Başbakan Yardımcısı Şimşek: Otomatik BES’e ilişkin olumsuz bir kampanya hissediyorum

Başbakan Yardımcısı Şimşek, ‘Şu ana kadar cayma hakkını kullananlar yüzde 26, oldukça yüksek bir rakam. Maalesef otomatik BES’e ilişkin haksız, olumsuz bir kampanya hissediyorum.’ dedi.

Başbakan Yardımcısı Şimşek: Otomatik BES’e ilişkin olumsuz bir kampanya hissediyorum

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Türkiye’nin teknik anlamda bir resesyona girmeyeceğini belirterek, “Mevcut veriler, hem bu senenin birinci çeyreğinde hem de geçen senenin son çeyreğinde ılımlı bir büyümeye işaret ediyor.” dedi.

Şimşek, NTV’de katıldığı programda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.

ABD Merkez Bankasının (Fed) faiz artırımı beklentileri ve etkilerinin sorulması üzerine Şimşek, Fed’in faiz artışının bu sene için muhtemelen hızlanacağını söyledi.

Şimşek, piyasaların mart ayında faiz artışını düşük ihtimal olarak gördüğünü belirterek, “ABD’de enflasyon yüzde 2,5 seviyelerine kadar yükseldi. Bu son yılların en yüksek düzeyi. İşsizlik oldukça düşük, tam istihdam düzeyine yaklaşmış durumda. Yeni yönetimin politikaları da bekleniyor, ama faiz artışının olasılığı yükselmiş durumda. Muhtemelen hızlanabilir diye genel bir kanı var.” ifadelerini kullandı.

Fed’in faiz artışının cari açığı ve dış kaynak ihtiyacı yüksek olan ülkeler için olumlu olmadığını vurgulayan Şimşek, bu sene faiz artışında aşırıya kaçılmayacağının görüldüğünü dile getirdi. Şimşek, bu noktada dönemselliğin ön plana çıktığını belirtti.

Yılın ilk 1,5 ayı itibarıyla Türkiye’de ekonominin durumunun sorulması üzerine Şimşek, “İlk 1,5 ay çok erken, elimizde ocak ayına ilişkin sınırlı veriler var. O veriler ılımlı bir büyümeye işaret ediyor.” dedi.

Şimşek, liranın değer kaybının ihracata yansımaya başladığını belirterek, şöyle devam etti: “AB’nin hemen hemen bütün üye ülkelerinde büyüme var. Bu çok istisnai bir durum. En büyük pazarımız olan AB’de iç talebin bir miktar güçlü olması, petrol fiyatlarındaki toparlanma nedeniyle yakın coğrafyadaki ticaret ortaklarımızın iç talebinin biraz güçlenmesi ihracatı olumlu etkiliyor. Bir miktar belirsizlikler devam ettiği için yatırımlarda henüz bir güçlenme yok. Yatırımlarda güçlenme nisandan sonra başlar diye öngörüyoruz. Çok ciddi teşvikler ortaya koyduk. İç tüketime gelince işaretler çok kötü değil. Ocak ayı vergi gelirleri iç talebin ılımlı büyümeye devam ettiğini gösteriyor. Bu göstergeler bağlamında, durum hissedildiği kadar kötü değil, arzulandığı kadar da güçlü değil.”

Bu durumu öngördüklerini söyleyen Şimşek, bütün sıkıntılara rağmen ılımlı büyümenin devam ediyor olmasının Türkiye için son derece olumlu olduğunu bildirdi.

– “İşsizlikteki durum geçici”

Şimşek, 2016 yılının kasım ayında işsizlik oranının yüksek seviyelere çıkmasının sebebi ve bunun etkilerinin sorulmasına karşılık da büyümenin istihdam sağladığını belirterek, iş gücüne katılımdaki ve çalışma çağındaki nüfusta görülen artışa işaret etti.

Türkiye’nin istihdam sağlamada başarılı olduğuna dikkati çeken Şimşek, “İşsizlik önemli bir sorun. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde tam bir seferberlik başlatıldı. Sadece şeklen firmalara ‘elinizi taşın altına koyun’ şeklinde değil. Biz hükümet olarak yeni istihdamda bütün yükleri üstlendik. Ciddi teşvikler sunuyoruz.” diye konuştu.

Ocak ayında ihracatta nominal olarak yüzde 18’lik artış olduğunu anlatan Şimşek, bu süreçte yatırımlara da önemli teşvikler verdiklerini ifade etti.

Şimşek, darbe girişimi sonrasının kolay bir dönem olmadığını belirterek, “Cumhurbaşkanımızın olduğu TOBB’daki toplantıda ciddi sözler verildi. Biz de hemen üzerimize düşeni yaptık, onların yüklerini bütçe üzerinden karşılayacağız. Eğer o sözler yerine getirilirse, istihdamda çok güçlü artış olacak. Bu geçici inşallah diye bakmak lazım.” değerlendirmesinde bulundu.

– “İç talep son çeyrekte oldukça canlı”

Şimşek, geçen yılın son çeyreği ve yeni yılın ilk çeyreğine ilişkin büyüme beklentilerinin sorulması üzerine de şöyle konuştu: “Son çeyrekte veriler kötü değil. Özellikle otomotiv satışları son çeyrekte bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 19 yukarıda. Benzer şekilde beyaz eşya yüzde 10, konut satışları yüzde 15 arttı. Dolayısıyla iç talep son çeyrekte oldukça canlı. Sanayi üretimi de ılımlı. Bu çerçevede baktığımız zaman Türkiye muhtemelen teknik anlamda bir resesyona girmemiş olacak. Rakamlara baktığınız zaman geçen yılın 4. çeyreğinde ılımlı bir büyümeye işaret ediyor. Geçen senenin son çeyreğinde miktar bazında yüzde 6’lık bir artış var. Dolayısıyla mevcut veriler, hem bu senenin birinci çeyreğinde hem de geçen senenin son çeyreğinde ılımlı bir büyümeye işaret ediyor, ama bizim arzuladığımız düzeyde, güçlü değil.”

Referanduma da değinen Şimşek, referandumda “evet” çıkmasının ardından vatandaşların önlerini görebileceğini vurguladı. Şimşek şunları kaydetti: “Referandumun hemen ardından çok güçlü bir reform seferberliği doğrultusunda piyasalara güvenin gelmesi, öngörülebilirliğin artmasıyla ekonomi hızlı toparlanabilir, çünkü temellerde çok ciddi bir sorun yok. Yapısal birtakım sıkıntılar, ama onu reformla çözeceğiz. İşin özüne bakarsanız kamu maliyesi güçlü. O nedenle bu destekleri verebiliyoruz. Bankacılık sistemine ilişkin birtakım soru işaretleri ortaya konuluyorsa da hala sermaye yeterlilik, aktif kalitesi, karlılık anlamında bir sorun yok. Bunlara bir bütün olarak baktığımızda o zaman öngörülebilirlik esas olacak. Bu teşvikler yatırım, istihdam ve üretimi harekete geçirecek.”

Referandumun ekonomiye yönelik olası etkilerinin sorulması üzerine Şimşek, cumhurbaşkanlığı sisteminin ciddi şekilde ekonomiyi olumlu yönde etkileyebileceğini ifade etti.

Belirsizlik ortadan kalkar kalmaz öngörülebilirliğin artacağını belirten Şimşek, mevcut sistemin krizlere gebe olduğunu söyledi. İki başlılığın ileride büyük sıkıntılar yaratacağına işaret eden Şimşek, “Hükümet krizi artık yaşanmayacak, hükümeti millet doğrudan doğruya seçecek. Çünkü güvenoyunu millet verecek. Seçimlerin yapıldığı gün millet, meclisi ve cumhurbaşkanını seçecek. Cumhurbaşkanı çok hızlı bir şekilde üst düzey bürokrasiyi ve kabinesini şekillendirecek. Dolayısıyla hükümet kurmadaki krizler yaşanmayacak. Çok önemli. 5 yıl seçilmiş cumhurbaşkanı ekibiyle birlikte, verdiği sözler, reformlarla birlikte ülkenin önünü açabilecek, yönetimde istikrar olacak.”

Görevde 65. hükümetin bulunduğunu hatırlatan Şimşek, seçim süresi göz önüne alındığında bu kadar çok hükümetin normal olmadığını anlattı. Hükümetler için ortalama 18 aylık görev süresinin iş yapmak veya orta/uzun vadeli çözümler geliştirmek için yeterli olmadığına dikkati çeken Şimşek, şöyle devam etti: “O nedenle Türkiye zaten bu yarışta Kore’nin, diğer ülkelerin gerisine düşmüş. Yönetimde istikrar çok önemlidir. Hükümet krizlerinin bir daha yaşanmaması çok önemlidir. Yeni sistem, ciddi bir şekilde uzlaşma gerektirecek. Meclis denetim görevini, şu anda nasıl yapıyorsa yapacak. Aynı şekilde yasama da tamamen Meclis’in tekelinde olacak. Bana kalırsa, hem reform görünümü hem öngörülebilirlik hem de yönetimde istikrarın getireceği avantajlar açısından bakıldığı zaman yeni sistem daha güçlü büyümeyi destekler ve Türkiye’nin bu medeniyet, refah yarışında çok daha hızlı bir şekilde diğer ülkeleri yakalamasının önünü açabilir.”

– “Türkiye’ye fon akışı Fed faiz artırsa dahi olur”

Başbakan Yardımcısı Şimşek, döviz kurundaki dalgalanmanın etkisinin azalıp azalmadığı yönündeki soruyu da şöyle yanıtladı: “Bir kere her şeyden önce Merkez Bankası’nın faiz artırmış olması, o çok kritikti. Merkez Bankası faizi artırdı ve bu etkili oldu. İkinci olarak da ocak ayının ilk haftasından sonra ciddi bir şekilde gelişmekte olan ülkelere, Türkiye’ye de çok ciddi fon akışı başladı. Aslında küresel yatırımcılar Türkiye’ye ocak ayında para koydular. Dolayısıyla bu iki faktör etkiledi. Daha öncesi Amerika’da yeni yönetimin başa gelmesi beklentisi, onun yarattığı belirsizlik nedeniyle birtakım dalgalanmalar oldu. Sadece o değil Türkiye’ye ilişkin bir takım belirsizlikler de fiyatlanıyordu. Gelinen noktada Türkiye tekrar yüksek büyüme patikasına oturacaksa, güçlü reform gündemiyle yoluna devam edecekse, bu referandum belirsizliğinden sonra yatırımların güçlü artacağı, kur etkisiyle ihracatın güçleneceği, ihracatın bir miktar sınırlanacağı… Bu resme bir bütün olarak baktığınız zaman da bir taraftan daha dengeli, güçlü, sürdürülebilir bir büyümeden bahsediyorsunuz, siyasi belirsizliğin azaldığı bir Türkiye’den bahsediyorsunuz. Özellikle 2017, 2018’de güçlü bir reform ivmesini yakalamış bir Türkiye’ye fon akışı olur, Fed faiz artırsa dahi olur.”

Anayasa değişikliyle Türkiye’nin geleceğine dair öngörülebilirliğin artacağını, yatırımların ve daha dengeli bir büyümenin mümkün olacağını vurgulayan Şimşek, Türkiye’de yapılanların dışarıda farklı şekilde sunulduğuna işaret etti.

Almanya’da Türk ve Alman iş adamlarıyla bir araya geldiklerinde, söz konusu düzenlemeye yönelik bilgi sahibi olmadıklarını anladığını aktaran Şimşek, iyi diyalog kurarak anayasa değişikliği düzenlemesinin içeriği konusunda bilgilendirme yaptıklarında iş adamlarının rahatladıklarını söyledi.

– Otomatik BES’te 980 bin katılımcı

Şimşek, Bireysel Emeklilik Sistemi’ne (BES) otomatik katılıma ilişkin veriler hakkında da “Otomatik BES’te 12 Şubat itibarıyla 980 bin katılımcı var. Bu iyi bir rakam. Toplanan fon yaklaşık 98 milyon lira civarında. Şu ana kadar cayma hakkını kullananlar, geçici rakamlar bunlar, şubat sonu martta kesinleşir, yüzde 26, oldukça yüksek bir rakam. Maalesef otomatik BES’e ilişkin haksız, olumsuz bir kampanya hissediyorum.” dedi.

BES’in kaynaklarının nasıl kullanılacağının ortaya konulduğunu dile getiren Şimşek, söz konusu kaynaklarının Türkiye Varlık Fonu’nca kullanılmasına ilişkin bir talep gelmediğini, buna yönelik çerçeveyi Hazine olarak şekillendirdiklerini ve Bakanlar Kurulunun bunu kabul ettiğini, böyle bir şeyin gündemde olmadığını bildirdi.

Çalışırken kenara bir miktar para konulması gerektiğini vurgulayan Şimşek, “Devletin imkanları sınırlı. Orta/uzun vadede de bütün dünyaya baktığınız zaman emeklilik sistemlerinin baskı altında olacağını herkes biliyor. Çünkü insanlar daha uzun süre yaşayacaklar, bu kesin, net. Ortalama yaşam beklentisi bütün dünyada hızla yükseliyor ve ödenen primler yeterli olmuyor. Kamu maliyesi Türkiye’de güçlü, ama yaşlı nüfusun gerektirdiği harcamalar da artıyor.” diye konuştu.

Otomatik BES’e devlet tarafından güçlü destek verilirken, ikinci bir emeklilik şansı sunulmuşken, vatandaşların bundan yararlanması gerektiğine işaret eden Şimşek, bu sistemde 100 liraya 25 lira verildiğini, doğru araçlara yatırıldığında ortalama yüzde 10 getirisiyle toplam yüzde 35’lik getiri sağlanabileceğini anlattı. Bu sistemden çıkılmaması gerektiğini ifade eden Şimşek, hassasiyeti olan vatandaşlara faizsiz yatırım araçları imkanının da sunulduğunu söyledi.

– “Trafik sigortası primlerinde yüzde 20 civarında düşüş var”

Başbakan Yardımcısı Şimşek, “trafik sigortası konusunda birçok düzenleme yapılmasına rağmen hala poliçe tutarlarında tatmin edici bir değişiklik olmadığı” eleştirilerinin anımsatılarak, bu konudaki değerlendirmelerinin sorulması üzerine de “Trafik sigorta primlerinin düşmediği algısı, yanlış bir algıdır. Genel anlamda son bir yılda ortalama yüzde 9 civarında bir enflasyon var. Bir kere artmamış olması, reel olarak yüzde 9 düşmesi anlamına gelir. İkinci olarak, primlerde de yüzde 10 civarında düşüş var. Dolayısıyla toplamda baktığınız zaman, primlerde yüzde 20 civarında bir düşüş var.” dedi.

Buna benzer bir düşüşün geçen yıl sektör tarafından taahhüt edildiğini aktaran Şimşek, bu sektörde çok oyuncu bulunduğunu, vatandaşın piyasa araştırması yapabilmesi için Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi oluşturulduğunu ve internet sitesi üzerinden teklif alınabildiğini hatırlattı.

Şimşek, bu teklifler arasında büyük farklar olduğuna dikkati çekerek, “Hatta çok abartanları idari cezalandırdık. Onları şundan dolayı cezalandırdık; sektörde teklif vermek istemediği için sektörde iş yapmak istemediği için. Aslında bir yükümlülük bu, diğer sektörlerden, branşlardan kazanacaksınız, zarar ediyorsunuz diye bundan kaçın, olmaz. Biz dedik ki ‘Havuzun tamamına bakarız. Eğer sigortacılık yapıyorsanız teklifinizi vereceksiniz. Teklif, ortalama tekliflerin birkaç katıysa idari cezalar verdik.” şeklinde konuştu.

Şu anda yeni bir model üzerinde çalıştıklarını dile getiren Şimşek, şunları kaydetti: “Türkiye’de bana kalırsa sistemin şöyle bir eksikliği var, trafik sigortası zorunlu bir sigortadır, sizin karşı tarafa vereceğiniz zararı karşılamak için düzenlenmiştir. Dolayısıyla arabadan çok aslında şoförün sigortalandırılması lazım. Arabanızın sigortası var, hemen hiç sigortası olmayan, belki deneyimsiz bir şoföre ‘al, sür’ diyorsunuz. Bunlar yaşanıyor Türkiye’de, biliyoruz. Şoförün de sigortalanması, sadece arabanın değil, ikisinin birleşimi. Yeni, acemi bir şoför veya kaza yapan bir şoför. Primleri yükselten bu tür faktörler var. Hazine’ye söyledim, arkadaşlar çalışıyor. İngiltere’de tamamen şoför odaklı, sürücünün sigortalandığı bir sistem var. Onun için biz de sadece taşıt değil, sürücünün risklerini de dikkate alan… Bu muhtemelen kaza sayısını, zarar miktarını azaltır, dolayısıyla primleri aşağı çeker. Bütün boyutlarıyla bu konuları inceliyoruz, elimizden ne geliyorsa yaptık, yapmaya da devam edeceğiz.”

Şirketlerin döviz ile borçlanmasına ilişkin bir soru üzerine Şimşek, Finansal İstikrar Komitesi olarak reel sektör kur riskinin yönetilmesinin artık çok ciddi bir konu olduğunu vurguladıklarını belirterek, en son yapılan toplantıda Merkez Bankası’nın bütün paydaşlarla bir çalıştay yapması ve akabinde martta yeni makro ihtiyati düzenleme ve tedbirlerin devreye sokulması kararını aldıklarını ifade etti.

Şimşek, 2008 küresel ekonomik krizinin ardından bireylerin döviz cinsinden borçlanmasını yasakladıklarını hatırlatarak, “İyi ki yapmışız, yoksa şu an çok ciddi bir sorun ile karşı karşıya olurduk.” ifadesini kullandı.

Tüketici kredilerinde faizleri sabitlediklerini anımsatan Şimşek, şöyle konuştu: “Dolayısıyla biz aslında hane halkını, tüketiciyi, çok profesyonel olmayan, çok sofistike düşünmeyen kesimleri faiz riski ve kur riskine karşı korumaya almışız. Şirketlerde bunu aslında KOBİ’ler üzerinden, bir miktar üzerinden bir şeyler yapmaya çalışmıştık ama demek ki yeterli değil. Reel sektörün ciddi bir açık pozisyonu var. Bu mevcut açık pozisyon başlı başına bir sorun, onun yönetilmesi lazım ama bundan sonra birtakım koşullar çerçevesinde ilave açık pozisyona izin vermemeye çalışacağız. Diyelim ki sizin hiç döviz geliriniz yok, sizin döviz ile borçlanmanız için ya tamamen hedging getireceğiz, yani bir finansal koruma, sigortalama anlamında söylüyorum, yoksa yapamayacaksınız. Ya da kısmi ihracat, turizm, müteahhitlik geliriniz var, onun ötesindeki açık pozisyona bakacağız, oraya sınırlamalar getireceğiz. Ama şirketin çok ciddi döviz geliri var ya da profesyonel bir şekilde bu riski yönetmeye razı, ilave sigorta primleri ödeyip kendisini korumaya alabiliyorsa zaten sorun olmayacaktır. Burada biz oturacağız, ilave açık pozisyona yönelik makro ihtiyati tedbirler geliştireceğiz. Mart sonu itibarıyla bu düzenlemelerin uygulamaya hazır hale geleceğine inanıyoruz.”

-“Bankacılıkta denetim ve düzenlemede yapısal bir sıkıntı yok”

Finans sektörüne yönelik sicil affı gibi yeni düzenlemelerin, bankacılık sisteminin sağlamlığının sorgulanmasına yol açacağına ilişkin eleştirilerin sorulması üzerine Şimşek, BDDK’nın bankaları, sermaye yeterliliği, aktif kalitesi, risk yönetimi gibi bütün hususlarda çok yakından takip ettiğini belirtti.

Şimşek, bir sıkıntı çıkması durumunda kurumun gerekli uyarıyı yaptığını ve tedbirleri aldığını vurgulayarak, “90’lı yıllarda olduğu gibi bankacılıkta denetim ve düzenlemede yapısal bir sıkıntı yok.” dedi.

Bazı sektörlerde kredilerin taksitlendirilmesi ve yapılandırılmasının önünü açtıklarına dikkati çeken Şimşek, bunu mevcut sıkıntıların geçici olacağına inanarak gerçekleştirdiklerini söyledi. Şimşek, şunlar kaydetti: “Türkiye’nin nisan sonrası güçlü bir toparlanmaya gireceği varsayımı ile, tekrar hızlı bir ivme kazanacağını düşünerek söylüyorum, bankacılık sektörünün zaten sermaye yeterlilik oranı son derece yüksek, bu tür geçici şokları çok rahat bir şekilde karşılayabilir. Bizim düzenlemelerimiz sağlıklı, bunu Basel Komitesi çok net bir şekilde ortaya koydu. Sicil affı bir talepti, yerine getirildi ama bankaların ellerinde bütün veriler var. O verileri yok etmiyorlar ki o risk değerlendirmesini sağlıklı bir şekilde yapıyorlar, yapacaklar. Zimmet konusu, başka bir yerde bizdekine benzer bir düzenleme yoktu, o dönemin şartları onu gerektiriyordu, bu şu anlama gelmiyor; ‘Gelişigüzel kredilerin verilebileceği, risk yönetiminin bir kenara bırakılacağı’, böyle bir şey asla söz konusu değil, olamaz. Dolayısıyla kamu ve özel sektör bankalarında BDDK’nın güçlü bir şekilde Türkiye’nin kazanımlarını koruması gerekiyor. Bu konuda en ufak bir tereddüt oluşmaması lazım. Bu dönemin geçici olacağını düşünerek, gerek turizmde gerek ekonomideki toparlanma bankacılık ve reel sektöre de olumlu yansıyacak.”

-“Biz rekabete inanıyoruz”

Şimşek, Türkiye Varlık Fonu’na (TVF) sağlanan avantajlara yönelik eleştirileri de değerlendirerek, “Fonun kendisinin birtakım avantajlara sahip olması ayrı bir şeydir. Fon kapsamında faaliyet gösteren firmaların rekabet gibi birtakım hususlarda imtiyazlı hale getirilmesi ayrı bir şeydir. Biz böyle bir şeyi öngörmedik. Buna ciddi bir şekilde bakacağız. Biz rekabete inanıyoruz.” şeklinde konuştu.

Rekabetin olmadığı bir yerde tüketicinin cezalandırıldığını dile getiren Şimşek, “Fonun içindeki şirketlere rekabet normlarından imtiyaz sağlanması bizim hiçbir zaman düşünmediğimiz bir konu” dedi.

KAYNAK : STAR Gazetesi

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ