Amerikalılar 1930’larda bile Türk sinemasını raporluyordu

Prof. Dr. Savaş Arslan, Türk sinemasının tarihini, farklı bir bakışla yeniden kaleme aldı. Yeşilçam’ı merkezine koyan eser, prestijli Oxford Üniversitesi Yayınlarından İngilizce olarak okuyucuyla buluştuktan sonra Türkçeye çevrildi… Kronik Kitap etiketiyle raflara çıkan “Türkiye’de Sinemanın Tarihi”, 8 binden fazla film çekilen yerli sinema hakkında yeni ve sıra dışı fikirler barındırıyor. Biz de eser vesilesiyle Savaş Arslan’la konuştuk…

Amerikalılar 1930’larda bile Türk sinemasını raporluyordu

> En evvela şunu sormak istiyorum: Sinemamız hakkında “Türk sineması” demek mi daha doğru, yoksa “Türkiye sineması” mı?

İstanbul Film Festivali web sitesinin Türkçe kısmında “Türkiye sı” kullanılıyor, İngilizce bölümüne “Turkish cinema” (Türk sineması) yazıyor. Orada ayrım yok ama peki, Türkçede niye bir ayrım yapılıyor? Bu sorunun cevabı da çok net: İdeolojik pozisyon. Bir de Türk sineması demek gibi oldu. Türkiye sineması ise sanat sinemasına dönüşmüş vaziyette. Evet, böyle bir ayrım mevcut ama bence doğru değil.

Yeşilçam yurt dışındaki ödül ve ler noktasında “Susuz Yaz” ve “Umut” filmleriyle sınırlı kalmış. Yoğun üretime rağmen yurt dışında yeterince tanınmamış. Ama öte yandan İtalyanlara ve Orta Doğu’dan ülkelerle ortak prodüksiyonlar var.

> Peki, bu garip bir durum değil mi?

Yeşilçam o dönemde biraz kendi yağıyla kavruluyor. O dönemde Hollywood’un dünya hâkimiyetinin arkasında neler var ona bakmak lazım. Mesela ABD’nin haber alma servisinin ülkeler hakkında yaptığı çalışmalar ve yazdığı raporlar vs. gibi birçok şey söz konusu.

> Biraz açar mısınız bunu?

Mesela 1920-30’lardan başlayarak ABD’nin Türkiye’deki film endüstrisine dair birkaç senede bir raporları olmuş. O raporlarda neler yapıldığı, kaç Amerikan filminin gösterime girdiği de yazıyor. Bu noktada, doğrudan Amerikan Merkezî Haberalma Teşkilatıyla da (CIA) angaje çalışıyorlar. Sinema üzerinden kendi kültürünü yayma fikrine ABD gibi ülkelerde önem verilmiş. Aynı şekilde Kore sineması, bugün başarıya ulaştı. Hâlbuki bu, 1970’lerde başladı.

> Türkiye’de böyle bir politika oldu mu?

Batılıların ilgili birimleri kendi kültürlerini yaymak için kamu politikaları oluşturdu. Biz sinema üzerinden bunu başaramadık. Ama son dönemlerde devlet destekleri artıyor.

YEŞİLÇAM’DA PARAYA BAKILIYORDU

> Türk sinemasının ekonomik olarak devlete yaslanmadığı biliniyor. Fakat belirli konularda Batıcı toplum mühendisliği yaptığı söylenemez mi?

Yeşilçam’da bazı yapımcıların öncelikli dertleri paraydı. “Filmimi yaptım, ne kadar para kazandım?” diye düşünüyorlardı. Onların yaptığı filmler daha melodram özelliği taşıyor, çoğunluğa daha fazla hitap edebiliyordu. Bugünkü festival sinemasına baktığımızda ne kadar genel seyirciye sesleniliyor tartışılır.

> Yeşilçam birçok Hollywood filmini taklit etmedi mi?

O filmler aslında farklı bir başka bir hâle getirerek yapılan yeniden çevrimlerdi. Bizim bir orta oyunu ve Karagöz geleneğimiz vardı. Oralardaki hikâye anlatma şekli, Yeşilçam’da devam ettirildi. Mesela bu filmlerin senaryoları, orta oyunu gibi konuşkandır.

> Bugün Yeşilçam etkisinin devam ettiğini söyleyebilir miyiz?

Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan ve Derviş Zaim gibi isimlerin sinemasına baktığınız ciddi bir ayrılık ve uzaklaşma var. Yeşilçam’ın izlerini artık popüler sinemada düşük düzeyde bulabilirsiniz. Fakat artık Yeşilçam’ı aramanın bir anlamı yok. Oldu, bitti.

> Yeni dönemde taşrayla olan irtibat arttı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Yeşilçam’dan sonra ilk olarak popüler sinema ve sanat sineması ayrımı oluştu. Sonra diziler geldi. Daha sonra da popüler sinemada ve sanat sinemasının kendi içerilerinde farklılıklar meydana geldi. Mesela bağımsız sinema bize ABD’deki şekliyle girmedi. Türkiye’de biz “ilk filmlerini yapan yönetmen patlaması” yaşadık. Bunda Bakanlığın fonlarının da etkisi var. Ama o sinemacıların çoğu kayboldu. İstatistiklere baktığımızda; pandemiye kadar olan son 15 yılda çekilen filmlerin yarıdan fazlası ilk filmdi. Ancak bu yönetmenlerden ancak %10-20’si ikinci film çekebildi. Antalya Film Festivali’nin son yirmi yılının neredeyse yarısı ilk filmini çeken yönetmene gitmiş. Böyle bir bağımsız sinemacı patlaması var. Bu filmler nitelik bakımından da bazı problemleri barındırıyor.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ