek, şöyle konuştu:

“Aynı şekilde bu büyük alim, ‘Bir su damlası nasıl diğer su damlalarına benzer ise bir milletin geleceği de geçmişe aynen benzer’ diyor. Biz de bu anlayışla diyoruz ki, işte geleceğin Türkiye’sini ancak öz güveni yüksek, kendi medeniyet değerleriyle barışık, potansiyelinin farkında bir nesil inşa edebilir. Karşımdaki gençliği ben inşa ve ihya hareketinin mimarları olarak görüyorum. Tabii ne Batı’yı bilen ne de Doğu’yu özümsemiş, parçalanmış karakterlerle değil; yerini, yurdunu, kültürünü bilen kuşakla yolumuza devam edebiliriz. Bizim tarih boyunca ne ilmin kaynağıyla ne de alimin kimliğiyle sorunumuz oldu. İyi, faydalı ve güzel olan ne varsa aldık, hayatımıza tatbik ettik.”

Hazreti Muhammed’in “İlim Çin’de de olsa ilmi arayınız”, “İlim öğrenmek her Müslümana farzdır” şeklindeki hadislerini hatırlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Herhangi bir komplekse kapılmadan, dünyanın neresinde olursa olsun ilim ve hikmet yolculuğumuzu sürdürmeliyiz. Şu önemli anekdotun özellikle gençlerimiz için rehber olmasını istiyorum: Muhammed İkbal, ilim hayatının önemli bir kısmını Batı ülkelerinde geçirmesine rağmen kendi değerlerine karşı yabancılaşmamasını şöyle açıklar: Avrupa kültür ve ilimlerinin ışığı asla gözümü almadı, gözümü kamaştırmadı. Çünkü ben gözüme Medine’nin sürmesini çekmiştim. Kişiye halis sevgi verildi mi kendini tanır, şerefini korur. Ben o büyük Peygamberin kölelerindenim ki çakıllar onun ayağıyla şereflenip, yıldızlardan daha kıymetdar oldular’ buyurmuş. Pergelin sabit ucunu buraya kilitlediğinizde dünyanın neresinde olursanız olun yolunuzu şaşırmazsınız. Gözünüze Medine’nin sürmesini çektiğinizde kendinizi kaybetmezsiniz. Hele hele pusulanızı Fahri Kainat Efendimizin yoluna ayarladığınızda hedefinize muhakkak varırsınız. Tüm gençlerimizin bu şuurla hareket edeceklerine yürekten inanıyorum.”

Üniversitenin açılışının ve 4. Uluslararası İbn Haldun Sempozyumu’nun hayırlara vesile olmasını dileyen Erdoğan, sempozyumun İbn Haldun’un daha iyi anlaşılması noktasında faydalı ve başarılı geçmesini temenni etti.

KAYNAK : STAR GAZETESİ

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ