Yeni aşırılıklar çağı

Batı siyasetinde merkez partilerin güç kaybetmesi ve karşısında aşırı milliyetçilik ve İslamofobinin güç kazanması yeni bir aşrılıklar çağının başlangıcını ifade ediyor. Bizzat partisi tarafından pek de kabul görmeyen Donald Trump’ın ABD’ye başkan seçilmesi, hemen yanı başımızda Yunanistan’da Aleksis Çipras liderliğindeki radikal sol koalisyon SYRIZA’nın sosyal demokrat PASOK’u sahneden silmesi ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde aşırı sağcpı artilerin oy oranı artışı, Batı’da merkez siyasetin çözüldüğüne işaret ediyor. Sırada ne olduğu ise henüz belirsiz. Derin Ekonomi’den Kadriye N. Teker, Trump’la belirginleşen ‘aşırı uçlar’ı yazdı.

Yeni aşırılıklar çağı

Ünlü tarihçi Eric Hobsbawm 20’nci yüzyılı aşırılıklar çağı olarak niteler. Bir 10 yıl önce ile karşılaştırırsak, Batı dünyası aşırı sağ ve kısmen aşırı solun yükselişi ile yeni bir aşırılıklar dönemine girdi. Yakın zamana kadar Avrupa siyasi haritasında yer bulamayan, hatta kuruluşları çok da eskiye gitmeyen radikal siyasi partiler seçmen tabanını gittikçe genişletmeye başladı. 1999’da yüzde 27 oy alarak iktidar ortağı olan ve Avrupa’dan izole edilen Jörg Haider’in partisi bile artık o kadar tepki çekmiyor. Brexit deneyimi ve ABD’de Trump’ın kimsenin beklemediği bir şekilde başkanlık koltuğuna oturması da yeni bir dönemin başladığının habercisi.

Aşırı uçlara yönelen seçmen

Avrupa’da özellikle yükselen aşırı sağ, merkez siyasetin giderek güç kaybettiğine işaret ediyor. Aslında halk adına konuşma iddiasındaki popülist sağ ve sol partiler genel olarak yükselişte. Fransa, Hollanda, Avusturya ve Orta Avrupa’da merkez sağı da alt edecek biçimde radikal sağın yükselişi karşısında Yunanistan, İspanya ve İtalya gibi güney ülkeler radikal sola kucak açıyor. Bu konuda Avusturya cumhurbaşkanlığı seçimleri ise tam bir dönüm noktası oldu. Geçtiğimiz mayıs ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yarışı kıl payı kaybeden aşırı sağcı Özgürlük Partisi lideri Norbert Hofer’in bu başarısı ve tarihte ilk defa merkez partilerin yarış dışı kalması da ters giden bir şeyler olduğunu kanıtlıyor. Teknik nedenler dolayısıyla Aralık ayında tekrarlanacak seçimlerde Hofer’in cumhurbaşkanı olması, erken seçimi gündeme getirebilecek.

Brexit’in pek de görünmeyen yüzünde ise İtalya, Hollanda ve Fransa’da aşırı sağ liderler kendi ülkelerinde de referandum taleplerini daha yüksek sesle dillendirmeye başladılar. Euro ve AB karşıtı aşırı sağ için, Avrupa idealinin zirvesi olan AB artık ulusal egemenliği zedeleyen ve müdahale yanlısı bir oluşum olarak tanımlanıyor.

Avrupa’da seçmenlerin merkez siyasetten uzaklaştığına dair birçok örnek var. Brexit’te İngiliz seçmeninin hayır oyu vermesinde etkili olan ve Birleşik Krallıkta Britanya birliğini savunan milliyetçi sağ parti Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi’nin lideri Nigel Farage’nin öncülüğünde 2015’te Avam Kamarası’nda oyların yüzde 12,6’sını alması, Fransa’da 2011’den beri uç milliyetçi sağ parti Ulusal Cephe’nin lideri Marine Le Pen’in 2017’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde yapılan kamuoyu araştırmalarında yüzde 25’lere ulaşan destek yakalaması dikkate değer gelişmeler.

Hollanda’da da sağ Liberteryen görüşleriyle öne çıkan Özgürlük Partisi oyları da 2006’da yüzde 5,9 iken, 2012’de yüzde 10,1’e ulaştı. Jörg Haider ile dünyanın tanıdığı Avusturya Özgürlük Partisi ise 1980’lerin ikinci yarısında yüzde 9,7 oyunu 2013 seçimlerinde yüzde 20,5’e kadar yükseltmeyi başardı. Macaristan’daki Jobbik partisi (Daha İyi Bir Macaristan Hareketi)’nin yükselişi de bu bağlamda değerlendirilebilir. Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tanju Tosun’a göre Batı Avrupa demokrasilerinde popülist uç milliyetçi sağ aslında 1960’lardan itibaren kademeli olarak yükseliyor. Nitekim genel olarak bu kanattaki partilerin ortalama oyları yüzde 5’lerden yüzde 13’lere yükselirken, parlamentodaki temsil oranları da benzer biçimde yüzde 4’lerden yüzde 13’lere çıktı. Günümüzde bu partiler birçok Avrupa ülkesinde oylarını arttırırken, Avusturya, İtalya, İsviçre dâhil 11 Avrupa demokrasisinde koalisyon ortağı hükümetlerde yer alıyorlar.

Ortak düşman göçmenlerBirçok uzmana göre Avrupa’da merkez partilerin erimesi ve radikal söylemlerin gün yüzüne çıkması büyük ölçüde 2008 krizi ve tüm Avrupa’yı etkisi altına alan göçmen krizi ile ilişkili. Ulusal bazı farklı söylemleri olsa da partilerin tümünün birleştikleri ortak düşman tahmini zor olmayacağı gibi göçmenler. Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Dimitrios Triantaphyllou özellikle Avrupa’da aşırı sağın yükselişinin, son dönemlerde kaybolduğuna inanılan bazı nedenlerden kaynaklandığını belirtiyor. Buna göre aşırı sağı savunan siyasetçiler popülist söylemlerle hem ulusal hem Avrupa çapında siyasetin merkezinde gerçekleşen seçkinciliğe de bir tepki olarak ortaya çıktı. Triantaphyllou ayrıca bu tepkinin arka planında da, Avrupa Birliği’nin kurulmasına ve genişlemesine yol açan Avrupa bütünleşmesinin ulus devletlerin ulusal egemenliklerini kısıtlamalarının olduğunu ifade ediyor.
Parti siyasetinin geleceği

Merkez partilerin güç kaybetmesinin nedenlerinden biri de seçmenlerin doğrudan parti platformlarından farklı olarak bireysel meselelere ilgi duymalarının doğrudan bir sonucu. 2014’te Gallup’un bir araştırmasına göre Amerikalıların yüzde 42’si kendisini bir partiden bağımsız olarak tanımlıyor. Aslında parti üyeliklerinin gerilemesi Avrupa ve Latin Amerika’da da yaygın. Bunda iletişim olanaklarının artması kadar gençler arasında parti siyasetine ilgi duyulmamasının da etkisi var. Bunlarla beraber bir grup seçmen için geleneksel anlamlarını yitiren partiler karşısında yükselen siyasal hareketlere bir kaçış da var. İspanya’da sonradan partileşen Podemos, İtalya’da yine bir siyasi hareket olarak başlayan 5 Yıldız ve Almanya’da İslam karşıtlarının buluşma noktası haline gelen PEGİDA… İdeolojileri ve temelleri farklı olsa da küçük bir grubun siyasi hareketi olarak başlayan bu gruplar ya partileşti ya da bir siyasi partiye destek vererek siyaset sahnesinde merkez partilere karşı kılıçlarını kuşandı. Ancak şu anda radikal olarak nitelendirilen bu aşırı uçların iktidara gelmeleri halinde sistemle bütünleşmeye mecbur olduğunu savunan ve bu konuda Syriza’yı örnek gösterenler de var. Syriza iktidara gelmesi ardından NATO’dan ayrılma, AB borçlarını ödememe ve bankaları kamulaştırma gibi fikirlerini arka planda bırakmıştı.

ABD’de taşranın Trump zaferi

İngiltere’de Brexit zaferi ile zirveye çıkan aşırı sağ söylem, Avrupa’da taşları yerinden sarstı. İngiltere’deki referandum Avrupa’daki, sağ seçmeni ve AB karşıtlığını arttırırken, Amerika’da da yansımaları kısa sürede hissedildi. Seçimlerde kritik merkezlerden olan Pensilvanya, Michigan ve Wisconsin’un mavi yakalı seçmen kitlesi Trump’ın zaferinde kilit rol oynadı. Bundan önceki son 9 seçimi büyük bağışlar toplayan adaylar kazandı. 8 Kasım’daki seçimde ise Donald Trump, rakibi Hillary Clinton’a oranla daha az bir bağışla ve kendisine has üslubuyla zafer elde etti. Trump’ın zaferi dengeleri değiştirdi Mavi yakalı ve emekçiler kazandı Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Bülent Gedikli, Amerikan seçimleri sonrası , ‘Wall Street ve Hollywood kaybetti, mavi yakalılar ve emekçiler kazandı’ diyerek büyük resmi özetledi. Trump’ın popülerliği, aşırı uç söylemleri ve sisteme yönelik getirdiği eleştirileri mavi yakalı ve muhafazakâr Amerikalı kitle tarafından büyük destek gördü. Trump’ı zafere ulaştıran mavi yakalı kesimler olurken, beyaz yakalı genç ve kadınların oluşturduğu kitle ise Clinton’ı destekleyerek kaybeden taraf oldu. Dünya ekonomisinde dalgalanmalara sebep olan Trump’ın ‘büyük’ Amerika’sını yeni sürprizlere gebe bir halde izliyor olacağız.Mavi yakalılarABD’de Wall Street’i İşgal Et! Eylemlerinde de gördüğümüz bu kesimler emek sınıfını oluşturuyor. Daha çok mal veya hizmet üretimi yapan bir işletmede, arazide, sahada veya üretim tezgahı başında birebir emek sarf eden ve beden gücüne dayalı işlerde çalışan kesimlerden oluşuyor. En büyük yenilgiTrump’ın çocukları danışmanları oluyorTrump’tan ilk darbe BM’yeMedya çark ettiTrump’ın gelişiyle enerji denklemleri değişecek


G20’ye alternatif birlik

Dünyanın en büyük 20 ülkesini bir araya getiren G20’ye ev sahipliği yapan Çin, öyle bir adım attı ki bu birliğin pabucu dama atılacak. Sabah’ta yer alan habere göre Tarihi İpek Yolu ticaret hattını “Bir Kuşak Bir Yol” adı verilen bir proje ile birleştirmeye hazırlanan Çin, 60 ülkeyi bir birine bağlayacak. İpek Yolu güzergâhında yer alan 60’ı aşkın ülke bir ticaret köprüsü ile birbirine bağlanacak. 2013 yılında Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping tarafından Kazakistan’da önerilen projeye göre, biri denizden diğeri ise karadan olmak üzere iki ticaret rotası üzerinden Çin’in Orta Asya, Ortadoğu ve Avrupa ile bağlanması hedefleniyor.1 trilyon dolar ayrıldıYaklaşık bir trilyon dolarlık hükümet fonunun bu proje için ayrıldığını duyuran Xi Jinping, bu proje kapsamında kamu firmalarının ve finansal kurumlarının ülke dışında altyapı ve inşaat projelerine yatırım yapması için teşvik edileceğini ifade etti. Asya Yatırım Bankası “Bir Kuşak Bir Yol” güzergâhı üzerindeki altyapı projelerine finansman sağlayarak önemli bir kredi mekanizması olarak işlev görecek. Bankanın Başkanı Jin Liquin de “Bir Kuşak -Bir Yol” projesini desteklediklerini belirterek, yeni ticaret yolları yoluyla büyümeye katkı yapılacağını söyledi.40 günlük süre 16’ya iniyor”Bir Kuşak -Bir Yol” projesinin sağladığı lojistik hat ile artık Çin ile Fransa arasında aktarmasız demiryolu taşımacılığı mümkün hale geliyor. Deniz yolu ile yaklaşık 40 gün süren taşımacılık bu yeni demiryolu hattı sayesinde kısalıyor. Çin’de Wuhan’dan yola çıkan bir tren Fransa’nın Lyon şehrine 16 günde ulaşacak. Proje kapsamındaki kara ve deniz güzergâhları Asya Avrupa ve Afrika kıtalarını geçerek Çin ekonomisi ile gelişmiş Avrupa ekonomisinin birbirine bağlanmasına olanak tanıyor. ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump’ın Çin karşıtı söylemlerinin de etkisi oldu mu bilinmez ancak Çin projeye hız vermiş durumda. Başkan Trump’ın Trans- Pasifik Ortaklığı Anlaşmasından (TPP) çıkmak istemesi de Çin’in bu projesini daha güçlü bir hale getirmiş durumda.Türkiye’nin konumu stratejik”Bir Kuşak -Bir Yol” projesinin sağladığı lojistik hat ile artık Çin ile Fransa arasında aktarmasız demiryolu taşımacılığı mümkün hale geliyor. Deniz yolu ile yaklaşık 40 gün süren taşımacılık bu yeni demiryolu hattı sayesinde kısalıyor. Çin’de Wuhan’dan yola çıkan bir tren Fransa’nın Lyon şehrine 16 günde ulaşacak. Proje kapsamındaki kara ve deniz güzergâhları Asya Avrupa ve Afrika kıtalarını geçerek Çin ekonomisi ile gelişmiş Avrupa ekonomisinin birbirine bağlanmasına olanak tanıyor. ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump’ın Çin karşıtı söylemlerinin de etkisi oldu mu bilinmez ancak Çin projeye hız vermiş durumda. Başkan Trump’ın Trans- Pasifik Ortaklığı Anlaşmasından (TPP) çıkmak istemesi de Çin’in bu projesini daha güçlü bir hale getirmiş durumda.Türkiye İslami finans merkezi olacak ‘Dünya enerji haritası değişiyor’


Euro’da büyük düşüş

1.0685 dolar ile açılan Euro, 1.0505 dolara kadar düşerek, son 20 ayın en düşük seviyesine indi. Ardından hafif bir yükselişle 1.0539 dolara çıktı.Bu, aynı zamanda Euro’nun Haziran’dan beri yaşadığı en büyük günlük düşüş oldu.

KAYNAK : Yenişafak

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ