‘Almanya’da 5 yıl önce ortaya çıkan belgeler’

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik… Mehmet Acet, ‘İslamcı terör’ ifadesiyle Erdoğan’ın tepkisini çeken Merkel’in önüne konulacak dosyayı köşesine taşıdı. Yusuf Kaplan, Aydın Ünal, Fatma Barbarosoğlu ve Bülent Orakoğlu da gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

‘Almanya’da 5 yıl önce ortaya çıkan belgeler’

Mehmet Acet, Yusuf Kaplan, Aydın Ünal, Fatma Barbarosoğlu ve Bülent Orakoğlu’nun yazılarının en dikkati çeken bölümleri:Erdoğan’a saldırsın diye kalem verilen 4 gazetecinin ismi

Bir soruyla başlayalım.

Sokakta birbirlerini görseler silahları çekip ateş edecek iki örgütün ortak bir hedef ile hareket etmesi mümkün mü?

Mesela biz bu topraklarda karşılaştığımız saldırıların bazılarında, PKK ve DEAŞ’ın ‘hedef ortaklığı’ ile hareket ettiğine dair örneklerle karşılaştık.

Ama benim bugünkü örneğim Almanya’dan.

Dikkatleri toplamak için yine bir soruyla devam edelim.

Diyelim ki, aşırı sağcı bir NSU üyesi ile el Kaide bağlantılı iki adam Berlin sokaklarında birbirlerini görseler ne yaparlardı?

Peki, bu durumdan haberli ya da habersiz, iki örgüt üyesinin daha başka bir akıl tarafından Hacivat/Karagöz oynatır gibi yönetilip ortak hedeflere yönlendirildiğini düşünebilir miyiz?

Almanya’da 5 yıl önce ortaya çıkan bir takım belgeler, bunun mümkün olduğunu bize gösteriyor.

Mehmet Acet’in yazısının tamamını okumak için tıklayınız:

Sorular da cevaplar da ürpertici!

Bir toplumun kendi tarihini bilememesi, kendini tanımadığını bile idrak edememesi, o toplumun bir varoluş sorunu yaşadığının ürpertici bir göstergesi!

Kendi tarihini bilemeyen, kendini tanıyamayan bir toplumun, insanlığa bir şey verebilmesi mümkün mü?

O yüzden yüzyıldır, tarih yapmıyoruz, Batılıların yaptığı tarihte tatil yapıyoruz yalnızca, diyorum ya!

Sorduğum soruların cevabı şu yakıcı soruda gizli: Tarihimizi nasıl yazıyoruz? Neye göre, kime göre, kimin, kimlerin bakış açılarına göre yazıyoruz kendi tarihimizi? Batılı perspektiflere göre!

Niçin?

Bir tarih felsefemiz olmadığı için: Bir tarih felsefeniz yoksa, kendi tarihinizi bile yazamazsınız!

Yusuf Kaplan’ın yazısının tamamını okumak için tıklayınız:

Kamp deyip geçmeyin…

Hoş geldiniz, nasılsınız?” diyerek karşıladı bizi 11 yaşındaki Muhammed… “Türkçe’yi nerede öğrendin?” diye sorduk, “kamptaki okulda” dedi. Sonra Türkçe kitabını getirdi; okuyabildiğini, yazabildiğini gösterdi.

Muhammed ve ailesi Suriye’nin Deyrizor şehrinden kaçarak Türkiye’ye sığınmışlar. 4 yıldır, Şanlıurfa’nın Harran ilçesindeki konteynır kampta yaşıyorlar. Binlerce Suriyeli çocuk gibi Muhammed de kamptaki okula gidiyor; eğitimini aksatmadan sürdürüyor, okulda Türkçe öğreniyor ve Arapça’nın yanında Türkçe eğitim görüyor.

Suriye’de 6. yılını dolduracak olan savaş inşallah sona erdiğinde, Türkiye’de misafir edilen 4 milyona yakın Suriyeli ve bunların içinde Muhammed gibi 1 milyona yakın çocuk ülkelerine dönecekler. Doğum yeri Türkiye olan, isimleri “Türkiye”, “İstanbul”, “Recep Tayyip Erdoğan” olan; anadilleri Arapça’nın yanında çok güzel Türkçe konuşabilen yüzbinlerce çocuk inşallah Suriye’nin geleceğini inşa edecekler. Aileleriyle birlikte bu çocuklar, Türkiye’de gördükleri misafirperverliğe, paylaşmaya, “Ensar ruhuna” gereken vefayı da gösterecek, kardeşliği büyütecekler.

Aydın Ünal’ın yazısının tamamını okumak için tıklayınız:

‘Siyaset bizim işimiz’

Aşağıda okuyacağınız satırlar bir vekil ile yaklaşık iki yıl önce yapmış olduğumuz sohbetten geriye kalanlar. Esasında yazıyı isminden bahsederek yayınlamak istedim. Rızası olmadı.

Bu sohbette elbette isimler ve resimler de vardı. Ancak kayıt cihazı çalıştırarak değil, tabii bir ortamda zuhurat ile gerçekleşmiş bir sohbeti kelimelere yüklemeye çalıştığım için sayın vekilin itiraz etme hakkını kayıtlı tutarak, isimleri ve resimleri hiç anmadan meselenin ruhunu ele veren cümlelere yoğunlaştım (Aşağıda okuyacağınız metni vekilin kendisine gönderdim, adının yayınlanmamasını istemek dışında bir müdahalesi olmadı).

Niye o zaman değil de şimdi yayınlıyorum? İsmi ile yayınlanmasına izin çıkmayınca metni zaman içinde demlenmeye bıraktım. Belki de güncelliğini yitirir diye düşündüm. Tam tersi oldu. Güncelliğini yitirmediği gibi bendeniz için daha da önemli bir hale geldi.

Fatma Barbarosoğlu’nun yazısının tamamını okumak için tıklayınız:

17 milyon 169 bin 632 mesaj

FETÖ ile mücadelede güvenlik güçlerince, örgüte büyük darbe vurulmasına neden olan masonik şifreli yazışma ve haberleşme programı ByLock’ta yaşanan önemli gelişmeler, ByLock’u sulandırma amaçlı algı operasyonlarını etkisiz kılacak bir çerçevede toplumu pozitif olarak etkilemeye devam ediyor. MİT’in Kritik ‘ByLock analiz teknik raporu” ve Litvanya’da Vilnius’ta bir şirkete ait binada bulunan ByLock ana servis sağlayıcısına (server) MİT mensubu bilişim ve istihbarat uzmanlarından oluşan bir ekibin sızarak siber bir operasyonla veri tabanındaki ByLock kayıtlarına ait tüm bilgilerin ele geçirilerek Türkiye’ye getirilmesi, FETÖ ihanetinin boyutlarını gözler önüne sererken, güvenlik güçlerinin ‘örgütün inine’ girdiği gerçeğinden dolayı ayrı ve özel bir anlam taşıyor.

Bülent Orakoğlu’nun yazısının tamamını okumak için tıklayınız:

KAYNAK : Yenişafak

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ