2017’nin sinema karnesi

Ajans Press’in Box Office’ten derlediği verilere göre 2017’nin en çok izlenen yapımı, Şahan Gökbakar’ın Recep İvedik 5 filmi oldu. Medya takibi kuruluşu Ajans Press, 2017’nin şuana kadar en çok izlenen filmlerinin medya karnesine çıkardı. 2017 yılının ilk üç aylık diliminde listenin ilk beş sırasında yer alan filmlerin dördü yerli yapımlar oldu.

2017’nin sinema karnesi

Ajans Press’in Box Office’ten derlediği verilere göre 2017’nin en çok izlenen yapımı, Şahan Gökbakar’ın Recep İvedik 5 filmi oldu.
Medya takibi kuruluşu Ajans Press, 2017’nin şuana kadar en çok izlenen filmlerinin medya karnesine çıkardı. Ajans Press’in Box Office’ten derlediği verilere göre 2017’nin en çok izlenen yapımı, Şahan Gökbakar’ın Recep İvedik 5 filmi oldu. 16 Şubat’ta vizyona giren film 5 milyon 748 bin kişi tarafından izlendi. Yılın en çok izlenen ikinci yapımı Ahmet Kural ve Murat Cemcir’in başrollerini paylaştığı Çalgı Çengi İkimiz filmi oldu. Film 2 milyon 784 bin seyirci rakamına ulaştı.

İlk 5’i oluşturan listenin 4’ü yerli

Ajans Press’in Box Office’ten derlediği verilere göre Ata Demirer’in Olanlar Oldu filmi 1 milyon 802 bin seyirci sayısıyla listenin üçüncü sırasında yer aldı. Walt Disney Animasyon Stüdyolarının hazırladığı animasyon filmi Moana, 1 milyon 326 bin izlenmeyle dördüncü sırada yer alırken, Özcan Deniz’in oyunculuğunu ve yönetmenliğini üstlendiği İkinci Şans filmi 818 bin 473 kişi tarafından izlenerek listenin beşinci sırasında yer aldı. Ferhan Özpetek’in filmi İstanbul Kırmızısı ise daha 3 Mart’ta vizyona girmesine rağmen 275 bin 441 seyirci rakamına ulaştı.

2017 yılının ilk üç aylık diliminde listenin ilk beş sırasında yer alan filmlerin dördü yerli yapımlar oldu. Ajans Press’in araştırmasına göre yılın en çok konuşulan filmleri şu şekilde oldu: Recep İvedik 5 bin 307, Çalgı Çengi İkimiz bin 27, İstanbul Kırmızısı 446, İkinci Şans 358, Olanlar Oldu 297, Moana 194.

İtibar iyi filmle kazanılır

Vakit geldi, bu yılın film festival ve yarışmaları için açıklamalar yapılmaya başlandı. Çok sayıda film festivali ile çeşitli kurum-kuruluşlarca düzenlenen kısa film yarışmaları yapımcı ve yönetmenlerin iştahını şimdiden kabartmış durumda. Sinemacılar için önemli motivasyon ortamlarından olan festivaller sektör için de hayati önem taşıyor elbette. Ülke sinemacılarını buluşturmaları, filmlere alternatif gösterim imkânı sağlamaları, farklı bölge ve coğrafyalardan sinemacıları bir araya getirmeleri, festivallere önemli bir misyon yüklüyor. Uzun ve kısa metraj filmlerin yarıştığı festival ve yarışmalar, çeşitli etkinliklerin yanında kıran kırana rekabetlere de sahne oluyor. Filmlere finans sağlama ve sinemacılara prestik kazandırma gibi pozitif yönleri olan yarışmalar hiç kuşkusuz sektöre canlılık, yapımcı ve yönetmenlere de motivasyon sağlıyor. Ancak bütün bunların yanında meselenin bir de can sıkıcı tarafı var; Ödül avcılığı! HER ŞEY ÖDÜL İÇİN Uzun metraj filmlerin ödülle imtihanı daha kapsamlı ve kendi içinde farklı noktalar barındıran bir mesele. Bu sebeple konuyu (şimdilik) kısa filmciler etrafında tartışmak, ödül avcılığının yol açacağı sorunlara dikkat çekmek istedik. Zira büyük ölçüde sektöre yeni atılanlardan oluşan kısa filmcilerin ödül dezenformasyonundan en büyük zararı göreceği inkar edilemeyecek bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Sinema-TV çıkışlı öğrencilerin çoğunluğunu oluşturduğu kısa filmciler, yarışmalara büyük ilgi gösteriyor. Yıl içinde düzenlenen yarışmaların tamamına başvuran kısacılar, buralardaki eğilim ve jüri dengelerini de yakından takip ediyor. Ne yazık ki kısacıların özellikle son yıllarda film yapmak duygusunu ödül kazanmak üzerine inşa ettikleri gözleniyor. ÖDÜL SAPLANTISI SİNEMANIN RUHUNA AYKIRIHayatı anlama, yorumlama noktasında daha özgün hikâye, anlatım ve teknik arayışlara yönelme yerine festival ve yarışmalardaki ödül dengelerine kilitlenmeleri, onları henüz yolun başında güdük bir anlayışa hapsediyor. Sinemanın anlatım gücünü kullanarak meselelerini dile getirmeyi değil, filmlerini değişen jüriye, festival eğilimlerine ve yarışma ödüllerine göre dizayn etmek sinemanın felsefesine aykırı olduğu gibi genç sinemacıların bu yoldaki varlıklarını da örseleyen bir sürece dönüşüyor. ASIL ZARARI KENDİLERİ GÖRÜYORGenç sinemacıların her şeyden önce ödülün bir motivasyon ve destek aracı olduğunu unutmamaları gerekiyor. Dert edindikleri meselelere dair filmler yapmak, hikâyeler anlatmak, estetik arayışlara yönelmek, deneysel çabalara girişmek öncelikli hedefleri olmalı, bu yolda kendi hayal dünyalarıyla beslemeliler. Tabii olarak sübjektif davranan, yer yer konjonktürden etkilenebilen jüri beğenisi ve ödül miktarları yerine, kendi hisleri ve sinemanın asli unsurlarından olan seyirciyi daha çok önemsemeliler. Festival ve yarışmaları, ödül alanı olarak değil daha çok motivasyon, tecrübe ve paylaşım vesilesi olarak görmeliler.Dr. Cengiz Asıltürk (Yönetmen): Ödül için yapılan film samimi olmazBir kısa film yönetmeni herhangi bir konuda film yapma arzusu duymalı. “Bir filmim daha olsun” ya da “şu festivale bir film yetiştirip de ödülü kapayım” gibi bir tavır sanatçıya yakışmaz. Böyle yola çıkmak kendine karşı samimiyetsiz davranmak olur. Zaten ödül, alınabilen değil, verilen bir şeydir. Bir kurum, bir kuruluş ya da devlet bir sanatçıyı ödüllendirmek ister ve ona ödül takdim eder. Dolayısıyla ödül, insanı kirleten o “yarışma suyundan geçme” karşılığı alınan bir şey olamaz. Festivalde yer alma ya da ödül alma düşüncesiyle yapılan film zaten samimi olmayacaktır. Sanat ve sinema samimiyetsizliği çok çabuk ele verir. Fırat Sayıcı (Sinema Yazarı) : Amaç iyi film yapmak olmalıKısa film festivallerinin ödüllü bölümlerine gönderilen filmlerin kalitesinin yüksek olması gerekli. Ama bunun için elbette bütçe gerekiyor. Türkiye’de hala kısa filmin çekiliş amacı oturmadı. Bazı genç arkadaşlar ödül avcılığı yapmaya çalışırken bazıları kısa filmin özünü kavramış durumda. Kanımca zaten iyi kısa filmler çekerseniz ödüller peşinizi bırakmayacaktır. Hedef kısa filmciliğin ruhuna uyacak iyi eserler ortaya koymak olmalı.

Türk tarihini saptıran filme büyük tepki

Türk tarihine yer veren iki Hollywood yapımı film çok yakında vizyona giriyor. 1915 yıllarına ait hikayelerin anlatıldığı filmlerden “Osmanlı Subayı” tarihin gerçeklerini yansıtırken, “The Promise” filmi Sözde Ermeni Soykırımı üzerinden Türkleri hedef yaptı.Bir ay süreyle gösterime girecek iki filmin konuları ele alış tarzları ve siyasi bakış açıları birbirinden ayrılıyor.Joseph Ruben’in yönetmenliğini yaptığı ve kadrosunda Haluk Bilginer ile Selçuk Yöntem’in de yer aldığı Hollywood yapımı “Osmanlı Subayı” filmi 10 Mart’ta ABD’de gösterime girecek. 1. Dünya Savaşı yıllarında Van’da geçen film, Amerikalı bir hemşire ile Türk subayın sevgisini konu alıyor ve hikayeyi bu ana çerçeve üzerinden değerlendiriyor.”Osmanlı Subayı” filminde savaş sahneleri gerçekler üzerinden işlenirken, başrolünde Christian Bale’in olduğu “The Promise” filmi ideolojik bir yaklaşımla 1. Dünya Savaşı dönemlerini Sözde Ermeni Soykırımı üzerinden ele alıyor. Tarihi saptırarak algı operasyonu”Gerçek olaylardan esinlenilmiştir” uyarısıyla başlayan The Promise filminde, Türkler tamamen barbar, saldırgan ve hain olarak gösteriliyor. Sahnelerde Türklerin etrafa saldırırken, çarşılarda masum insanları döverken gösterilmesinin yanı sıra, diyaloglarda Ermeni Tehciri’nin, soykırım planı için bir kılıf olarak kullanıldığı aktarılıyor. Filmde Türk bayraklarının şiddet sahnelerinde yer alması da sosyal medyada büyük yankı buldu. Türk tarihini saptıran filme daha gösterime girmeden önce tepkiler çığ gibi büyüyor.

KAYNAK : Yenişafak

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ